Üzüm ve Misket
Çok önce başlamıştı bu yılğınlığın detoneleri nefesimde,
üç gece önceki gibi, yalpalanan gururumun eseriydi kızgınlığım
ve bir çok şeyi götürmüştü ikimizden...
Aslında çocukken hoyratlığın verdiği, sersemliğin eseriydi bunlar
vaktin kıymetini bilmez
düşlere dahi şartların konulduğu, yıllığı bozulmuş şaraplar gibiydik
hepimiz diğerine muhtaç, diğerine sövülgen ve kibirliydik
Oysa bilemezdik bunun dönülmez olacağını,
inanın bizim suçumuz değildi, kim bilir melekler nerede sarhoştu o gece
aydılığımız geceden firari yosma, kaldırımlar büsbütün olurdu yüzümüze
başında silah, cebinde misket
koşun çocuklar uçurtma mevsimlerine, ıslatın yağmurları...
Geç kalmadınız hala birşeyler yapabiliriz, demek için geç kalındı
şimdi susuz şehirler var gözlerimde, yediğim aşı her yutkunduğunda perdeleyen
yudumladığınız her şarapta üzüm bağları bozulan arkadaşlarım var...
Uzak bir fısıltı eklenir, dinlediğim her türküde pencere kuytularıma
gecenin esrarıyla düşlenir elleri boyalı peri kızları, harabe gediklerden
sessiz, usulca kaybolur her bir aşk, şehre dokunduğum en ince telden...
Mesafeli bir elveda parçalanır
sesim yırtılır her gece...
17.08.2007