- 602 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ULUSAL DAYANIŞMA GÜNÜ
4 ŞUBAT ULUSAL DAYANIŞMA GÜNÜ
Dr. Sadık Özen
4 Şubat günlerinin, bundan böyle “Ulusal Dayanışma Günü” olarak kabul edilmesinin yerinde olacağını düşünüyor ve bunu öneriyorum. Aslında bu günün “Demokratik Direniş” günü olarak ilan edilmesini isterdim. Ancak demokrasinin tam olarak gerçekleşmediği bir ülkede, hiçbir olumlu sonuç getirmeyen demokratik bir direnişten ne kadar söz edilebilir ki !...
Gün geçtikçe tekelcilerin eylemi, direniş hareketi olmaktan çıkarak, adeta bir ölüm-kalım savaşına dönüşmektedir. Binlerce işçinin katıldığı “Açlık grevi” nin “Ölüm Orucu” na dönüşmesi ihtimali, bu konuda duyulan kuşkuları daha da artırıyor. Türk halkı, her kesimdeki insanıyla Tekel İşçileri ile büyük bir dayanışma içine girmiştir. İşçi Konfederasyonlarının hep birlikte destekledikleri “Genel Grev” işçilere bir nebze olsun teselli kaynağı olmuş ve direnme güçlerini artırmış bulunuyor.
Konuya asıl ilgi göstermeleri gelenlerin ise; yaşanan olumsuz gelişmelere, kıllarını bile kıpırdatmadan, duyarsız kalmaları son derecede hazindir. İşte demokrasinin fazileti bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira, demokratik bir ülkede, işçilerin sorunlarına ve yaptıkları demokratik eylemlere yöneticiler seyirci kalamaz ve sırtlarını dönemezler.
Demokratik açılımdan söz edenlere, açılımlarını buradan başlatmaları önerilir. Çünkü; yapacakları şeylerde, ancak bu takdirde inandırıcı olabilirler.
Eylemcilere gösterilen ilgisizlik ve duyarsızlık; halkımızın büyük çoğunluğunun sahip olduğu İslamiyet’le de bağdaşmıyor. Zira yüce dinimiz; “Komşunuz aç iken siz tok kalamazsınız” diyor. Bu insanlar, komşuluktan da ileri bizim vatandaşlarımız ve din kardeşlerimizdir.
Bu olaya doğru teşhis konulmalıdır. Bu bir “İdeolojik” eylem değildir. Bu kesinlikle bir hak arama hareketidir. Uğranılan haksızlıklara karşı direnmektir. Elinden alınan işini ve ekmeğini geri akabilme mücadelesidir. Olaya böyle bakılmalı ve çözüm aranmalıdır. Bu, devlet olmanın ve devleti yönetmenin sorumluluğu ve kaçınılmaz görevidir.
İki aya yakın bir zamandır, zaafa uğratılmaksızın sürdürülen Tekel İşçilerinin eylemi tarihimizdeki en büyük “Hak arama hareketi” olmuştur. Aynı zamanda, halkımızın desteklediği ve paylaştığı; inançlı, iradeli ve kararlı en büyük eylemdir.
İnsanların, amaçları uğruna, ölümü bile göze alarak, sonuna kadar direnme kararında oldukları görülüyor. Türkiye, bu eylemle; inanmışlığın ve kararlılığın en güzel örneklerinden birini yaşıyor. Vatandaşlar, kendi yiyecekleri ekmeği grevcilerle paylaşabilme çabasına girdiler.
Eyleme katılanların aileleri; eyleme katılan ana-baba, evlat-kardeş ve yakınlarını caydırmaya çalışmadıkları gibi, olacak kötü şeylere onlarla birlikte katlanma cesaretini gösterebileceklerinin örneğini veriyor ve onlara desteklerini sürdürüyorlar.
Alınacak sonuç ne olursa olsun, bu eylem başlı başına bir zaferdir. Bu yönüyle, bu eyleme “Kutsal eylem” gözüyle bakılmalıdır.
İktidar, eylemin başladığı günden bu güne kadarki tutumuyla halkımızdan kırık not almıştır. Notunu düzeltmek için çaba göstermelidir. Kendisini sınıfta kalmaktan ancak bu şekilde kurtarabilir. Sınıfını geçmesini temenni ediyoruz. Bunu yapabildiklerinde,
4 Şubat’lar “Demokratik Direniş ve Ulusal Dayanışma Günü” olarak tescillenecektir.
Saygılarımla…
4 Şubat 2010
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Cevabınızı geç te olsa okuma şansı bulduğum için mutluyum çünkü eğer göremeseydim hakkınızda yanlış düşünmeye devam edecektim.Tekel işçileri meselesi gerçekten üzüntü verici bir olaydı.Bunu inkar etmiyorum.Size de fazlasıyla katılıyorum ama sendikaların perde ardında yatıkları iğrenç pazarlıklar ve siyasilerin de bunu bir rant süreci olarak değerlendirmek istemeleri olayın insani boyuttan siyasi boyuta geçmesine sebep oluyor ister istemez.Ülkemizde üzülebileceğimiz o kadar çok şey var ki malesef hangi birinden bahsedeceğime karar bile veremiyorum ama mevcut hükümetin çalışmlarına destek veriyorum.Bunu gizlemeyeceğim.Siz bu insanların takdir edilecek yanlarını bulmakta güçlük çekiyor olabilirsiniz ama ben görmekte zorlanmıyorum.Bağışlayın,bazen insan ağzıyla balık tutsa yaranamaz.Olabilir.Meseleyi siyasi açıdan değerlendirdim daha önce.İnsani açıdan değerlendirmeye gerek bile duymadım çünkü kimse kimsenin ekmeğinin elinden alınmasına alkış tutamaz.Elbette ki hepimiz ekmeğimizin peşindeyiz ama bu mağduriyet malesef siyasetçiler için aranan hazine değerinde.Gelir seviyesi orta sınıfın biraz daha altında olan bir ailede yaşamımı sürdürüyorum.Ne kadar kabul edilmese de AKP döneminden önceki dönemi hatırlamak bile istemiyorum.Ülkenin geleceği için umutlu olmayı diliyorum.sizi meşgul ettim,bağışlayın.
Bir ülkede çalışanların haklarını aramasından daha doğal ne olabilir.Kaldı ki bu sadece sosyal hak değil dini bir vecibedir.İslam emeğin karşılığına verdiği değeri hiç bir dinsel metaya vermemiş ve kul hakkını en büyük günah saymıştır.Ama birileri çalışmadan haketmek,hak edilmemiş bir hak için haksız bir direnişten menfaat sağlamak,komşusu açken 4-c ye bile tenezzül etmeden haksız bir kazancın peşinde ölüm oruçlarına varan bir direnişten pay çıkarmak peşindeyse malesef durum vahimdir ve yanlıştır.Kimse kimsenin ekmeğinin elinden alınması istemez elbette.Ama şunu bilelim ve anlayalım.Ülkemizde işsizlik oranı küçümsenir bir çapta değil.Çalışan kesimin büyük çoğunluğu ise asgari ücretle çalışıyor.Tekel işçilerinin maaşları da bizlerin ödedikleri vergilerle ödeniyor.Şimdi adalet bunun neresinde.Biz çalışacağız.Daha maaşlarımızı almadan kesilen vergilerle hiç çalışmamış terlememiş bir grubun maaşları ödenecek.O zaman biz de çalışmayalım.Devlet bize de maaş bağlasın.Burda büyük bir yanlışlık var.Lütfen insanların duygularıyla ve onurlarıyla oynamayın.Bugün tekel işçisinin geldiği duruma sendikalar ve muhalefet neden olmuştur.Hukuki sürecin güzergahı bellidir.Birileri bir yerlerindenbirşeyler uyduruyor ve emekçilerin sırtından rant sağlamaya çalışıyor.O insanlarımıza bunu yapmayın.İnsanları oy için kandırmayın.Ulusal dayanışma bu değildir.İnsanların duygularını suistimal edenler kalkıp fetva vermesinler.Tekel işçilerine bu şekilde destek olamayız.Yanlış yoldasınız.(acizane görüşlerimi yazdım,sürç-i lisan ettim ve işçi kardeşlerimi kırdımsa affola.maksat kalp kırmak değil,görüş bildirmek)
sadikozen
Mesleğiniz nedir bilemiyorum. Ben bir hekimim ve bundan daha önemlisi bir terzi çocuğuyum. Dolayısıyla emeğin ne olduğunu ve emekçilerin durumunu çok yakından bilirim. Bir vatandaş olarak hakkım olan siyasi tercihimi kullanan biriyim. Ama hiçbir zaman müfrit bir siyasetçi olmadım. Şu anda güncel ve aktif siyasetin içinde de yer almıyorum. Dolayısıyla yazdıklarımın oy devşirmeciliği ile ilgisi yoktur. Bunu kimlerin yaptığını siz de iyi bilirsiniz ben de. Ben sadece vicdani kanaatlerimi ve sahip olduğum duygularımı vatandaşlarımla paylaşmaya çalışıyorum ve bunu da kendim için bir görev sayıyorum, hepsi bu. Ne siyasi, ne de ticari bir çıkar peşinde değilim. Sade yaşamım bu yazdıklarımın kanıtı olmalıdır. Aksi halde ben de ikbal mevkilerinden birini işgal ediyor olabilirdim.
Sayın Terzioğlu, Tekel İşçilerinin ne halde olduklarını göremiyor musunuz Allahaşkına. Bu insanlar, basit çıkarlar uğruna ölümü bile göze alabilirler mi sizce? Bu olaylarda söz konusu olan, ellerinden ekmekleri alınmış insanların verdikleri yaşam mücadelesidir.
Eleştirilerinizden rahatsızlık duymuyor, ama bir türlü gerçekleri göremediğiniz için üzülüyorum. Konuyu iyi değerlendirebilmek için meselenin kökenine inmek gerekiyor. Evet bu insanlar bugün için çalışmadan para almak durumundalar. Yetkililer, yetim hakkı yedirmem ve devletin kasasını soydurmam diyorlar. Tabii ki bunda son derecede haklılar da. Ama, ya yetim hakkı yiyen ve devletin kasasını soyanlara ne demeli ?
Tekel işçileri durup dururken bugün içinde bulundukları konuma gelmediler ki, getirildiler. Devlerin önemli gelir kaynaklarından olan işyerleri özelleştirme adı altında öldüm fiyatına satılarak bir nevi yabancılara peşkeş çekildi. Bir yerde, devlet kendii eliyle altın yumurtlayan tavuğunu kesti. Bu işçiler işte bu nedenle bu duruma sürüklendiler. İşin aslı işte bu.
Ülkemizde, çalışanlar arasında adaletli bir gel,ir dağılımının olduğu söylenebilir mi? Bunun sorumlusu ise sadece bugünkü iktidar değil. Bugünkü iktidar maalesef geçmişten gelen olumsuzlukların üstüne tuz-biber ekmiş bulunuyor. Üretimimizin hangi kollarda nerelere kadar gerilediğini, Allah'ın verdiği nimetlerin genleri değiştirilerek GDO'lu ürünler haline getirildiklerini görmüyor musunuz Sayın Terzioğlu ! Siz önünüze konulan yemekleri kuşkuya kapılamadan ve korkmadan iştahla yiyebiliyor musunuz ?
Ben bir hekim olarak hergün hastalarımın bu konudaki yakınmalarıyla karşı karşıya geliyorum. Gıdalar üzerindeki denetimsizliğin ortaya çıkardığı sonuçlar ortadadır. Et fiyatları 25-30 lirayı bulmuşken, marketlerde 3,5 liraya 50 adet hazır köftenin satılmasını bana açıklayabilir misiniz Sayın Terzioğlu ! Bu köfteleri yiyen çocuklarımızın ileride ne gibi sağlık sorunlarıyla karşılaşacağını düşünün ve beni "Konuyu nereden nereye getirdi" diye suçlamayın lütfen. İnanın bütün sorunlar birbiriyle ilişkili ya da birbirinin devamıdır. Bu yüzden konu konuyu açıyor.
İnanın bana, amacım siyaset yapmak ve mevcut iktidarı kötülemek falan değil. Keşke alkışlanacak şeyler yapılabildiğini görebilsem. O takdirde nasıl hareket edebileceğimi kanıtlamış olurdum. Buna bir örnek de verebilirim. Sayın Başbakanın sigara hakkındaki tutumlarını ve şu anda alınan sonuçları içtenlikle alkışlıyorum.
Bana atfettiğiniz söylemlere gelince; Sayın Terzioğlu inanın ben yanlış yolda değilim. Sadece, iyi niyetli ve düşündüklerini açıkça ve cesaretle ifade edebilen bir yapıdayım.
Eleştirilerinizi saygı ile karşılıyorum. Ancak bazı söylemlerinizle bana büyük haksızlık etmiş bulunuyorsunuz. Sizden ricam, bir an için siyasi görüşlerinizden sıyrılarak, yapacapınız vicdan muhasebesi ile durumu bir kere daha gözden geçirmenizi istiyorum ve bunu yapabileceğinize inanıyorum.
Dilerim; ülkemde yaşanan bütün olumsuzluklar ortadan kalkar, bütün çirkinlikler güzele dönüşür ve ulus olarak huzur ve mutluluk içinde yaşarız. Geçmeyecek kötü gün yoktur. Bunlar da geçer inşallah.
Sevgi ve saygılarımla...