- 703 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
NE YAPIYORUZ BİRBİRİMİZE? - 2
İlk yazıda, iki kadın tipinden bahsetmiştik. Biri kendini tüm benliği ile evine, eşine, çocuklarına adayan kadın. Diğeri ondan istenen ve beklenenleri yerine getirip kendine zaman ayıran kadın.
Hangi kadının doğru olduğunu sorarsanız, benim yanıtım: “ Bilmiyorum “ olur.
Bu arada belirtmek isterim ki, ben olaya sadece kadınlar açısından bakıp, yaklaşabilirim. Erkekler adına sadece bu taraftan görünen şeyleri söyleme hakkına sahibim.
Ne yapmıştık en son? Evlenmiş ve kendi hayatlarımız içinde, farklı yönlerde yürür olmuştuk, değil mi?
Şimdi dürüstçe bir değerlendirme yapalım. Evliliğin mihenk taşı, odak noktası, biz kadınlarızdır.
Son bir saptama daha, sonra kesintisiz düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle. Elbette ki en yakın, en iyi bildiğim, en hayalci olmayan örnek kendi mim. Bu yüzden kendimden örnek vererek anlatmaya çalışacağım. Sakın ola ki “ Kadın amma abartıyor kendisini “ demeyin. Kaldı ki, övünülecek, böbürlenecek bir hayatım ya da kişiliğim de yok. Geldiğim şu noktaya bakarsak...
Evlilik düzeni içinde erkek, daha çok, ailenin geçimini sağlamakla sorumlu olduğundan, var-yok arası bir elemandır. Ailenin tüm iç ve dış işlerini, sosyal hayatını kadın düzenler. Kadın, bu işleri hallederken, aklını kullanırsa, her istediğini kabul de ettirir, yaptırır da.
Aslında olay, çok da abartılacak kadar kıvrımları olan bir olay değildir. Burada önemli olan, kadının kendisine şu soruyu sormasıdır: Bu deveyi güdecek miyim? Bu diyardan gidecek miyim? Karar deveyi gütmekse, yani evliliği devam ettirmekse; o zaman külahını önüne koyacak ve işi eğlenceli, çekilir hale getirmeye bakacak. Önce kendisi için. Bu detay, çok önemli. Öncelikle kendisi için yapacak bunu. Sonra ailenin diğer üyeleri için.
Etrafı koklayacak, demiştik. “ Benden beklenen ne? “ Bunun tespitini yapacak. Öncelik, o işlerin olacak. Kendine zaman ayıracak ki, huzurlu ve mutlu olsun. Akşam ev halkı geldiğinde de “ Oraya dokunma. Burayı elleme. Yeni sildim. Canım çıktı “ türünden, yazarken benim bile canımı sıkan, nutuklar atmasın.
Demiştim ya; bizim ev yemek ve düzen ağırlıklıydı diye? Dört dörtlük yemeklerimi yaptıktan, neyin nerede olduğunun tespitini bitirdikten sonra, elimi hiçbir işe sürmezdim. Toz almak, halının altını süpürmek, yerleri fırçalamak, vs gibi işlere dönüp bakmazdım bile. Zaten yapsam da gören olmazdı. Benim için de önemli değildi. Örtü bile kullanmazdım, sehpalarımda, kola derdi çıkmasın diye. Oğlum doğduktan sonra, bütün gümüşlerimi kaldırdım. Ovalamakla uğraşmamak için. Tabi ki, şey içinde ( ne içinde olduğunu anladınız sanırım ) badem kadın gibi de değildi evim. Bunların dışında kalan zamanım tamamen bana aitti.
Biz kadınların, bir alışkanlığımız vardır. Eve gelir gelmez hemen üstümüzdekileri çıkartırız. Çünkü onların ismi; gezmelik kıyafettir. Onlar silkelenir, havalanır, dolaba kalkar. Bir eşofman altı geçiririz, bir de t-shirt, en çala kaleminden saçlar toplanır, makyaj silinir, istikamet mutfak. Kapı çalınır. Evin erkeği gelir. Karşısında yer çekimine uğramış, soluk benizli bir kadın. Adamcağız ağzını açıp, bir şey demeye fırsat bulamadan, tekrar mutfağa döner, kadın.
Eşim eve gelip de üstünü değiştiğinde, kısa pantolon giymişse “ Kusura bakma ama ben senin bacaklarını görmek için beklemiyorum, bütün gün. Lütfen üstüne doğru dürüst bir şeyler giy “ diye uyarırdım. Yapardı-yapmazdı ama en azından söylerdim.
Oysa ne kadar önemli. Değer vermek değil midir bu? Gözden kaçan basit bir olay ama anlamı derin.
Erkek, çoklukla yorgun gelir. Bütün gün oturmuşsa bile, yorgundur, ne hikmetse. Ve bıraksanız ev kuşu olup çıkar. Yemeğini yer, alır kumandayı eline, yayılır koltuğa. Siz de mutfağı toparlayıp, kahveleri yaptıktan sonra alırsınız elinize örgünüzü, somurtuk bir ifadeyle oturursunuz. Adam “ Ne bu surat? “ dediği anda da patlarsınız. “ Bilmem kimler bu akşam bilmem kimlere gidiyordu. Bizi de çağırdılar ama sen hep yorgunsun “ Haberi bile olmadığı bir olaydan ötürü hem suçlanır hem de kavga çıkar.
Benim eşim, erken uyurdu. Akşam 21.00-21.30 dediniz mi gözleri kapanırdı. Bu durumu hiç umursamazdım. Misafir çağıracaksam çağırır, bir yere gideceksek programı yapardım. Herkese de söylemiştim “ Gelseniz de, gelsek de bu adam uyur. Bilginiz olsun “ diye. O da uyurdu zaten. Kalkma zamanımız geldiğinde uyandırırdım. İlk yıllarımızda, çalgılı-çengili bir yere gittiğimizde, biz paralı tutulmuş şakşakçılar gibiydik. E ben de oynamayı, göbek atmayı seviyorum. “ Arkadaşım sen kalkmıyorsan, ben kalkıyorum “ dedim, bir keresinde ve beraber gittiğimiz dostlarla göbek attım. İkinci seferinde, baktım o da yanımda.
Eşlerin, karşılıklı yaptıkları en öldürücü yanlış; onları hayatlarında garanti görmeleridir. Kadın, zanneder ki, o olmasa eşi biter, mahvolur. Erkek, zaten karısının varlığından başka bir şeyi aklına bile getirmez. O varlığın farkında olmasa da. Oysa, kaybetme korkusu yaşayan insanlar daha çok sarılmazlar mı birbirlerine?
Hiçbir zaman, çok aklı başında, sakin, uslu bir kadın olmadım. Sanırım annem de bu yüzden erken evlendirdi beni. Korktu kadıncağız. “ Allah iki tane göz vermiş. Güzele bakalım diye “ derdim. Ve bakardım da. Yakışıklı erkek gördüm mü, hiç kaçırmazdım. Güzel bir kadın gördüğümde de eşime gösterirdim. “Kilo vereceğim” dediğim zaman kıyamet kopmuştu. Eşim “ Verme “ diye tutturdu. “ Sen karışamazsın. Bu beden benim ve ben bu halimi beğenmiyorum.” dedim ve verdim. Ondan sonra da kıskançlık sorunu başladı. Baktım olacak gibi değil, aldım karşıma “ Bak “ dedim. “ Ben başkası ile olmak istesem, ne sen ne de parmağımdaki bu yüzük, beni engellemez. Önemli olan sonrasının hesabını, kendime verebilmemdir. Yani iş bende biter. Ama sen diyorsan ki, ben bu tavırlarıma devam edeceğim, olacaklar umurum değil. Tamam, benim için de hiç sorun değil. Sen yoluna, ben yoluma deriz olur, biter.“ dedim. Olay kapandı.
Yani kadın, nasıl isterse o yöne döner evlilik de, eş de.
Peki, bu yeterli olur mu? Ne yazık ki, Hayır. Sen döndürebildin mi? Derseniz. “ Hayır. “ Çünkü; ne kadar aynı yöne gitmeye çabalasak ta, bir yer gelir, yollarımız ayrılır. Ve iki taraf da birbirinden vazgeçer.. O noktadan itibaren de özenimiz, saygımız, eş olarak sevgimiz inişe geçer.
Ve ne kadar çabalarsanız çabalayın, bir şeyin akışını değiştiremezsiniz.. Bir süre, bir hayali yaşarsınız. Hayal bittiğinde, gerçek, tüm çıplaklığı ile dikilir karşınıza. Kimse suçlu değil. Kimse haklı değil. Oyun iki kişilik yazılmıştır. Tek kişi oynamaya kalkınca, sahne ilerlemez, oyun akmaz..
Hiçbir kadın, saçını süpürge etmez. Kadın, anne, eş olarak yapması gerekeni yapar. İçine sinen, kabul ettiği şekli ile.
Hiçbir erkek, sadece ailesi için çalışmaz. Kendi prestiji, işinin gereği için yapması gerekeni yapar.
Ve ne gariptir ki, eşlerden biri, illa ki arkada kalır. Yetişemez, önde gidene. Biri alıp başını giderken. Diğeri, arkasından bakar, sadece.
Kaybederler birbirlerini.
Olayın aslı da budur.
Gerisi hikayedir sadece.
“ Özveri, bataklık gibidir; çoğu defa vereni içine çeker..”
Eser Aslanlı
izmir
YORUMLAR
Bu serinin ilkinede yorum yaptım, çok beğenmiştim ..Bu yazınızıda öyle
Öncelikle belirtmek istiyorum
kafa yapılarımız ne kadar benziyor
özgür ruhluyuz sanırım ondan
benim 20 li yaşlarım 90'larda geçti ...
bana o zamandan kalan arkadaşlarım istisnasız şunu söyler
şimdi sen gibi kadın çok 20 lerinde ..ama 90'larda senin gibi olan yoktu..sen duruşunla düşüncelerinle çok farklıydın diye..
farklılık insanın hayatına çılgınlıklarda getiriyor ama akıllıysanız o çılgınlıklarınız da sadece keyif olur yaşantınızda..benim 24 yaşında tek başıma ABD ye gidip yereşmem gibi..
kadın erkek evliliğne bakış açım pek de geleneksel Türk kadınalrına uymuyor bu sebeple..Ben de kendime o tip arkadaşlar seçmiyorum.:) yurt dışında belli görevler yok insan ilişkilerinde ..o yüzden iletişim daha kolay
insana , kişiliğine saygı varken burada ki saygı "görevine"
sizi okumak keyif..
yine tutuyorum kendii..yoksa yazsam yazacam...:)
sevgi ve saygılarımla
Eser Akpınar
Sevgiler yüreğinize.
Özveri, bataklık gibidir; çoğu defa vereni içine çeker..”
Sevgili ESer ben bu sözü çok sevdim. Gerçekten de, vedikçe isteniyor ve o bataklığa öyle bir gömülüyoruz ki, çıkabilene aşk olsun. Yazınız gayet samimi ve akıcı bir üslupla yazılmış. Sizin yazılarınızı seviyorum.
Tebrikler... Sevgilerimle...
Cesurca ve bir o kadar samimiydi yazınız. Gerçekten bugünümüz evliliklerinden kareler taşıyordu. Sonuçta birbirinden farklı iki insan bir araya gelip evlenmeye karar veriyor. Peki neden? Mutlu, huzurlu ve düzenli bir yaşan kurmak için. İşte sorunlar bu noktadan sonra başlıyor. Eğer kadın da çalışıyorsa, sorunlar ikiye katlanıyor. Biz erkekler genelde ata erkil bir toplumdan geldiğimiz için kadınımız çalışsa bile ondan beklentilerimizi hep aynı tutuyoruz. Ayrıca kadın olsun erkek olsun evlendikten sonra birbirimizi kendimize benzetmeye çalıştırıyoruz. Kendi doğrularımızı karşıdaki insandan da bekliyoruz. Oysaki herbirimizin farklı bir kültürden farklı bir ortamdan geldiğini unutuyoruz. Bu arada yukarıda belittiğiniz seçeneklerden..."Diğeri ondan istenen ve beklenenleri yerine getirip kendine zaman ayıran kadın." seçeneği de bana göre doğru olan model. Son olarak şunu söylemek istiyorum, evlilikte gerçekten mutlu olmak istyorsak birbirimizi olduğumuz gibi kabul edeceğiz. Sabırlı olacağız, her şeyi görmeyeceğiz ve de duymayacağız. En önemlisi, birbirimizle sevmek ve sevilmek konusunda yarışacağız.
Bu nefis yazı için tebrik ve teşekkürler.
Eser Akpınar
Teşekkür ederim Mustafa Bey, yazıma katkınızdan dolayı. Saygılar