Özgürlük Duygusu
Bakıyorsun yazılanlara ve korkuyorsun onlardan. Korku sinmiş hepsine. Korkunun kokusunu alıyorsun ve burnunun direği sızlıyor. Titreyen beyinleri, bilinçaltında birikmiş korku tortularına elin değiyor. Nasılda birikmişler ve sarmışlar etrafını ve beyinlerin her bir hücresini. Beyinler… Bir balık ağına takılmış ahtapot gibi, sudan çıkarılmış tortop olmuşlar.
Fakültede bir iktisat hocası anlatmıştı, Rusya’da 1917 devriminden sonra köylülere özgürlük verilmiş. Özgürlüğü bilmeyen köylüler ağlayıp sızlamışlar tekrar ağalarının emrine girmek için. Korkmuşlar sahipsizlikten. Bir sahibi olunmak istemiş hepsi. İşte böyle bir şey yaşanan şimdilerde!
Kocaman beyinler ağlaşıyor, korunmalıyız kollanmalıyız… Ama bir şey var; hiçbir düşünce fiziksel bir şeyle korunamaz! Düşünce nasıl korunur? Birisi bana anlatmalı… Başka düşünceleri korkutarak mı? Ötekilere yokmuş gibi yaparak mı?
Önüne ön sonuna son olmayan insan düşüncesine hiç kimse set çekemez. Bu gök kubbeyi hiçbir düşünce başkalarına dar edemez. Ne bir din adına ne de bir ideoloji adına veya bir anlayış adına benim düşünceme sınır çizilemez. Neyi nasıl düşüneceğim benim doğuştan gelen hakkımdır. Bu hak beni insan yapar.
Ne güzeldir korkuları bir kenara iterek, düşünce kırıntıları toplamak, aramak ve yürümek hep. Farklı bir ışık görmek her bir düşünce de. Sonra ne kadar saçma demek kendi düşüncene ve yıkmak her şeyi, yerle bir etmek ve düşünmek yeniden yeniden… Kurmak dünyaları farklı bir yerden bakarak!
Her insan ayrı bir dünyadır demiş diyen. Dünya etle kemik değildir inanın. Düşüncedir ve insan sadece düşüncedir, korkular düşünceyi yok eder. Düşüncenin korkuyla öldürüldüğü yerde insan var mı dır?