AMERİKAN KAPICISI
AMERİKAN KAPICISI
Hastanede sıra bekliyorum. Hastaneler bir rezalet, işini kavga dönüş yaptırabiliyorsun. İşim yine öğleden sonraya kaldı. Bu gibi durumlarda yanımda gazete ve kitap bulundururum. Benimle aynı bankta oturan yaşlıca bir adam saati sordu. Kitap okuduğuma aldırmadan, ah oğlum hastane kapılarında öleceğiz. Sabahın köründe geldim, öğle oldu. Doğu şivesi ile konuşuyor, sevecen bir yapısı vardı. Kitap bu yorgunlukta sarmadı. Sohbete açık bu adamla başladım konuşmaya. Anlattığı ilginç bir öyküyü okuyorum izlenimi verdi. Sanki kitabı kapatmamış, kitaptan okuyor gibiydim. Başladı anlatmaya. Bende daha sonra kaleme aldım. Keşke o güzelim sevecen şivesi ile anlatabilsem.
Doğunun serhat ili Kars’ın Sarıkamış ilçesindenim. Genç ve güçlü idim. Ekmeğimizi taştan çıkarıyordum. İsterseniz bu taştan çıkarmayı biraz açayım. Deyimi yerinde kullandık. Bu yanıltıcı olabilir. Gerçekten de ekmeğimizi taştan çıkarıyordum. Taşlık bölgelerden söktüğümüz, kırdığımız taşları satıyorduk. Ev ahır, bahçe duvarı gibi alanlarda kullanmak isteyenler alıyordu. Sonra ormanda ağaç kesim işinde çalışıyorduk. Çobanlık yaptığımızda oldu. Doğu da olup da çobanlık yapmayan azdır. Henüz askerliğimizi yapmamıştık. Çalışırken çok yoruluyorduk. Yorgunluğu gençlerle dere kenarlarında ya da orman da içki içerek atar. Ya da köylerdeki düğünlere gider genç kızlara bakardık. Sevdiğim kızı da böylesi bir düğünde buldum.
Bir iki görüşmeden sonra kararlaştırdık ve kaçırdım. Kalabalık bir evde dokuz kardeş dört gelin sekiz dokuz torun olmuştu. Doğru dürüst işimiz yokken bir de kız kaçırmıştım. Babam küplere biniyordu. Üstüne kızın erkek kardeşleri silahla kapıya dayandı. Büyükler araya girdi iş tatlıya bağlandı. Başlık parası bir çift öküz istediler. Barıştık.
Babamdan çok ağabeylerim bozuldu. Yengelerim de ağabeylerimi aratmadı. Evin kalabalığına bir nüfus daha katılmıştı. Üstelik bir çift öküz eksilmişti. Öküz buralarda insandan daha değerlidir. Özellikle yoksul insanları eli ayığıdır. Doğru dürüst toprağımız yoktu. Çünkü Dersim’den sürgün edilen aşiretlerden idik. Var olan öküzü marabalık yaptığımız ağaların tarlalarını sürer. Kağnılara koşar yük taşırdık. Tezek, saman, ormandan odun. Şimdi öküzsüz sırtımızda taşımak zorundayız. Ya da borç harç bir çift öküz alacağız yolu yok.
Ağabeylerim tenekeden soba yapmayı, Molokan’lardan öğrenmişti. Yine bir diğer Ağabeyim Molokan’ların değirmeninde çalışmaktaydı. Molokan’lar Rusya’dan sürgün edilmiş bir azınlıktırlar. Fakat müthiş çalışkan insandır. Kars’ta peynircilikten tutunda arıcılığa ve diğer zanaatları bunlar getirdiler. Bunların diğer ülkelere göçmesiyle bütün bu zanaatlar yavaş yavaş çöktü. Kars’ın ekonomisi de çöktü. Molokanlardan sonra bizlerde göçtük.
Bizim aileden ilk göçen bendim. Evlenmiştim. Ama hiç mutlu değildim. Belalı başım bir iken iki olmuştu. Elkızının da başını belaya sokmuştum. Önümde bir de askerlik belası vardı. Askerliği yapmadan büyük kararlar alamıyor insan. Askere gideceğim gitmesine ama gözüm arkada kalacak. Eşimi hiçte tanımadığı, kaynaşmadığı ailemin yanında bırakmak zoruma gidiyordu. Gelgelelim yapacak başka bir şey de yoktu. Askerliğe karar aldım ve teslim oldum. Askerliğim Ankara’ya çıktı. Ankara o zamanlar bir kasaba gibiydi. İmkanım olsa bir ev tutup, eşimi yanıma alıp evci olabilirdim. Ama yok. İmkansızlıkların az olduğu bir zamandaydık.
Ankara’da çarşı iznine çıktığım bir günde, hemşerimizle karşılaştım. Gurbette bir tanıdıkla karşılaşmak, memleket özleminin gidermenin en iyi yoludur. Bu hemşerimiz Çankaya’da Paris Caddesinde Amerikalıların bulunduğu bir apartmanda kapıcılık yapmaktaydılar. Askerliği bitir sana da bir kapıcılık işi ayarlarız. Memleketten eşini de alır gelirsin. Çok sevinmiştim. Askerliği bir an evvel bitirmek için izin bile kullanmadım. İzin kullanmayanınca erken terhis olabiliyordun. Sonra izine gidecek param da yoktu.
Terhisten sonra hemşerimize gittim. Çok şanslısın dediler. Bu apartman Amerikalılara yetmiyor yandaki apartmanı da tuttular. Oranın kapıcılığını da sana ayarlarsak, işin Almanya”dan iyi. Çok sevinmiştim. Bu kadar şanslı olduğuma inanamadım. Amerika”lıların tuttuğu apartman beş katlı idi. Bana verilen ilk iş, bu binanın temizliği idi. Sevinçten uyku tutmamıştı. Hayallere daldım. Amerika”lıların kapıcısı olacaktım. Bana küçükte olsa, alt katta bir daire verecekler. Yusuf Abi gibi Amerika”lıların kapıcısı olacaktım. Onların ki, gibi yemyeşil bahçemiz olacak. Çocuklarım bahçede oynayacaktı.
Verilen temizlik malzemesiyle temizliğe bir başladım ki; temizlik dört gün sürdü. Amerikalılar çalışmanı beğendiler. Son dördüncü gün aşağıdan başladığım temizliği son katta bitirmiştim. O yorgunlukla bulduğum bir koltukta bir uyumuşum, anlatamam. Bir uyandım ki, hemşerim Amerika”lılarlar başucumda. Amerika”lılar uyumamdan hoşnut olmadığını anladım. Hemşerimiz Yusuf Abiye, uyuyan bir adam bize yaramaz demişler. Anlayacağınız işi bulmakla kaybetmem bir oldu. Oysa dört gün anam ağlamıştı. Günde onüç ondört saat çalışarak temizlik yapmıştım. Sonra Yusuf Abi, “bunlar güvenliğe çok önem veriyorlar o yüzde uyumak gibi davranışları bağışlamazlar.” Dedi. Çok üzülmüştüm ama elden ne gelir.
Bu dört günlük işten aldığımı yol haçlığımı yaparak, memleketime gittim. Gittiğimde evde kavga varmış. Eşim her günüm böyle diyince, ertesi gün yatağı yorganı toplayım Ankara”nın yolunu tuttum. Birkaç günlüğüne Yusuf Abiler de kalmayıp, sonra başımızın çaresine bakacaktık. Onların evi dar olduğu gibi, ev sahibi olan Amerika”lılar misafir istemiyorlarmış. Yusuf Abi”nin yardımı ile Çinçin Bağları denilen bizim doğu insanlarının yoğun olduğu gecekondu semtinde iki gözlü ev bulduk.
İş konusunda da Yusuf Abi yardımcı olacaktı. Oldu da. Cebeci de Üniversitelerin olduğu semtte bir apartman kapıcılığı buldu. Apartmanda çoğu üniversite öğrencileri kalıyordu. Hepsi pırıl pırıl çocuklardı. Bu Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar, Yusuf Aslanlar o Kızıldere de ölen gençler hep gelip giderdi. Çoğunu o zamanlar tanımıştım. Beni çok sevdiler. Birçok konu da birbirimize yardımcı olduk. Onlarlar üç beş yaş büyüktüm. Ama saçlarım erken ağardığı için onların yanında bayağı yaşlı kalıyordum. Bana Mesut dayı derlerdi. Hep Mesut dayı, mesut olasın derlerdi. Önceleri kızardım. Hatta hatuna derdim bu çocuklar bir garip. Allah razı olsun yerine, mesut ol, mesut dayı. Diyorlar. Hanımın adı Menekşe”ydi. Onlar Mesude yaptılar. Hep farklı isimler takıyorlardı insanlara, kendilerine.
Bir gün bir başka genç geldi. Valizlerine yardım ettim. Allah razı olsun dedi. Bozuldum. Oysa önceleri böyle demelerini isterdim. Anlaşılan o ki, bu çocuklar beni kendilerine benzetmişti. Üniversite öğrenciliğinden çok, bir bilim adamı gibiydiler.
Birde Yozgatlı vardı. Ben hep bu gençlere memleketleri ile çağırırdım. Bundan hoşlanırlardı. Oysa gençler böyle şeylerde hiç hoşlanmazdı. Sonra anladım. Bu işlerine geliyor. İsimleri bilinmiyordu. Gerçi takma adlar kullanıyorlardı. Ama yinede hoşlarına gidiyordu. Hatta onlarda bana kimi zaman Karslı diyorlardı. Karslı Amca, Karslı Mesut dayı. Yozgatlı ile aram çok iyi idi. Beraber rakı, şarap en bulursak içerdik. Camcılık yapan bir arkadaşım Yılmaz Güney sen seversin diye bana kocaman bir afişini çerçeveceyim vermişti. Bende masanın üstüne astım. Yozgatlı hep bu posterin önündeki sandalyeye oturur. Yılmaz Güney”in afişte duruşu gibi durur, sonra afişe bakım toparlanırdı. Elini çenesine koşmuş, düşünen bir duruştu. Yozgatlı”nın adını öldüğünde öğrenmiştim. Kazım Özüdoğru imiş. Çok şaşırmıştım.
Yaşama bak Amerikalılara kapıcı olacakken, bu gençlere kapıcı oldum. Ama çok mutluyum, onlarla tanıştığıma. Onlara da anlattım bu Amerikan kapıcılığını nasıl kaçırdığımı. “Ülkemizi ülkelerine kapıcı, insanlarımızı kendilerine kapıcı yapmayı çok severler” dediler. Geçmiş gün bilmen hangisi dedi. Birde dikkatimi çeken bakkaldan birçok öteberi aldırırlardı. Bir gün bile ne Coca cola ne de Pepsi Cola aldırmadılar. Şimdi ki gençler su içer gibi içiyor. O zamanlar gavur sigaraları pek yaygın değildi.
Bir gün gençlerden biri öldürüldü. Cenazesine gittim. Birde ne göreyim. Bu ölen genç benim dayımın oğlu değil mi? Çocuk Ankara”da üniversiteyi kazanmış, adresimi de verdikleri halde yanıma gelmiş. Bir yerde mi okudum, yoksa tanıdığım o gençler mi söyledi. Şöyle bir söz aklımda kalmış; “Duyguları ve düşünceleri paylaşma çok önemli” Anladım ki; kan bağından, akrabalıktan daha güçlü bağlar var.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.