A Y Y A Ş
AYYAŞ
Bir sonbahar akşamıydı. Ankara’nın kirli havası bir kara bulut gibi inmişti kente. Böyle havaları hiç ama hiç sevmem ve kendimi eve atmak için can atarım. İşte böyle bir gece de arabam ile eve gidiyordum. Hiç bir acelem yoktu. Araba kullanmakta da ustayım dır.
Yolda giderken birden beklemediğim bir şey oldu. Kaldırım da adeta dans edercesine yalpalıya yalpalıya yürüyen bir sarhoş. Dengesini kaybetti. Kaldırımdan çıkarak yola, yani benim arabanın önüne çıktı. Frene basmama rağmen adam bir futbolcunun topa vurduğu gibi vurdum. Adam iki üç metre havalandı ve on - on iki metre ileriye düştü. İlk şaşkınlığımı atar atmaz, koştum adama baktım. Adam yaşıyordu. Hemen yakında bulunan Hacettepe Hastanesi Acil Servisine yatırdım.
Adam otuz yaşlarında, orta boylu spor giysiler içinde korkunç derece alkol ve sigara kokmaktaydı. Kirli sakalı ile ayyaş olduğu her halinden belliliydi. Adamın ön dişleri dökülmüş ve burnu da şekil değiştirmişti. Dişleri ve burnu kaza anında değil, önceden dayak yediğini gösteriyordu.
Hastane personeli giysilerini getirdi. Kot pantolon, spor gömlek, deri mont ve tek eşi kayıp olmuş bir spor ayakkabı. Ayakkabıyı görünce şaşırdım ve eşini araştırdım. Hep öyle olurmuş bir kaza anında bağcıklı bir ayakkabı bile ayaktan çıkarmış. Cebindeki evraklardan ailesinin telefonunu bulduk ve babasını çağırdık.
Zavallı adam altmış yaşlarında bir işçi emeklisiydi. Böyle bir şeyi beklediğini ve bunda çarpanın bir suçu olmadığını söyledi. Ve ben biraz olsun rahatladım. Adam hemen bir sigara yaktı. Başladı oğlunu anlatmaya.
Murat dedi.
Murat, dört çocuğumun en küçüğüdür. Son beşik olduğu için üzerine titredik, bu nedenle çok şımarık yetişti. Murat’ın bir de abisi var. Abisi efendi mizaçlıdır ve çok iyi saz çalar. Murat’ta abisine özendi saz öğrendi. Abisinden çok daha iyi çalıp, abisini geri de bıraktı.
Adam olayın etkisi ile heyecanlı bir şekil de ve sıra gözetmeksizin anlatmasını sürdürdü.
Seyranbağlar’ında bir gecekondu da oturuyorduk. Murat liseli bir öğrenci olarak
hem ders çalışıyor, hem de saz çalıyordu. Balkona çıkar uzun süreli saz çalardı. Meğer karşı gecekondu da evli iki çocuklu kadınla anlaşıyorlarmış ve bir çok kere birlikte olmuşlar. Kadın kocası olmadığı zamanlar oğlumu eve alıp, birlikte oluyormuş. Bunu büyük oğlum fark etmiş ve Murat’ı uyarmış evli, iki çocuklu bir kadın. Eğer duyulursa bütün mahalleye rezil oluruz. Murat abisini dinlemedi. Abisi de polise ihbar etti.
Adam sanki ben sorguya çekiyormuşun gibi bu anlatma isteğini düşündüm ve anladım ki adam çocuğundan utanıyor. Utancının sebebini anlatmaya çalışıyor. Efkarlı bir şekil de sigarasını içerken bir yandan da anlatıyor.
Polis zina suçundan kadını ve Murat’ı tutukladı. Murat yaşı küçük olduğu için Keçiören’deki islahevine gönderildi. Daha sonra kadın da çocukları var diye bıraktılar. Kadın gerek kocasından gerekse kocasının akrabalarında korkarak babasının evine gitti.
Bir süre adam sustu. Oğlunun baş ucunda bulunan etejardan bir yudum su içerek soluklandı.
Kadın Murat’a; bu olaydan sonra kocam beni boşar, ben seni seviyorum evlenelim demiş. Murat’ta iş yok güç yok, daha okulunu bitirememiş bir çocuk. Bir cevap verememiş. islahevine de fazla tutmadılar. Kadın baba evine gitmiş. Ama baba - anne kadını rahat bırakmamış. Bu işi temizleyeceksin diye tutturmuş. Buna diğer akrabaları da eklenince, iş bana baskıya kadar dayandı. Ya bu kadını gelin olarak evinize alacaksınız ya da ne yaparsanız yapın dediler.
Adam biraz soluklandı. Yatakta yatmakta olan oğlunu tepeden tırnağa süzdü. Bir iç geçirdi. Birde beni sözdü ve anlatmasını sürdürdü.
Oğlunla kadını evermem gerekirmiş. Ne elde var ne avuçta, biz kendimizi zor geçindiriyoruz. Ben bir işçi emeklisiyim, emekli maaşı yetmediği için bir şirkette çaycılık yapıyorum. Eşim de evlere temizliğe gidiyor. Murat elde avuçta ne varsa içkiye veriyor. Artık o mahallede duramazdık. Oğlum bir yuva yıkmıştı. O günden beri Murat durmadan içiyor. Kendinden nefret ediyor ve kendisini bağışlamıyor.
Adamla sabaha kadar Murat’ın başında ve odanın balkonunda refakatçi olarak bekledik. Adam içini dökmeye devam etti.
Unutur diye askere gönderdik. Asker’de de bir sürü vukuat, içkiye orada da devam etmiş Üstelik başka askerleri de yoldan çıkarıp, içkiye alıştırmış. Askeri cezaevinde yatmış, dayak yemiş ve dört ay uzatma ile teskere vererek başlarından atmışlar.
Adam artık yorulmuştu. Beni de yorduğunu anladı.
- Başınızı ağrıttım özür dilerim dedi. Ne yaparsın evlat atsan atılmıyor satsan satılmıyor.
Sonra kazanın arabaya verdiği hasardan dolayı da özür diledi. Sabah olmuştu. Evdekiler meraktan uyuyamamışlardır. Ama onlara kaza yaptığımı söylememiştim. Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. Israrla beni evine davet ediyor. Beni merak etmeyin, gece geç saatte olsa gelirim demek zorunda kalmıştım. Sabah işe gitmek zorunda olduğum için adama telefon numaramı bırakıp, hastaneden çıktım.
Bir kaza ile ilginç bir yaşam öyküsü dinlemiştim. Ve şu tespiti yapmıştım. Bu tür
kişiliklerin arkasında ilginç öyküler yatmaktadır.