yaz aşkım 10
yaz aşkım 10
Mustafa, leyla’nın yanından ayrılmamış ablasını rahat bırakması için elinden gelen her şeyi yapmış, bazen el ele dolaşmışlar, ara sıra Leyla Mustafa’nın koluna girmiş dizinin dibinden ayrılmamıştı, çok mutlu görünüyordu.
Mustafa’yı sevmeye başlamıştı, bunu kendisine itiraf edebiliyordu.
Mustafa ise bu güzel kıza kız kardeşi muamelesi yapıyor, keşke böyle bir kardeşim olsa diyordu, bu duyguları Ayla’ya hissettiriyordu.
Ama Ayla hiç de öyle düşünmüyordu.
Çaresiz kız ilk defa sevgiyi tatmıştı, hastalığın biliyor ama ne kadar ömrü var onu bilmiyordu.
Bu güzel yerde aşık olmuştu, o gece yine burnu kanadı. Çok olmasa bile kanıyordu, bu kanamalar artık sıklaşıyor ve Leyla’yı çok üzüp, yoruyordu. Ablasının perişanlığı biliyor, bu kanamalar onu sona götürüyordu.
Gece sakin geçti, gündüzün yorgunluğunu dinlenerek geçirdiler.
Ayla bir gün daha rehberlik yapacaktı, sonra turistler gidecek, yerine başkaları gelecek ve böylece günler gelip geçecekti.
Leyla ertesi sabah ‘’Benim gücüm yok bugün, gitmeyeceğim.’’ Dedi.
Ablası;
_ İyi öyle ise bende gitmem.
_Yok sen git işini sevdin ve mutlusun, bir gün daha yaşa bu mutluluğu.
_Sen sıkılmaz mısın yalnız, kendini idare edebilecek misin?
_ Tabi, burası kalabalık, Mustafa’ da var.
_ Peki
Ayla aşağıya indiğinde Mustafa’ yı hazır buldu, bugün oda geliyordu. Ayla, Mustafa’ya, Leyla yalnız, dedi.
Mustafa; niye yalnız, bak burası insan dolu onlarla iyi de anlaşıyor, bırak kalsın. Biraz kendini düşün, haydi arabaya işinin başına.
Bugün arabalarla gezilecekti. Ayla isteksiz bindi. Leyla görünürlerde yoktu, Mustafa binince araba hareket etti.
Leyla, pencereden görmüştü Mustafa’nın gittiğini. Odasında yalnız kalınca anladı yalnızlık ne kadar zor. Ablası onu hiç yalnız bırakmamıştı, şimdiye dek ona hem ana hem arkadaş olmuştu. Yıllardır ablasız ilk kez kalıyordu, içi buruk buruktu. Aşağıya indi, kızlarla biraz sohbet etti, kahvaltı yaptı.
Bugün nasıl geçecek yalnız diye içini bir acı sardı. Biraz dere kenarında oturdu, Mustafa’yı düşündü. Niye yalnız bırakmıştı? Gözleri doldu, ilk defa ağlıyordu. Hasta olduğu zaman bile böyle hüzünlenmemiş, ağlamamıştı. Sessizce aktı göz yaşları…
Kalkıp odasına geldi, yatağına uzandı. Kendini çok yorgun hissediyordu; mutsuzdu, hastaydı, hastalığını bile bilmiyordu. Yorgunluk ve stres demişti doktor, biraz dinlensin doyasıya yaşasın deyince ablası onu buraya getirmişti.
İşte burada Mustafa’ ya aşık olmuştu, buna emindi. Genç doktoru seviyordu. Nasıl açılır, nasıl söylerdi? O da genç kızla ilgileniyor ama bir ağabey gibi davranıyordu. Bunu nasıl değiştirirdi,
ona sevgisini nasıl anlatırdı?
Ablası vardı, genç adam onunla da ilgileniyordu. Acaba Ayla’yı seviyor muydu?
Bu düşünce Leyla’ yı çıldırtmaya yetti. Olamaz, dedi içinden ‘’Olamaz, ben onu severken o Ayla’yı nasıl sever?’’ Diyerek hıçkırdı, epeyce ağladı. Gözyaşlarına burnunun kanı karıştı.
Allah’ım niye kanıyor bu burnum anlamıyorum diye, peçetelerle silip tampon yaptı. Çok halsizdi.
Bu kanamalar onu halsiz bırakıyordu, yatağına uzandı akşama kadar kalkmadı.
Yarı uyur, yarı uyanık geçirdi gününü.
Bir ara kızlar geldi yanına kalk gezelim diye, kalkamadı Leyla.
İyi değilim, beni düşündüğünüz için sağ olun deyip yine daldı. Uyandığında hava kararmıştı.
Ayla görünürde yoktu, yavaşça ayağa kalktı, başı dönmüştü. Duvara tutunarak lavaboya gitti, elini yüzünü yıkadı ve balkona çıkıp bakındı.
Aşağıda insanlar vardı, sesler geliyordu ama onlar köylüler ve başka turistlerdi.
İçi kıyıldı, karnı acıkmıştı.
Ablam gelse de yemek yesek diye geçirdi içinden, aşağıya inmeye gücü yoktu.
Bugün hiç de iyi değilim diye düşünürken otobüs göründü.