- 600 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yüreğim Arası.....
Seni ilk gördüğüm an ile şimdiki zaman arasında yüzüme baktığında ruhuma şiş gibi saplanan gözlerin şu an deştikçe deşiyor yüzümü,yürüdüğüm yol bir an sen oluyor, etrafım sen doluyor..ne uzak ne yakın bir anlam ifade etmiyor her şey kendi içinde yok oluyor bir anlamını sende koruyor ışığına vurunca tüm yüreğim….bilmek ile bilmemenin karanlığı arasında, sürü halinde dolaşan duygular…perde perde hüzünler basar yorgun çapraşık bir yaşanmamışlıkta…önce dağlanmış bir umuttun soyu sopu belirsizlik
aşinalarında tütmeyen bir umut…
Sonra hayali bir umutsuzluk çöktüğünde,anlaşılmaz kalabalıklar,anlaşılmaz yüzler,aşılmaz sırlar…..ve daha birçok kül o hayallerle kaybolup giderdi….belki çölde mağaralara su taşıyan Zümrüt kuşunun güçlü arzusuydum…. ve onların gagalarında sağlam duracak çok şey var elbet, benim gagalarım yok ama iki dudağım arasında sağlam bir sözcük var o da “sen” bana ait kocaman tonlarca ağırlığında bir “ sen”……..sayılı bir dünyanın içinde sayısız dünyalar oluşturan beyhude bir zaman bıraktın, ne ardıma dönüp toparlayacağım çok şey var, ne de önümde biriktireceğim bir yığın düş…sadece bir düşte kaybolup yok oluyorum, yok olup tekrar beliriyorum, belirdikçe enkaz yığını içinde önüm sıra sendeleyip duruyorum….boşluk içinde çaresizce sıkışıp kalmak buna denir herhalde… aslında çaresizlik değil çünkü çaresizliğime “çare/sizsiniz” diyen bir yürek taşıyorum……mızrakların ucuna yerleştirilmiş bir gelecekleyim, her an vurulacakmışım gibi, kanayacak mışım gibi…..ama yine çare benim, kendimden emin olmuş bir kalbin süveydasında senin çarpıntılarınla yaşıyorum…
Ve durmayan durmak bilmeyen özlemin, hangi yolun yolcusuydum,hangi yolcunun ötekisiydim? oysa hiçbir yolun yolcusu değildim!tüm yollar aynıydı, aynı olmayan kalabalıklar içinde karanlık olmuş bir benin uzaktan hep o mahsum ışığı gözetlemesiydi….gidenler gelenler,yakınlar uzaklar,büyükler küçükler….ve daha düşünce ipime bir türlü bağlayamadığım birçok şey…sen kokan şey, sen görünen, sen gülen, sen üzülen, sen sinirlenen, sen bakabilen….birçok şey görünmesiz bir görüntünün buğulu karamsarlığını salıyordu….ya beklentiler saat başı,saniye ardı, dakika altı, güneş avuntusu, gece sığıntısı, beklentileri……beklentilerinde hırlayıp duran bir sensizlik…bu muydu? İçimde yasakladığım çürük basamaklar, onlar yasağım değildi, yokluğundu..her şeyden uzak herşeyden yakın, herşeyden anlamlı,herşeyden anlamsız,herşeyden uluorta,herşeyden gizli,herşeyden herşeydi işte…bozbulanık günleri takvimlerden içime atıyorum; bahar azap,kış azap,yaz azap,güz azap…..sabah kırgın,öğle yanık bir ürperti,ikindi yasak bir ibadet, gece sana kıyam eden bedenim…..ve olmayan her mevsim, her saat azap…..yüreğim yağmalanıyor…
susuyorum,susuyorum ….keşkelerle harlıyorum seni….keşke gölgen olsaydım yüzüne bakmadan hergün seninle gezebilseydim…keşke bir ayna olsaydım hergün sana baksaydım…keşke yüzünde bir çıban olsaydım hergün senden aksaydım…keşke,keşke,keşkeler firakınla mühürlüyor günleri…..ya şimdi senden harap bulmuş belkilerin uzağındayım…mesela belki şu anda bir camın kenarında oturmuş beni düşünüyorsun, diyemiyorum….belki şu anda yorganı üstüne çekmiş karanlığın içinde aydınlığımla ışınlanıyorsun,diyemiyorum….çünkü ben yalnızca beni biliyordum seni bilmiyordum….sana dair söylentiler, yüreğime sana dair dedikodular perçinleyemem, yürek sahibi olan başka yürekler tarafından değiştirilmemeliydi…..sadece ah çekiyorum…dumanlar arasında olmayan şeylerin dumanları arasında boğulmaya yüz tutmuş,ama boğulmayan.