- 643 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Yokken
Nefesimin daraldığını hissettim. Gözlerimi kapatıp bir süre öylece durdum. Sonra yavaş yavaş yürümeye başladım. Hızlanmak istedim ama olmuyordu işte. Ayaklarımda tonlarca ağırlık bağlıymış gibi hissediyordum. Yine durdum.
Etrafıma göz gezdirme gereği duydum. Hiç ses yoktu. Ne rüzgar esiyor, ne bir kuş cıvıldıyordu. Korkmaya başladım. Tekrar yürümeye çalıştım. Eskisi kadar olmasa da zorlanarak ilerliyordum. Bir taraftan da nerede olduğumu anlamaya çalışıyor ama bir anlam veremiyordum. Bu konudaki sorularım arttıkça korkum da artıyordu. Derken bir ses duydum. Gelen ses insan sesine benziyordu ve sahibi önümdeki ağaçların hemen arkasındaydı. Yavaşça ilerleyip ağaçların arkasına saklandım ve izlemeye başladım.
Küçük bir çocuk dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu. Önündeki mezar olmalıydı ağlama nedeni. Mezar taşındaki yazıyı okumaya çalıştım ama uzak olduğundan okuyamadım. Kısa bir süre sonra çocuğun yanına bir adam geldi. Eğilip çocukla sessizce konuşmaya başladı. Ne konuştukları duyulmuyordu ama çocuk çok etkilenmiş olmalı ki adamın boynuna sıkıca sarıldı ve "Tamam gidelim hadi" dedi. İkisi beraber kalkıp mezardan uzaklaştılar.
Ben saklandığım yerden çıkıp mezara doğru yürüdüm. Mezar taşındaki yazıyı okuduğumda kendimi kaybettim. Şaşkınlık ve hüzün arası duygularla tekrar tekrar okudum. Her okumamda hayal olması ve değişmesi umuduyla okuyor ve acı sonla bir kez daha karşı karşıya kalıyordum. Mezar taşında benim ismim yazıyordu ama ben ölmemiştim. Ölseydim burda olamazdım. Nasıl bir olay içinde olduğuma henüz bir anlam verememiştim ki bir çığlık duydum. Az ileriden geliyordu. O yöne doğru koşmaya başladım. Az önce mezar(ım)ın yanından ayrılan çocuk ve adamı gördüm. Onlara yaklaşmakta olan bir kaç kadın vardı. Buluşup konuşmaya başladılar. sonra çocuk adamı bırakıp mezara doğru koşmaya başladı. Beni görmesini istemiyordum ve saklandım. Çocuk mezarın yanına geldi. Eliyle küçük bir çukur kazıp içine bir kağıt koydu. Toprağı öpüp geri döndü. Diğerlerinin yanına vardı ve beraber gittiler.
Çıkıp konuşmak istiyordum hepsiyle ama yapamadım. Daha fazla bilinmezle karşılaşmaktan korkmuştum belki de. Sonra ayağa kalkıp mezarın yanına geldim. Çocuğun bıraktığı kağıdı okumak istiyordum. Ama yapamadım önce. Çünkü bana ait değildi. Yani ben bana ait olmasını istemiyordum. Alıp okumaya başladım...
"Sevgili Babacığım,
Hatırlıyor musun bilmiyorum ama bana çok küçükken bir söz vermiştin. Ben büyüyünce bir bisiklet alıp buralardan çok uzağa gidecektik. Annemi de alacaktık tabii. Çok güzel yerler gezecektik. Bak ben büyüdüm baba ama sen yoksun. Hani sözün nerede kaldı?
Eğer bisikleti kafana takıyorsan sakın düşünme. Amcam bana bisiklet aldı. Her zaman binip geziyorum ama sen yoksun. Sen tutmayacağın söz verme derdin hep. Şimdi sen sözünü tutmadın baba!
Annem şimdi çok güzel bir bahçeden bizi izlediğini söylüyor ama ben inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Sen bizi bırakıp güzel bahçelere gitmezsin. Sen beni üzmek istemezsin baba. Ve bir daha gelmeyeceğini söylüyor. Bir kaç dakikalık olsa bile gel, gel de gitmediğini görsün annem.
Lütfen gel baba...
Biricik oğlun"
Kağıttaki yazılar böylece son buluyordu. İnanmıyordum ben böyle biri olamazdım. Diz çöktüm ve ağlamaya başladım. Korkudan, sinirden ve üzüntüden ağlıyordum. Bir süre sonra kendimi kaybettim. Uykum geliyordu ama ben uyumak istemiyordum. Çok geçmedi gözlerimi kapattım. Ve açamadım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.