- 654 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Geleceğime / Kızıma Mektuplar – 2
“Pembe çiçekli dudaklarımla,
Gözlerinin cennetinden gülümsüyorum…
Uzak düş ülkelerinde uzattım minik ellerimi,
Gamzeli gözlerimle soruyorum melek annem
Söyle hadi,
Ne zaman saracaksın beni canına”
Deniz’im, nazlı çiçeğim, tatlı sevdamın ateşi kızım…Boynunu bükme ne olur. İçimde yaşam savaşı veriyor senli düşlerim… Karanlık gecelerde katmer katmer artarken acıtan özlemin, hırçın dalgalara yüreğimi bırakıp denizlere sarılasım geliyor… Seni saramadım diye kayalıklara vuruyorum, hasretinle kor olan yüreğimi her gece…
Uzaklarda da olsan, sen uyu yavrum ne olur… Üzerini yıldızlarla örtüyorum ben… Her gece seninle sabahlıyorum… Kim demiş yoksun diye… Nur yüzlü yavrum, bereketli topraklarımın nadide çiçeği, duru ve sakin yüreğime ışıklı ellerin cennetiyle yazılmış bir kitabe gibisin… Gözlerimdeki cenneti yaşatan o ellerde her dem yaşatmaktayım seni… Oynadığımız her saklambaç oyununda hayata sobelemekteyim canını… Aynada gülen gözlerimi görmek için ilmek ilmek örmekteyim seni hayata, her gün yeni baştan kaleme almaktayım hayatımın sır olan, senli olan vazgeçilmiş tatlarla dolu kısmını…
Sakın korkmayasın kızım… Yüreğimdeki “umut” koruyucun olacaktır senin… O umut ki yüce dağların yaman efesi… Hey gidinin efesi, efelerin efesi…
Gün be gün artarken minik ellerinin özlemi sana dokunamasam da denizler yakamozlandıkça göz kırptın sayarım, meltemler estikçe gözlerimi kapar kokunu duyarım… Saçlarını ortadan ayırmışım, beyaz kurdelelerin ve kırmızı pabuçlarınla gökyüzündeki dansını izlerim düşlerimde… Çiçekli dudaklarının gamzeli gülüşleri gitmez gözlerimden… Hangi kapısını aralasam hayatın, seni okurum…
Biliyorum seni anlatmak güç, seni anlatmak imkansız… Gecelerimin sancısında kalemim tutuluyor, ellerimi semaya kaldırıyorum o vakit, dua dua yükseliyor senli umutlarım… Hadi gülümse kızım… Dualarımla okşuyorum seni her gece, düğüm düğüm çözüyor, ay ışığıyla yıkıyorum örgülü saçlarını, bakışlarımla tarıyorum… Öyle masum, öyle sessizsin ki… Işıklı bir buse konduruyorum minik ellerine… Mis gibi cennet kokun burnuma geliyor… Yeminim olsun ki şu gök kubbenin altında seni canıma saracağım yavrum…
Birinci cemresindeyim kavuşmanın… Önce satırlarıma düşüyor hasretin, canın canıma düşüyor sonra sesime sesin… Düşlerimin kanadında sana uçasım geliyor Deniz’im… Lakin bırakmıyor hayat… Hergün kurşun gibi bir korku belası sarıyor bedenimi… Ya seni saramadan prangalara vurulursa bedenim, burkulursa yüreğim, sonlanırsa nefesim… Ebedi baharlarının cennetine beni de alır mısın kızım… Sana kavuşmak olacaksa topraklara sarılışım, doludizgin koşarım ölüme…
Nazlı çiçeğim, sensiz naçar bir hayat yaşamak zor gelir bana… İsmini taşıyan çalkantılı denizlere bırakıp kendimi, sevinçlerimi doldururum cansız bedenime, yapışırım Azrail’in ellerine… Ölümüm doğumunun müjdecisi olsun, varlığınla kutsansın yaralı bedenim… Hadi cennetinin kapılarını aç bana yavrum, bahar gülüşlerini savur dört bir yana… Vuslat zamanıdır şimdi, bırak elindeki rengarenk balonları gökyüzüne… Melekler müjdelesin seni birbirine:
“Duydunuz mu Deniz bebek doğdu, Deniz bebek doğdu…”
19/08/2007
Ayşegül TEZCAN