- 16277 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AĞAÇ
Sait KÜÇÜK
Araştırmacı Yazar
İnsan yaşamında ağacın büyük yeri ve büyük önemi vardır. İnancımızda kutsallık kazanmış, yaşamımızda ise bize hayat veren bir unsur olmuştur ağaç.
Ta Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar tarih öncesi devirde kaya panolarına çizilmiş olan insan ve hayvan resimleriyle birlikte aynı panolarda yer alarak günümüze taşınmıştır ağaç. İşte bu panolarda köklü, dallı, budaklı, yapraklı olarak yer alan ağaç “Hayat Ağacı’dır.
Yaşam yeryüzünde kendini gösterdiği günden itibaren insanlar aleminde ağaca saygı vardır. Ağaç kutsanmış ve kutsallık kazanmıştır. Tanrı gibi, Han gibi kabul görmüştür.
Ağacın insan yaşamına olan faydaları yazmakla bitmez. Ağaç gölgesinde doğar, ağaçtan beşikte belenir, ağacın meyvesiyle beslenir, ağaç odunuyla ısınır, ağaçtan yapılı tabutla mezara taşınır insan. Ağaç bir yaşamdır başlı başına. Bolluk ve berekettir. Ağaç kutsal bir inanç, kutsal bir varlıktır. (1)
“Ağaç kültü birçok doğa inançlarının barındırdığı animizmde, ağaçların saygı gösterilmesi gereken bir ruha sahip oldukları, ve ağaçlara gösterilen saygı, bereketi etkilediğine inanmaktan kaynaklanan bir kült’dür.
Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte, ve Kuzey Amerika’nın yerli inançlarında, ayrıca birde dünyanın merkezinde durduğuna, ve yer ve gök alemini birleştirdiğine inanılan "Dünyalar Ağacı" vardır.
Ağaca tapınmanın izleri Oğuzlara kadar muhafaza edilmiştir: “Bay Terek”, “Temir Kavak” , veya “Hayat Ağacı” denilen kutsal “Evliya Ağaç” inanışına benzer inançlara sadece Türk mitolojisinde değil tüm dünya mitolojilerinde rastlanabilir.
Sembolik anlamları
Türk etnik-kültürel geleneğine baktığımızda, önemli bir yer tutan ağaç miti, Türk düşüncesinde yaratılış nedeninin başlıca motiflerinden biri olarak gösterilir. Bu düşünceye göre, ilk insan dokuz budaklı bir ağacın altında yaratılmıştır. Türk mitolojisinde, “Evliya Ağaç”, Tanrı’ya kavuşmanın yoludur. İnanışa göre, yüce dağlar gibi bazı kutsal ağaçların bakışları da gözle görülemeyecek kadar göklere yükselir ve göklerde olduğu sanılan ışık dolu cennet alemine ulaşır. Cennet ise Ulu Tanrı’nın gözle görülebilen yanına çevrilmiştir.
Böylelikle, “Evliya Ulu Ağaç” Türk düşüncesinde Tanrı’nın ilahi özelliklerinin maddi yeryüzündeki sembolü haline gelmiş, başka bir deyişle onu sembolize etmiştir. Ağaç, Türk halklarının geleneksel dünya görüşlerinde, insanların birbirleriyle ve doğanın insanlarla bağını da sembolize eder.
Tanrı’yı sembolize eden kutsal Evliya Ağaçları’nın, Türk mitolojisindeki tanımına uygunluğu açısından birçok özelliği vardır; bu ağaçların tek ve benzersiz olması, ölümsüzlüğü sembolize etmesi ve sığınacak yer olması bunlardan bazılarıdır. Bu özellikler, aynı zamanda “Ulu Gök Tanrı”nın taşıdığı özelliklerdir. Bu nedenle, ağaç kutsal bilinmiş ve onu kesmek günah sayılmıştır. Tanrı Dağı gibi, “Evliya Ağaç” da Türk mitolojisindeki Tanrıcılıkta Tanrı’yı temsil etmektedir.
Türk halklarında, ağaçların bereketli olması veya birkaç yıl ürün vermeyen ağaçların ürün vermesi için, "ağacı korkutmak" gibi adlarla bilinen gelenekler vardır. Uykuda, çiçeklenen ağaç görmenin, dünyaya çocuk geleceği, yıkılan ağaç görmenin de ölümün işareti olarak yorumlanması, ağaçlara bağlı eski inanışların bir ürünüdür. Mitolojik inanışa göre, öbür dünyada her yaprağı bu yeryüzündeki bir insana ait olan bir ağaç vardır; bir insan, yaprağı sararıp yere düştüğü zaman ölür. Kadir gecelerinde ise suların durduğuna ve ağaçların secdeye gittiğine inanılır.
Ağaç, Azerbaycan dekoratif sanatında ortaya konan örneklerin tamamında da hayatın başlangıç sembollerinden biri olarak yer almaktadır.
Tarihsel kökenleri
M. Kaşgari, Oğuzlardan bahsederken, onların yüksek bir dağla yakınlıklarına değinir ve “gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca “Tankrı” dediklerini söyler. Derbent yakınlarında yaşayan Kumukların, dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağacı, “Tenkrihan” olarak adlandırmış olması ve diğer birçok tarihsel bilgi, Türklerin gözünde Ulu Ağaç’ın, Tanrı’nın ilahi vasıflarını taşıdığını gösteriyor. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin uykusuna girip, hakimiyetinin nerelere kadar uzanacağını söyleyen, her tarafa dal-budak salan ve budaklarının gölgesi dört bir yanı örten de ağaçtı. Bazı kaynaklarda, Ertuğrul Bey’in adıyla bağlantılandırılan bu uykudaki ağaç motifi, Türk destan kültürüne de çok uygun düşüyor.
Sayan Altay halk kültüründeki ağaç motifi, yer sahibi motifiyle ilintilidir. Burada ağaç, Ulu Ana’nın yaşadığı ve kahramanlara memesinden süt verdiği yerdir. Hakasların yaşlıları, kayın ağacının yerin derinliklerine işlemiş köklerinde, yeraltı dünyasındaki atalar alemiyle bağlı gücün ifadesini görürler. Türk halklarında ulu ağaçların evliya adlarıyla anılması da çok yaygındır. Büyük olasılıkla Tanrı’nın tekliğini simgelediği için, yalnız ağaçlar, mitolojik inanışlarda önemli yer tutmuşlardır.
“Evliya Ağaç” mitolojisine dair edebiyatlarda, “Dünya Ağacı”, “Şaman Ağacı”, “Bay Terek” gibi adlara rastlanır. Dünya halklarının mitolojisinde “Hayat Ağacı”; Altay Türk mitolojisinde “Bay Kayınk” ; bazı hikâyelerde ise “Tamir Terek” adları geçmektedir.
Dünyanın tam ortasından yükselen bu ağacın kökleri yeraltına iner, dalları ise dünya dağının zirvesine yükselir. Böylece bu kutsal ağaç, dünyanın her üç katını - gök, yer ve yeraltı dünyalarını - birbirine bağlamaktadır.
Şamanist Türklerin en kutsal bildikleri ağaç , kayın ağacıdır. Kutsal sayıldığı için de “Bau Kayın” denilen bu ağaç, bütün şaman ayinlerinde yer alır. Ağaç motifi olan kayın, Altaylarda şaman ayinlerinde, doğum, düğün ve bayramlarda önemli unsurdu. Ataların hayatları bu ağaçla bağlanırdı. Altay şamanlarının inancına göre, insanlar yaratıldıkları zaman ilk kayın ağacı da Umay Ana ile beraber yere inmiştir. Şamanı besleyip, büyüten ağacın adı Ara Ağaç’tı. Yakutlara göre, göğün en üst katında olup, göğün yere açılan kapısıdır. Yerle göğü birbirine bağlayan Dünya Ağacı’nın zirvesinde, iki başlı bir kartal yuva kurmuştur. Bu kartalın görevi, gökleri korumaktır.
Hakaslar, “Imay Toyı” adını verdikleri törenlerde kullandıkları ağacı, tören bittiğinde ormana götürüp dikerlerdi. Eğer bu ağaç kurumazsa, adına tören yapılan kadının ailede çocuklarının dünyaya geleceğine inanılırdı. Hakasların geleneksel görüşlerinde ağaç, aynı zamanda “insan”, “insanın canı” ve “soy” anlamlarıyla da bağlantılıdır.
Toprağın ruhunun da kayın ağacında olduğuna inanılmıştır. Şamanlar kendi ilahilerinde, tören ve ayinlerin başlıca unsuru olan kayın ağacına “Bay Kayın” derlerdi. Kayın, Tanrı’yla kulu arasında ilahi bir köprü gibi düşünülürdü. Şorlar da dağ ve su ruhlarının şerefine yaptıkları ayinleri, kayının altında gerçekleştirirlerdi.
Türk etnik-kültürel geleneğinde, her ağacın birer canlı varlık olduğuna inanılmıştır. Buna göre de kutsal ağaca zarar veren veya dallarını kıran birine zeval geleceğine inanılmıştır. Tapınılan ağaca ant içilir, her yıl bir kurban kesilirdi. Anadolu Kızılbaşları, kutsal ağacın ilahi özellik taşıdığını belirtmek için bu ağaçlara “Dede Ağacı” demiştir. Cengizname’ye göre, Cengiz, her boya bir işaret olarak ayrı ayrı damga, kuş ve benzeri şeylerin yanında bir de ağaç tayin etmişti.
Altaylarda, “Genç Oğlan” adlı hikâyenin kahramanı, kayın ağacının altında geceledikten sonra ad alır. Kırgız ve Kazaklarda ise kısır kadınlar, yalnız ağacın (veya suyun) yanında geceleyip kurban keserlerdi. Yakutlarda, çocuğu olmayan kadınlar, kutsal bir ağacın dibinde ak-boz at derisinin üzerinde oturur, ağlayıp sızlayarak, yer sahibinden çocuk isterlerdi. “Er Sokotoh” destanında, Er Sokotoh’un ablası sekiz budaklı ağaç, kardeşine yenilmez güç vermek için onu emzirir. Oğuzname’deki “Kıpçak” efsanesinde de ağaçtan söz edilmektedir. Altay halk biliminde, kayın ağacından inip, yeni doğmuş çocuğa ad veren, insanlara yardım eden, ak sakallı yaşlı insan motifleri görmek mümkündür. Ancak, Türk mitolojisinde, ağaçtan doğma motifi görülmez. Kahramanlar ağaç yoluyla cennetten gelirler.
Türk kültüründe, kutsal ağacın küçük bir dalını bile kesmeye kimse cesaret edemez. Azerilerin inanışlarına göre, dedebaba ruhları gününde, ne olursa olsun kesilemezdi. Türbe ve mezarların başında olan ağaçlar da kutsal sayıldığından, kesinlikle yakılmazlardı. Geleneksel görüşlere göre ağaç kesmek, genellikle günah sayılmış ve sadece mecbur kalındığında bu yola başvurulmuştur.
Anadolu Alevileri ise ağaçları ziyaret etmektedirler. Kızılbaşlar, görkemli ağaç karşısında baş eğip, yılda bir kez orada tören yaparak kurban keserlerdi. Ağaca tapınmanın bir başka ifadesi de evin temeli atıldığında ağaca kurban kesme geleneğiydi. İnanışa göre, ağır olduğu düşünülerek, meyveli ağacın altına yatmazlar, tanrısal özellikler taşıyan Ulu Ağaç’ın dibinde oturmazlardı. Meyve getiren ağacın kesilmesi, günah sayılırdı. Bir ağaç kesildiği takdirde, ağaç sahibinin insana zarar vereceği düşünülürdü.
M. Kaşgari, “Bay Yığaç”ı, bir yer adı olarak kayda almıştır. Kazakistan’daki birçok doğal obje ve yere “Aulie Akaş” (Evliya Ağaç, Kutsal Ağaç) gibi adlar verilmiştir. Bütün bunlar, ağacın Türk uygarlıklarındaki yerine işaret etmekte, onun kutsallık yönünü bildirmektedir.
Aşık Paşaoğlu tarihinde, “Devletli Kaba Ağaç” ifadesine rastlanılır. “Kaba Ağaç” anlayışı, bu şekliyle, Dede Korkut kitabında da geçer. “Kaba” sıfatı, ağacın ululuğuna, kutsallığına işaret olarak görülebilir. (2)
Yaşam ağacı
Çuvaşya Cumhuriyeti sancağında stilize Yaşam Ağacı tarih-öncesi denilen devirlere kadar uzanan, başta Asya Şamanist gelenekleri olmak üzere, pek çok gelenekte rastlanan bir semboldür.
Türk geleneğinde Yaşam Ağacı
Yakut ve Altay Türklerinde Yaşam Ağacı’na Dünya Ağacı da denir. Eski Türk geleneğine göre, bu, Dünya’yı ortasından (göbeğinden) öte-âleme ve Demir-Kazık Yıldızı’na bağlayan, dalları vasıtasıyla şamanlara yeryüzünden yüksek âlemlere yolculuk yapma olanağı sağlayan bir ağaçtır. Buna Demir Ağaç da denir.
Şamanist geleneğe göre, Dünya, “Göğün göbeği” ile bu ağaç sayesinde irtibat halinde olup, bu ağaç ile beslenir. Anne rahmindeki bir bebek için göbek kordonu nasıl yaşamsal bir öneme sahip bulunuyorsa yeryüzü için de bu irtibat kanalı aynı derecede öneme sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk Şamanizm’inde Dogon tradisyonunda da görüldüğü gibi, bu irtibatı ifade etmede “göbek” sözcüğü tercih edilmiştir. Gerek Dogon gerekse eski Türk geleneğine göre, göğün göbeği bir yıldızdır. (Gök sözcüğünün Şamanizm de üç anlam içerecek şekilde kullanıldığı görülmektedir. Örneğin Altay şamanı Tanrı Ülgen’e seslenirken aynı cümlede bir ayrım yaparak “ulaşılmaz mavi gök”, “erişilmez ak gök” ve “dönen yıldızlı gök” der ki, bu üç ayrı terimin gökyüzünü, spiritüel göğü ve uzayı ifade etmek üzere kullanıldığı ileri sürülür.)
Ural-Altay kültürlerinde gök katları, yaşam ağacı, kayın ağacından yapılma bir direk üzerine ya da bir kayın ağacının üzerine kertikler açılarak temsil edilir. Orta Asya’da kutsal kayın ağacına açılan bu kertiklerin sayısı 7, 9 veya 12 olur. Sibirya’da yaşam ağacını ve yerin eksenini aynı zamanda, şamanın transa geçtiği çadırının ortasındaki kayından yapılmış direk temsil eder. Kayın ağacına verilen önem, Türklerin akrabalık bağlarını gösteren isimlerde de “kayın” sözcüğünü kullanılmasıyla görülür (kaynata vs.).
Altay şamanının uçuş denilen trans deneyiminde son gök katına varabilmesi yedi, dokuz veya oniki katla ilişkilendirilen bu yaşam ağacına tırmanmasıyla ifade edilir. Bu ağacın sekiz dallı olarak belirtildiği Yakut geleneğinde Yerin Göbeği’nden çıkan, çiçek açan bu ağacın tepe kısmının köpüklü, sarı, insanlara şifa verici bir sıvı içinde olduğu ifade edilir. Sibirya Şamanizm’inde yaşam ağacı 7 nin yanı sıra 8 ve 12 sayılarıyla da ilişkilendirilir.
Abakan ve Moğol geleneğinde de görülebileceği gibi, Asya Şamanist geleneklerinin birçoğunda yaşam ağacı “Dünya Dağı” kavramıyla ilişkilendirilir; ağaç dağın ya ortasında ya da tepesinde bulunur. Yine, Asya Şamanist geleneklerinin birçoğunda, özellikle Orta-Asya, Sibirya, Moğol ve Endonezya mitolojilerinde, bedensiz varlıklar, yani bedenlerini ölüm olayı ile terk etmiş ruhlar ve tekrar doğmaya hazırlanan ruhlar, genellikle yaşam ağacının dallarına tünemiş, bekleşen küçük kuşlar olarak tasvir edilirler. Örneğin, Altaylılar “Yeryüzünde tekrar doğmayı bekleyen insan ruhları göklerdeki, göksel ağacın dallarındaki küçük kuşlar gibidir” derler. Turukhansk Yakutları geleneğine göre, Yaratıcı ya da ışığın yaratıcısı olan Yüce Varlık, ilk şamanı yarattığı zaman gökteki makamından sekiz dallı bir ağaç dikmiştir ki, dallarındaki kuşlar O’nun çocukları olan ruhları temsil ederler.
Hint geleneğinde Yaşam Ağacı
Ruhların yaşam ağacı dallarına konmuş kuşlarla simgelenişi Hint metinlerinde de mevcuttur. Örneğin, ruhların bedenden bedene göçen göçmen kuşlara benzetildiği Upanişadlar’da bulunan bir sembolizmde yaşam ağacına tünemiş iki kuştan biri meyveyi yerken, öbürü bakar ki, bu iki kuştan (Atma ve Jivatma) meyveyi yiyen “reenkarne olmuş, aktif haldeki ruh”u, öteki kuş ise bedensiz ruhu simgeler. Hint geleneğindeki bir başka yaşam ağacı, yayıktaymış gibi çalkalanan süt denizinde bulunan Boddhi ağacıdır. Bir Angkor yazıtına göre, Boddhi ağacının kökleri Brahma, gövdesi Siva, dalları Vişnu’dur. (Kimi versiyonlarda ise ağaç Siva’dır, Brahma ve Vişnu dallarıdır.)
Diğer geleneklerde Yaşam Ağacı
Çin geleneklerindeki yaşam ağacı (Kiyen Mu) dokuz dallı, dokuz köklü, dokuz göğe ve dokuz kaynağa dokunan bir ağaç olup, ölülerin bulunduğu öte-âlemi de içerir. Çin geleneğinde ayrıca, meyvesi ölümsüzlük sağlayıcı şeftali olan si-wangu-mu ağacı bulunur.
Kafkas geleneklerinde, tepesi göğe değen bu ağacın kökünden bir pınar fışkırır.
İsmailî gelenekte yedinci göğü aşan bir ağaçtır.
Yaşam Ağacı sembolü Urartu, Hurri ve Frig eserlerinde de görülür. Frigya eserlerinde yaşam ağacı sekiz dallıdır.
Eski Mısır geleneğinde de Yaşam Ağacı Şamanizm ve Hint tradisyonlarındaki gibi ruhların kuş biçiminde tünedikleri bir ağaçtır. Gök ilaheleri Hathor ve Nut bu kuşları su ve meyve ile besler.
Tevrat’ta, Aden’le ilgili sembolizme konu olan iki tür ağaç vardır; biri dört kollu ırmağın aktığı Aden cennetinin ortasındaki yaşam ağacı, diğeri ise hakikat ağacıdır. (Hakikat ağacı kişinin meyvesini yediği gün öleceği “iyi ile kötüyü bilme ağacı” olarak belirtilir.)
İbrani geleneğine göre Yaşam Ağacı, meyvesi ölümsüzlük sağlayan öyle bir ağaçtır ki, kendisinden semavi tesirin tüm alemlerle temasını sağlayıcı bir çiy çıkar.
Hıristiyan gelenekte yaşam ağacı sembolizmi İncil’in vahiy denilen, Yuhanna’nın Vahyi kısmında görülür. Yuhanna’nın bu vizyonunda yaşam ağacı,12 defa meyve veren, yaprakları ulusların şifa bulmasını sağlayıcı bir ağaç olarak belirtilir ( Vahiy, 22/2). Ayrıca İsa Mesih’in çarmıhı alegorik olarak yaşam ağacını simgeler.
İslamî gelenekte, kökleri Göğün yedinci ve son katındaki Sidre’den çıkan Tuba (huzur, mutluluk) ağacı simgesine rastlanır.
Zerdüştçülük’te bir denizin derin sularından çıkan, ölümsüzlük sağlayıcı gaokerena ağacı.
Eski İran geleneğinde Haoma olarak bilinen ölümsüzlük besininin edinildiği yaşam ağacı.
Yaşam ağacı simgesine rastlanan diğer geleneklerden bazıları olarak, Lapon, İzlanda, İskandinavya, Finlandiya, Avustralya gelenekleri sayılabilir.
Yaşam Ağacı sembolizminin ezoterizmdeki açıklaması
Yer, Yeraltı (öte-âlem) ve “spiritüel Gök”ten oluşan üç ortamı birbirine bağlayan ekseni temsil eden Yaşam Ağacı ezoterik bilgilere göre alemler-arası irtibatı simgeler; yani, yeryüzü, öte-alem denilen süptil (esîrî) plan (spatyum) ve semavi alem (tezahür etmemiş alem) arasındaki irtibatı, her bakımdan simgeler.
Fiziksel alem olan yeryüzünün semavi alem tarafından yönetilmesi ve prensipten tezahüre doğru yoğunlaşma olgusu, kökleri semavi alemden çıkan ters ağaç sembolüyle belirtilmiştir. Bu yüzden birçok gelenekte yaşam ağacı kökleri yukarıda, dal ve yaprakları aşağıda olarak tasvir edilmiştir.
Yaşam ağacının ters yapılışına İbranî gelenekte (Zohar’da), Türk ve İslam geleneklerinde (Tuba ağacı), Upanişadlar’da, Sabiîlik, Lapon, İzlanda, İskandinavya, Finlandiya, Avustralya ve Hint geleneklerinde rastlanır.
Dante’nin İlahi Komedya eserinde değindiği cennetteki ağaç da terstir. Upanişadlar’da (Brahma’nın tezahürü olan Aswattha ağacı), Vedalar’da ve Bhagavat-gita’daki ters yaşam ağaçları daha ziyade prensipten tezahüre doğru yoğunlaşmayı simgeler.
Ayrıca kimi geleneklerde, ikincil semboller olarak, yaşam ağacının dallarında kuşlar bulunduğu ve ağacın ölümsüzlük sağlayıcı meyvesi ya da sıvısı olduğu belirtilir ki, burada kuşlar doğacak ruhları, ölümsüzlük kazanma ise ruhsal gelişimin hedefi olan, doğum-ölüm çemberinden kurtuluşu simgeler.” (3)
Ağaç üzerine çok yazılar yazılmış, çok sözler söylenmiştir. Bu sözlerden birkaç örnek verelim:
• Tabiata saygı aklın vicdanıdır. Mustafa Kemal Atatürk.
• İyi bir ağaca sarılan, gölgesiz kalmaz. Cervantes
• İyi ağaçtan talihli dal çıkar. Mevlana
• Geç yetişen ağaçlar en iyi yemiş verenlerdir. Moliere
• Meyvasız ağaca kimse taş atmaz. Sadi
• Ağaçların, çiçekler gözü, kuşlar dilidir. Cenap Şehabettin
• Ağaç, meyvesinden bilinir, yaprağından değil. John Ray
• Bir milletin medeniyet seviyesi, üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür. Franklin Roosevelt
• Ağaç, geçmişi geleceğe bağlar. Size sabrı öğretir. Beraber yaşamanın, faydalı olmanın zevkini verir. Marcel Prevast
• Karakter bir ağaç gibidir ve şöhret de onun gölgesi. Gölge, olduğunu düşündüğümüzdür; ağaç ise gerçeğin kendisi. Abraham Lincoln
• Bazılarına sevinç gözyaşı döktüren ağaç, diğerlerinin gözünde sadece yolda duran yeşil bir şeydir. Bazıları doğayı tamamen gülünç ve çirkin bulur, ve bazıları nadiren doğayı görür. Ama yaratıcı insanın gözünde, doğa yaratıcılığın kendisidir. William Blake
• Hayatımda hiç bir zaman bir ağaç kadar güzel bir şiir görmedim. Şiirleri yazan benim gibi çılgınlardır. Fakat ağaçları yapan Tanrı’dır. W. Longfellow (4)
• Doğarken beşiğe ölürken tabuta muhtaç olan her insan ağacı sevmeli, ormanı korumalıdır. Sait Küçük (5)
Ağaç, atasözleri ve özdeyişlerin yanı sıra bir çok şairin kaleme aldığı şiirlerle de ifade edilmiştir.
Behçet Necatigil, Ağaçlarımız adlı şiirinde şöyle seslenir: Ağaçlar da insanlar gibi / Seveni olur, sevmeyeni / Keserseniz ağlarlar / Tıpkı dövülen insanlar gibi..
Melih Cevdet Anday, Rahatı Kaçan Ağaç adlı şiirinde farklı bir mesaj verir: Tanıdığım bir ağaç var / Etlik bağlarına yakın / Saadetin adını bile duymamış / Tanrının işine bakın.. Geceyi gündüzü biliyor / Dört mevsimi, rüzgarı, karı / Ay ışığına bayılıyor / Ama kötülemiyor karanlığı.. Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için / Bir öğrenegörsün aşkı / Ağacı o vakit seyredin. (6)
Melih Cevdet Anday’ın bu şiirini şöyle açıklar Orhan Veli Kanık: “Rahatı Kaçan Ağaç adlı şiirinde mesut bir ağaçtan bahsediyor. 0 ağaç mesuttur; çünkü saadet kelimesini bilmiyor. Sadece, tabiat içinde yaşıyor. Tabiatsa güzeldir, sevilir; tabiat içinde ancak mesut olunur. Halbuki insanlar içinde yaşayan, insanlardan gönül çekmeyi, dert çekmeyi öğrenen insan kolay kolay mesut olamaz. Ağacı, kuşu, karıncayı kıskanır. Melih Cevdet de aynı kıskançlığı duyuyor.” (7)
Ali Yüce, Ağaçlar da Birer Yurttaş adlı şiirinde şöyle der: Ağaçlar da mevsim mevsim / Kimi bahar kimi yazdır / Giyinmiş düğüne gider / Kimi gelin kimi kızdır.. Ağaçlar da birer yurttaş / Benim gibi senin gibi / Çiçek açar meyve verir / Her yıl öder vergisini…
Orhan Murat Arıburnu, Bu Ağaç Başka adlı şiirinde ağacın güzelliğini şöyle ifade eder: Ağaç! / Ne kadar güzelsin / Ne kadar başka /Yaşamak isterdim dallarında.. Adarsam / Sana adarım kendimi / Büyürüm meyvelerinde…
Mehmet Emin Yurdakul, Sakın Kesme adlı şiirinde yaş ağacı kesmeye yeltenen insanları şöyle uyarır: Ey hemşehri, sakın kesme! Yaş ağaca balta vuran el onmaz / Bu kütükler nice yıldır, hiç birine kervan gelmez, kuş konmaz / Bunları kes, o baltanla çürümüş ağaçları yere ser / Bak, sizin köy şu yemyeşil koruluğun gölgesinde ne güzel / Gönülleri açmadadır yaprakların arasından esen yel / Yazık, günah olmaz mı ki, çıplak kalsın bu zümrüt yurt, şirin yer. (8)
Dursun Cevlani, Ağaç Destanı’nda ağacı şöyle konuşturur: Adıma ağaç dediler / Şimdi dinle nelerim var / Biten meyvemi yediler / Daha daha nelerim var.. Ben ağacım gülüm vardır / Dalımda bülbülüm vardır / Kovanımda balım vardır / Daha daha nelerim var.. Kaplarına terek benim / Fırındaki kürek benim / Al bayrağa direk benim / Daha daha nelerim var. (9)
Aşık Veysel, Orman adlı şiiriyle insanlara şöyle hitap eder: Orman yurdun temelidir / Nesillerin evvelidir / Her sanatın ilk elidir / Ormandaki varlığa bak.. Çiçek açar irenk irenk / Dağları süsler gülerek / Selleri önler emerek / Ormandaki varlığa bak. (10)
Ben de bir halk şairi Sadık Miskini olarak Ağaç adlı şiirimle ağacı şöyle tarif ediyorum:
AĞAÇ
Ululuğun Tanrı gibi
Bereketin tığı ağaç
Soframın tası tabağı
Çorbamın kaşığı ağaç
Meyvelerin yiyip doydum
Sazımı gövdenden oydum
Beleyecek bebek koydum
Yavrumun beşiği ağaç
Nimet verdin bol kesenden
Faydalandım kerestenden
Kapım senden bacam senden
Evimin eşiği ağaç
Senden hasıl bin türlü iş
Bastonunla gezer derviş
Cömertliğin toprağa eş
Verimin aşığı ağaç
Çam akkavak kayın çınar
Tenkrihan’lık tecellin var
Doğan ölen seni kutsar
Övgü yaraşığı ağaç
MİSKİNİ’yim alemim sen
Şükrüm sensin selamım sen
Kağıdım sen kalemim sen
Zihnimin ışığı ağaç (11)
Dipnotlar:
1. Sait Küçük, Araştırmacı Yazar.
2. tr.wikipedia.org/wiki/kutsal+ağaç
3. tr.wikipedia.org/wiki/
4. yenisozler.com/agac-sozleri.
5. Sait Küçük’e ait Özdeyişlerden.
6. www.siirderyasi.com/siir-Rahati-Kacan-Agac-
7. www.netkitap.com/kitap-rahati-kacan-agac-melih-cevdet-anday
8. www.dersimiz.com/siir/siir.
9. Karslı Aşık Dursun Cevlani, Bizimbüro Basımevi 1999 Ankara
10. www.dersimiz.com/siir/veysel/ormana.
11. Sadık Miskini, Halk Şairi ve Araştırmacı Yazar
Kaynak Alınan Kitaplar:
(1) Şamanizm, Mircea Eliade.
(2) Semboller Ansiklopedisi,Ruh ve Madde Yayınları
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.