- 529 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 14
Gebze’nin köyleri, Kartal’ın köylerine göre oldukça mutaassıptı. Halâ da öyledir. O zamanlar düğünlerinde , hele sünnetlerde içki asla içilmezdi. Oysa Kurtköy, Şeyhli, Yayalar, Dolayoba ve Aydınlı’da , sünnet ve evlenme düğünlerinde Roman çalgıcılar ve çengiler getirilir, sabahlara kadar da eğlenilip içki içilirdi.
Bütün köylerde o zamanlar sünnet düğünleri toplu olarak yapılırdı. Yani, bir köyde yılda bir kez yapılan sünnet şöleninde, o köyün zamanı gelmiş tüm çocukları birlikte sünnet edilirdi. Bu şölenlerde mutlaka camiide mevlût da okutulurdu.
Düğün mevsimi ’’ harman sonu ’’ idi. Yani, ekinler biçilip, hasat toplandıktan sonra. Bütün meralar, arpa, buğday ve çavdar ekili olurdu. Traktörlerin, biçer-döğerlerin pek olmadığı günlerde, pulluk ve sabanlarla ekilen ekinler , orak ve tırpanlarla biçilir, altı kesici taşlarla kaplı, at-öküz ve mandaların, çember biçimindeki harmanlarda dönerek ezilir ve sapla taneleri birbirinden ayırırlardı. Daha sonra bu taneler çuvallara doldurulur, saplar da balyelenip, ya da küfelere doldurulup samanlıklara doldurulurdu. Bir kısmı değirmende ekmeklik una çevrilir tanelerin, fazlası da satılırdı. Bakkal , pazar borçları bile buğday, arpa ile ödenirdi. Tavuklar da buğday ile beslenir, yumurtalar alış verişlerde para yerine kullanılırdı.
Köy meydanına kurulan sıra sıra sünnet yataklarına yerleştirilirdi, sünnet edilmiş çocuklar. Tüm civar köylerden gelen köylüler, sıra ile çocukları dolaşıp, ellerini öptürüp hediyelerini verirlerdi. Çoğunluğu şeker-fıstık olurdu bu hediyelerin. Elbette ki en makbulü para ve oyuncak verilmesiydi. Ancak bu sadece zengin köylülerin yapabildikleri bir şeydi.
At yarışları ve yağlı pehlivan güreşleri de düzenlenirdi bu düğünlerde. Yarışanlar da güreşenler de hepsi, civar köylerin insanlarıydı. Buralarda yapılan yarış ve güreşler, bir sonra gelen kış mevsiminde, köy kahvelerinde en çok konuşulan ve tartışılan konular olurdu. O zamanlar tavşan-keklik- çulluk avları da olduğundan, bir de avcılık tartışmaları olurdu tabii kahvelerde. Avcılar, daima ’’ palavracılar ’’ olarak bilinirdi.
Halamın kocası Hilmi eniştem de bu köylerin meşhur yağlı güreş pehlivanlarından biriymiş. Oldukça da meşhurmuş üstelik. Genelde rakiplerinin çoğunu da yenermiş.
.............
Eskihisar tatilinden döndükten kısa süre sonraydı. Harmansonu gelmişti bile. Sanırım Haziran-Temmuz ayları. Mollafenari’de oturan Muhittin amcam, babama haber göndermiş. Köyde sünnet kurulacağını, iki oğluyla birlikte benim de sünnet olmamı istemiş. Babamın aklına yatmış. Beni bir pazar günü erkenden aldı ve Pendik pazarına götürdü. Pazarda sünnet elbisesi arıyoruz. Daha doğrusu sünnet entarisi. Bir türlü bulamıyoruz. Nihayetinde, elindeki mavi renkli, kız çocuğu entarisini babama gösteren adam,
- Aha işte bu olur. Entari, entaridir ! Alt tarafı, sünnet olurken bir gün giyecek çocuk ! deyince, babam da hiç itiraz etmedi. Hemen orada giydirdile bana . Çok tuhafıma gitmişti ama kime ne diyebilirdim ki ? Babamın öfkesi biraz kötüydü. Çok çabuk kızar, hemen köpürürdü. Dayak alışkanlığı yoktu ama kabaydı, kırıcıydı maalesef.
Hatırladığım kadarıyla, Gebze’den gittik Mollafenari’ye. Yetiştik sünnet şölenine. Halam ve çocukları da oradaydı. Zayıf, kısa boylu, esmer ve yeşil gözlüydü halam. Öylesine hareketli ve çalışkandı. ( Doksanı devirdi ve maaşallah halâ öyle). Amcamın iki oğlunun yanına benim için de yatak hazırlamıştı. Onun çocukları bir önceki sene sünnet olduğundan, onların eşyalarını benim için kullanmıştı. Amcam çok durgun bir adamdı. Biraz da asık suratlıydı o zamanlar. (Bir kaç yıl önce geçirdiği ağır hastalıktan sonra yeniden hayata dönmüş gibi oldu ve şimdi tam bir sevimli tonton amca ; ona da maaşallah.)
Halam benim entarimi görünce çok üzüldü. Babam ellerini öptü onun. Amcam da babamın elini öptü. Bir ara dedem de geldi yanımıza. Babamla birlikte onun da elini öptük. Entarimi tartıştılar. Babama biraz bozuldular.
- Ne yapim ! Aceleye geldi, bulamadım pazarda işte ! deyip, savundu kendini babam. Halam, çocuklarından birini kendi köylerine (Cuma köy) gönderip, geçen sene giyilen sünnet elbiselerinden birini benim için getirtti. Köyler birbirine oldukça yakındı. Koşarak gidip gelmek pek zor olmuyordu. Belki de atla gitmişlerdir.
Çok sevindim ben sünnet elbiseme. Birden moralim düzeldi. Halamın beş erkek, dört de kız çocuğu varmış. Toplam dokuz tane yani. Aslında on tane olmuş ama bir tanesi yaşamamış. Hepsi de geldiler sünnete. Amcamın iki oğlu bir kız var. Fahrettin, benden bir yaş büyük; Cemal, bir yaş küçük. Mukadder daha küçük.
Şenliklerin arasında, sıra ile sünnetlerimizi olup, yataklarımıza yattık. Akraba ve misafirler bizi sıra ile dolaşıp ,ellerini öptürmeye ve hediyelerini vermeye başladılar. Bir adamcağız bana mantar tabancası hediye etti. Mantarı kendisi mi doldurdu, yoksa ben mi, hatırlamıyorum. Anında denemeye kalkıştım. Hem de adamın kendisinde. Bir anda adamcağızın yüzü kan içinde ! Bu adam yıllarca her gittiğimde tanıttı bana kendini ,Mollafenari’ye ! Hatırlattı bana yaptığım o hatayı. Ama ben hiç tanıyamadım onun yüzünü.
Amcamların evine çok yakın olan köy camiinde mevlüdümüz de okunup, köy meydanında serilen masalarda yemekler de yenince, bizler teker teker evlerimizde yataklarımıza götürüldük. Amcam başka bir ev almıştı kendine. Dedem eski evinde bırakılmıştı. Orada yer olduğundan, amcamın iki çocuğu ile ben dedemin evine yatırıldık.
Babam, sünnetten hemen sonra gitmişti. Çünkü onun bir kahvesi vardı ve o günlüğüne ancak birine bırakabilmişti.
Ben de yaklaşık bir hafta sonra, iyileşip, sünnet olmuş biri olarak, Emin’in postasına bindirilip Kurtköy’e gönderildim.
Şimdi sünnetliydim ben. Fakat sünnet neydi ? Niçin erkek çocukları sünnet ediliyordu ? İşte bunu kimse anlatmamıştı bana. Yoksa hiç kimse bilmiyor muydu ? Bir âdet mi, alışkanlık mı, töre mi ?
Ancak yıllar sonra dinimi öğrenmeye gideceğim Kurtköy camii imamından öğrenecektim ; sünnetin Peygamberimiz (S.A.V)’in tavsiyesi olduğu ve Müslüman olduğumuzun bir işareti sayıldığını.
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Aha işte bu olur. Entari, entaridir ! Alt tarafı, sünnet olurken bir gün giyecek çocuk ! deyince, babam da hiç itiraz etmedi. Hemen orada giydirdile bana . Çok tuhafıma gitmişti ama kime ne diyebilirdim ki ? Babamın öfkesi biraz kötüydü. Çok çabuk kızar, hemen köpürürdü. Dayak alışkanlığı yoktu ama kabaydı, kırıcıydı maalesef.
Çok güzel ve akıcı bir anlatım. İşte o zamanlar çocukların seçme hakkı yoktu. Sizin gibi...
Tebrikler...
Fikret bey tasvirleri özellikle çok güzel işliyorsunuz. Mesela harman zamanını anlatırken, harmanı bildiğim için hemen gözümün önüne geldi. Yalnıuz bir şey dikkatimi çekti. Sizin aişlenin genkleri uzun ömre uygun sanırım. Maaşallah amca ve haladan belli. Allah uzun ömürler versin. Yine güzeldi. Tebrik ediyorum. Saygılar efendim.