- 1139 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Artık Saatler Umurumda Olmayacak...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Saatlere Yenik Düştüm...
Yine saatlere yenik düştüm gecenin üç buçuğu, yine seni beklediğim bir gecenin sabahı yaklaştı. Gecelerim özlem kokuyor, senden, sevginden, sıcaklığından yana. Biliyorum yine gelmeyeceksin, biliyorum ama anlatamıyorum şu deli gönlüme… Aslında o da biliyor senin gelmeyeceğini, gelemeyeceğini. Lakin, senin gelebilme ihtimalini yaşamak ona haz veriyor. Senden yana hayal kurmaktan usanmıyor…
Saatlerle yarıştığım, saatlere yenik düştüğüm, saatlere isyan ettiğim şu anlarda, aslında odam senle dolu… Yanımda sen varsın, biliyor musun…? Ellerim ellerinde, gözlerim gözlerimde, sıcaklığın tenimde… Odam senle dolu, içtiğim kadehi seninle kaldırıyorum; bir yudum sen, bir yudum ben içiyoruz, paylaşıyoruz, her şeyimizi olduğu gibi kadehimizi de. Çalan aşk şarkılarını birlikte fısıldıyoruz… Şimdi de göğsüme yasladığın başına, başımı koyuyorum… Saçlarını ellerimle sarıyor, seviyor, tarıyorum… Sonra uzanıyoruz sırt üstü, gökyüzünde yıldız kümelerine dalıyor gözlerimiz ve kayboluyoruz… Bir masal mutluluğu derinliğinde coşkuyla atıyor yüreklerimiz… Ardımızdaki Kazdağlarının oksijenini soluyor, bir şarkının bestesi gibi ahenkle nefeslerimiz…
Ve bir saatin vuruşuyla irkiliyoruz, kırılıp dökülüyor her şey… Ne çabuk, ne çabuk geçmiş saatler yine… Bir daha kahroluyorum, kasvetli gri kara bulutlarla ağaran güne lanet edesim geliyor…
Saatin sesinden, saatin akrebinden yelkovanından ve gündüzü karşılayan sabahlardan nefret ediyorum… Nefret ediyorum, gecelerimi benden aldıkları için, gecelerime sığmayan düşlerimi, hayallerimi çaldıkları için…
Saatler Geçsin İstiyorum...
İşte yine sabah, yine günlük maddeci telaşlar… İşe gideceksin geç kalma… Hani maaşını hak edeceksin çalışmakla ya… Ve yola koyulacaksın ister istemez; durakta, otobüste, çarşıda, caddede, işyerinde yine asık suratlar bekleyecek seni; ya da sahte gülümseyişler, sahte dostluklar, sahte alışverişler, gün boyu seninle olacak…
Bak senin yine de bir işin var, karnını doyuracak bir aşın var; başını koyacak bir yastığın, giyinecek bir kumaşın var diyecek birileri sana… Ruhların kafeslere kilitlendiği ve ruhların kafeslerinin kapılarındaki demir çubukları sarstığı günümüz dünyasında… Aynı dil ile konuşup, aynı kelimeyi ayrı anlayan insanlarımızın dünyasında…
Ve ruhum kendi lisanıyla yalnızlığını paylaşacağı akşamın zifiri karanlıklarına kavuşacağı saatleri beklerken, yine saatlere isyan ediyor; ağır aksak yürüyen akrebine yelkovanına…
Kendimi Daha Net Görüyorum...
Ama sevmiyorum işte, içimden gelmiyor, gündüz gözüyle bakmayı, görmeyi; gündüz gözüyle dünyayı görmeyi… Tahammül gücümün tükenişe gidişini görmek istemiyorum…
Umurumda da olmuyor; ne yoklar yoksulluklar, ne toklar tosuncuklar… Umurumda olmuyor ne düşenler, düşürülenler; ne şişenler şişirilenler…
Lakin kendimi de daha net görüyorum gündüzün gözüyle; kendi düşüşüm, yıkıldım diyemem ama, kendi kırılışlarım zor geliyor kendime… Canlarımın, can yoldaşlarımın, yüreğimden parça parça kopup düşmeleri, savrulmaları… Onlara; fırtınada tutunacak dal olamamak, yağmurda bir çatı, karda bir ocak, güneşte bir perde olamamak beni kahrediyor… Bozulmuş bir pusula gibiyim; çölde susamış, yolunu yitirmiş canlarıma rehber, yoldaş olamamak beni kahrediyor…
Seni aşkla sevdiğini söyleyen bir yürekle aranıza; saatlere sığmayan yollar, göğü yaran dağlar konulmuş. Sesini uçuramazsın oralara, rüzgarların önüne setler kurulmuş. Atmak istediğin her adıma engeller vurulmuş… Sana gel desem boş; kendime git desem boş…
Saatler Umurumda Olmayacak...
Kızım, sil gözyaşlarını ağlama,
Sen daha yolun başındasın…
Henüz on sekiz yaşındasın…
Sen güçlüsün, güçlü olman gerek,
Değil ayakta durmak, koşman gerek…
Sende cevher, sende yürek,
Kendini bulmalısın,
Gözlerinin maviliğindeki
Ufuklarına yol almalısın…
Oğlum, sen de onbeş’ini aştın
Kaderin cilvesi bu, haklısın
Bu anlam veremediğin uzaklara
Nasıl düştüğüne sen de şaştın
Kanatlarımın altından nasıl da uçtun
Kar, kış; bahar, yaz derken
Her yıl birkaç şehir,
Birkaç kasaba daha uzaklaştın…
Özlemlerim boş, çarelerim boş…
Yüreğimdeki ateşler de küllenmeye yüz tuttu artık
Sevgilerim boş, kaygılarım boş…
Ama ben henüz düşmedim:
Verin gecelerimi bana, hayallerimi verin
Yeniden bakayım şu kahrolası hayata…
Gecelerimde sarayım en derin yaralarımı
Gecelerime bırakayım en koyu karalarımı
Yeniden haykırayım gündüzlerin göğsüne göğsüne
Artık saatler umurumda olmayacak
Akrep ve yelkovanı, çevireceğim tersine…
26.05.08 biradam_x
YORUMLAR
Dolu dolu, samimi ve sıcak; bir o kadar da hüzün ve keder vardı; birikerek yüreğe yük olan...
Evet, kimi zaman zorlanan sınırlara rağmen gelmiyor elden başka bir şey. Hayat işte...
İyi ki şairlerin kalemi var; ruhları cendereden çıkarmayı başaran...
Çok güzeldi; betimlemeler seçkin ve okunası...
Kutluyorum çok, efendim.
Saygı ve, selamlarımla.
Kızım, sil gözyaşlarını ağlama,
Sen daha yolun başındasın…
Henüz on sekiz yaşındasın…
Sen güçlüsün, güçlü olman gerek,
Değil ayakta durmak, koşman gerek…
Sende cevher, sende yürek,
Kendini bulmalısın,
Gözlerinin maviliğindeki
Ufuklarına yol almalısın…...
bir kız annesi olarak okurken gözlerim yaşardı....
hüzündü...duygu seliydi....
güne düşen yazıyı kutluyorum....
Ailesinden uzakta biri olarak duygular çok güzel dile gelmiş...Siz geceyi iple çekiyorsunuz,o kör karası gecelerde yalnız kalmak için...Bense geceler gelecek diye korkar oldum...Gündüzler bana geçiyor da,geceler geçmek bilmiyor ağır aksak gidiyor...Yıldızlar arkadaşım gecenin kör karanlığında,çünkü onlarda yalnız benim gibi...
Güzel bir yazı okudum kaleminizden.Sevgi ve saygıyla.Sevgi
Yazinizi cok begendim tebrik ederim.Yalniz siyah uzerine yesil oldugu icin biraz zorlanarak okudum.