- 1227 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İYİLİK DEĞİLDE KÖTÜLÜK ETMELİYMİŞ(!)
(BU MAKALENİN YÜZDE DOKSANI YAŞANMIŞ OLAYLARDIR)
Şaban ilçe merkezine bir kilometre kadar uzaklıktaki bir okulda tek başına memur olarak görev yapıyordu. Yağcılığı olmadığından okulunda ve ilçede seveninden fazla sevmeyeni vardı.
Bu durumu gayet iyi bilen Şaban yinede elinden geldiği kadarıyla tedbirli çalışmaya, kimseye muhtaç olmamaya, kimsenin kuyruğuna, hortumuna basmamaya, basit insanlar tarafından horlanmamaya, işinden gelip işine gitmeye gayret gösterip hassas olarak çalışıyordu.
Fazla masum olduğu için götürdüğü evrakları inceleyen memurlar başkalarından alamadıkları günün hıncını ondan alıyorlardı. İşini tam bilmeyen memurlar onu görünce çok bilgiç geçiniyorlardı. Bazen aynı evrakı iki-üç defa yeniden yaparak getirdiği götürdüğü oluyordu. “İtle dalaşmaktansa çalıyı dolanmak iyidir” zararlı olurum diye düşünüyordu. Çünkü biriyle ters düşse “İtin iti ısırmayacağını” yaşadığı çok ilginç tecrübelerinden de biliyordu. At tepişirse çimen ezilir, atlara bir şey olmazdı.
Bir gün yine okuldan kömür alımı evraklarını hazırlayıp getirdi. Görülen bir eksik üzerine tanıdığı esnaf dostundan izin alarak onun dükkânından okul müdürüne telefon etmesi gerekti.
Gereken izini aldı ve okula “Alo” dedi. Telefon idareci odasındaydı ama en yalaka, her salataya maydanoz olan işini bilen fırıldak öğretmen Mustafa bakmıştı. Başkasının telefonuna fazla ücret yazdırmamak için kendini mutlaka tanırlar diye hemen söze başlayıp idarecilerden birini isteyen Şaban’a, sesini on beş yıldır tanıdığı halde “Kimsin sen, önce kendini tanıtsana, medeniyetsiz” diye hitap etti. Şaban onun sesini tanımıştı ve öğretmen Mustafa’nın da onun sesini tanımaması mümkün değildi. Çünkü süper fırıldak birisiydi.
Şaban’ın zaten bozuk olan morali sıfırın altına indi ve sesli olarak “Allah sana medeniyetliyi, medeniyetsizi gösterir inşallah” diye beddua ederek telefonu kapattı, esnafa teşekkür ederek okula geri döndü.
Çok fazla değil üç gün geçmişti o öğretmen Mustafa’nın arabasıyla Denizli yolunda ailesi yanındayken kaza yaptığını duydu. Şaban şaşırdı ve “Hacet kapısı açıkmış, duam kabul olmuş şükür” dedi ama sevineceğini de, üzüleceğini de bir türlü bilemedi.
Şaban her haliyle mükemmel bir nesli günümüzde tükenmiş şaban olduğu için yinede acıma hislerine aldanarak fırıldak Mustafa’ya hastanede geçmiş olsun demeye gitti. Birkaç gün içinde ameliyata alındı. Eşi Emine hastanede hemşire olarak çalıştığı için zaten torpilliydi. Ameliyat çıkışında bizim Şaban birkaç arkadaşıyla birlikte yine başucundaydı. Ameliyatta kırılan bacağının baldır bölümüne demir koymuşlardı.
Şaban, fırıldak Mustafa’nın uzun süre hasta hanede kalıp devamlı sırtüstü yatarak tavana ve kapıya bakacağını iyi biliyordu. Bunun çok zor olduğunu kendisi yaşayarak bildiği için ve aynı zamanda refakatçiye de kolaylık olsun diye “Bir kaç gecede ben refakatçi kalayım” diye fırıldak Mustafa’ya teklif etti. Daha sonra dediği gibi bir kaç gece fırıldak Mustafa’nın hasta hanede refakatçisi kalarak kaldı. Komşuluğunu, dostluğunu yani gerçek şabanlığını çok iyi gösterdi. Yemeğini kaşıkla yedirdi, pisliğini attı, ardına yastığını dayadı, isteklerini marketten taşıdı. Fırıldak olmasına rağmen genelde parasıyla olsa da ilçede çok kişiye iyilik eden biriydi. Bir defasında Şaban’a “İlk defa sen refakatçi kalayım diye teklif ettin, başka teklif eden bile olmadı, Allah razı olsun” dedi. Şaban içinden kıs kıs güldü. “Allah’a şükür Rabbim medeniyetliyi, medeniyetsizi göstermiş” dedi.
Taburcu olduktan sonrada evinde çok sık aralıklarla Mustafa’yı ziyaret etti. Su, elektrik vb. borçlarını ödedi, alacaklarını getirdi. Ne dediyse yapmam demedi yaptı. Üç ay gibi bir süre yataktan tavana baktıktan sonra değneklerle yürümeye başladı. Kazada suçu yokmuş bu raporlarla belliydi. Bir de ölen varmış kazada ama o taraftan da hiç arayıp soran, gelen giden olmamıştı.
Ayağa kalkınca kaza ile ilgili evrakları alıp hemen mahkemeye gitmeyi düşünüyordu. Bu düşüncesini bizim Şaban’a da açıkladı. Şaban akıllanmamış olmalı ki “Belki o ailenin de bir arayıp soranı yoktur. Belki o kadında garip kalmış biridir. Kimsesi, elinden tutanı yoktur. Bu tür olaylarda kapı kapanır, arayan soran olmaz, gidip durumu yerinde inceleyerek öğrenelim, ondan sonra ne gerekirse yaparsın, günah da senden gider” dedi.
Hanımı Emine devreye girdi tabi “Şaban haklı, yine durumu öğrenmek lazım ilgilenmezlerse o zaman gereken yapılır, suç bizden gider” dedi. Biraz daha düşünen ince fikirli öğretmen Mustafa, pek samimi dostunun olmadığını anlamış olmalı ki “Doğru, haklısın ama bu iş için Denizli ili Çivril ilçesi Süngüllü Köyüne arabasıyla kim gider, gelir? Bu kış günün de, her taraf kar, buz” dedi.
Şaban “Benim arabanın benzini doldur ve bir arkadaş bul ben giderim” dedi. Mustafa aynı okuldaki filan öğretmenle gitseniz olur” dedi ve onunla da görüşüp iş ortağı okul müdüründen izinleri alıp gidilecek günü birlikte kararlaştırdılar.
O günde aksine Şaban’ın şansından ala boranlı, karlı tufanlı rüzgâr vardı. Keçiborlu ovasından geçerken camları buz tuttu. Araba Murat 124 ün cam silgiçleri de bozuldu. Şaban gözlüklerle fazla uzağı göremiyordu. Yeni yapılan yolda arabayı çakıla kaptırınca büyük bir kaza tehlikesi atlattılar. Elleri ayakları zambır zambır titredi. Az daha gitti, tekerin birinin patladığını hissetti ve sağa çekti. Soğukta titreyen eldivensiz elleriyle arkadaşı da pek anlamadığından tekeri uğraşa uğraşa değiştirdi. İyi ki anahtar ve diğer malzemeleri varmış. Çivril ilçesine varmadan biten benzinlerini almak için petrole yanaştılar. Benzinlerini doldurup işçiye Süngüllü Köyünü sordular.
Her şeyde bir hayır vardır derler ya iyi ki benzinleri bitmiş de sormuşlar. Eğer ilçeye kadar gitselerdi o şartlarda çok geriye gelmeleri gerekecekmiş. Şaban yinede Allah’ın sevilen kuluymuş. Zaten tüm iyilik ve kötülükleri şaban olduğu için görmüştü. Çünkü bir buçuk kilometre geri dönerek Süngüllü Köyü yoluna saptılar.
Köy ovanın ortasında her türlü rüzgârın yerden alıp gökte azık bölüştüğü bir yerdi ama o anda güneş yüzünü gösterdiğinden sorun yoktu. İlk kişiye gidecekleri evi sordular. Yapılan tarifle evi pek zorlanmadan kolayca buldular.
Şaban’ın baştan söylediği gibi evde sadece ölen adamın elli yaşlarındaki eşi, küçük yaştaki oğlu ve çok yaşlı babası vardı. Gelenleri gören akrabalarından bir kaç kişi daha geldi. Durum ortadaydı. Şaban’ın tahmin ettiği gibiydi. Art niyet yoktu ama sahip çıkanı olmadığından ilgilenilmemişti. Kadıncağız kendi acısıyla baş başa kaldığından gidip de kimseye derdini anlatamamış Tabi ki “Düşenin dostu olmaz” diye boşuna dememiş atalarımız. Atalarımızın söylediği ve bize kadar gelen her sözün boşa söylenmediğini bilmek lazım.
Öğretmen Mustafa’nın selâmını söylediler, niyetini de Şaban ve arkadaşı gayet yumuşak bir dille açıkça anlattılar. Dinleyenlerde gayet makul karşıladılar. Onlarda durumlarını açıkladılar. Şaban ve arkadaşı “Sizde bir elçi gönderinde durumu çözün, öğretmen anlaşma taraftarı, işinizi mahkemeye falan götürmeyin” diye rica ettiler.
Verilen çayı içtikten sonra müsaade isteyip geri döndüler. Dönüşte pek zorlukla karşılaşmadılar. Durumu fırıldak Mustafa’ya olduğu gibi anlattılar. Öğretmen Şaban’ın yol masrafını verdi. Teşekkür etti. Üç beş gün sonrada onlardan elçi gelmişti, meseleyi anlaşarak tatlıya bağlamışlar.
Öğretmen görevine döndü. Aradan aylar yıllar geçti. On parmağında on marifet olan haset, fesat, hazımsız biri olduğunu Şaban gayet iyi bildiği için temkinli davranıyordu. Üç yüz altmış derece açılabilen bahçe kapısı gibi olan fırıldak Mustafa’nın tehlikesinden korunmak için Şaban yeni evinin tabanını bile ona çaktırmıştı. Onun bam teline basmamaya gayet ediyordu.
Bir gün öğretmenin alt komşusuyla kapısında konuşurken Şaban öğretmen fırıldak Mustafa elinde bir poşet cevizle geldi. Selâm verdikten sonra komşusuna poşetten tek iki adet ceviz çıkarıp verdi. Şaban’a ise hiç bir şey vermedi. Merdiveni çıkmaya devam etti. Başka bir söz etmedi. Şaban gördüklerine şaşırmıştı. Öğretmenin komşusu dört kişiydi. “Bu cevizlerin ya dört tane, ya bir avuç, ya yarısı verilmesi, ya da hiç verilmemesi gerekirdi” diye Şaban ve komşusu aralarında konuştular. Sadece iki adet ceviz verilmesinden kalplerine kılçık kaçtığı için şüphelendiler.
Komşusu şüphe ya doğru çıkarsa diye korktuğundan “Cevizler büyülü olabilir” diye ateşe atıp yaktı. Çünkü öğretmen Mustafa’dan her türlü iyilik ve hiç bir mareşal rütbesindeki şeytanın dahi aklına gelmeyecek her çeşitten kötülükler onun aklına gelebilirdi. Bunları yapabilecek kapasite ve karakterde biriydi.
Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Şaban başka okula tayin oldu. Komşusu öğretmende yeni evine taşınıp gitti. Şaban’la öğretmenin arasında sıkı fıkı bir dostluk temelinde olmadığı gibi şimdide yoktu ama yine de karşılarsalar selâmlaşıyorlar ve öğretmen Şaban’ı yolda görse arabasıyla getirip götürüyordu.
Yaşadıklarından ibret almamış olmalı ki öğretmen Şaban’a karşı maddi ve manevi yönden bir adım ileri gidememesi için temelinden hasetti. Şaban’ın aleyhinde sinsi sinsi cin şeytan işiyle uğraşıyordu. Şaban’ın derinden derine kuyusunu kazıyordu hiç fark ettirmeden.
Şaban ailevi bazı sebeplerden ve zaten belinden rahatsız olduğundan felç geçirdi. Tabi bu felç de yapılan pis işlerden kaynaklanmış olabilirdi. Yine Allah Şaban’ı seviyormuş ki ameliyata karar verip gittiği gün hastane kapısında yıkılmıştı. Hiç tanımadığı bir yolcunun yardımıyla tekerlekli arabaya bindirilip servise götürüldü. Başhekim arkadaşını ve doktorunu hemen cep telefonuyla aradı. Doktoru ve başhekim anında geldiler. Üç gün sonra ameliyat oldu ve sağlığına kavuştu.
Şaban kırk gün kadar hastane ve evinde yattı ama iki-üç kişiden fazla ziyaretine gelen olmadı.
Şaban aynı yılın şeker bayramında fakir diye işe getirdiği iki çocuklu kendisine gizli âşık kadının verdiği şekeri yedi ve şeker büyülü olduğu için kadının fino köpeği oldu.
Bazı olaylardan ve yaklaşık sekiz ay sonra Şaban kendine son beş yıl içinde yedi kişi tarafından büyü yapıldığını veya yaptırıldığını tespit etti. Tedavi eden hoca “Yedi kişinin büyü yaptırdığını” söyledi ama isimleri vermedi. Araştırmacı Şaban kimsenin vebalini almamak için yediği kazıkların sahiplerinin kimler olduğunu öğrenmek istiyordu. Antalya da bir hocanın adresini alıp gitti. İkinci şokunu da orada yaşadı. Çünkü yedi kişinin biri de öğretmen Mustafa çıkmıştı. Söyleyen hoca nokta tarifi yapıyordu sanki. Ayrıca “Birinin bacağında demir var” diye de açıklama yaptı. Şaban’ın başından önce buz gibi soğuk sular az sonrada bir kazan kaynar su döküldü.
İsimleri tespit etmekte haklıymış çünkü bazı komşuları gibi on dokuz yıllık bir komşusundan da şüpheleniyordu. O komşusu da aynı günlerde genç yaşta Şaban’la helâlleşmeden ölmüştü. Onunla da bazı davaları mahşere kalmıştı.
Şaban bunu hak etmişti. Çevresine iyilikler değil de hep kötülükler yapsaydı bu benzeri olayları yaşamayabilirdi.
Dursun Yeşil – 18.12.2009
YORUMLAR
Üstad.Çevremiz bu tip insanlarla dolu.Benimlede uğraşırlar.Rahmetli anneannem derdiki ben daha çocukken kuzum senin yıldızın dik dayında öyleydi sen göze batıyorsun ondan uğraşıyorlar derdi. Şimdi bu günü anlatayım Eşime dedimki yahu bu millet benimle neye uğraşıyor benim bunlarla işim ,uğraşım ,alışverişim yok.Bunların derdi ne.Dün Prof dr........ ofisindeydik
Benimle nasıl mutlu olduğunu ,benimle rahatladığını,Benim gibi insanın olmadığını söyledi Ve ücrette almadı sekreteri.Yine akşam bir telefon görüşmem oldu av. mustafa kuran beyle belki 25-30 yaş büyüğüm Sayfam da adına şiir yazdığım
Oda beni kitabına koyacağını iltifatlarını tarif edemem.Özetle kıskanan ,haset eden ,düşmanlık eden yakınları,çevreleri terkettim.Asalakları kovdum ,Kötülere küstüm rahatladım.Bu yaşa geldim rüşvet vermedim.İletişim kuramayacağım insan yok.Cahilleri ,hainleri terk eyledim mutluyum.MADDİ MANEVİ SÖMÜRÜLDÜM BİTİRDİLER.Bende onları sildim oh be dünya varmış.Şiirlerimde Sizler yolunuza bende yoluma.müdür bey. zalim gardaşlarım. tüm sevgi tükettiler köpekler(yayınlamadım)
gibi yazsam onlarca kitap olur bu tip insanlar .Ha mutlumusun desen hayır.Neden bu insanlar böyle ?Dünyada iyilikten ,sevgiden daha güzel birşey varmı?Neden bu hale geldik,kimse değişmeyeceği için biz kötülerden uzak durmak zorundayız.Makam ,mevki,rütbe ,sıfat ne olursa olsun herkes kendini düzeltsin.Düzeltmezse herkes başına geleni çeksin.
Allah (cc)Herkesin hesabını görür.Bizler yeterki sabır ehli olalım.İYİLİK DEĞİLDE KÖTÜLÜK ETMELİYMİŞ/İM DEMEK :Zaten şeytanın istediğide bu .Selamlarımla hoşça kal.