- 1513 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
AĞLAYAN İKİ KADIN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
AĞLAYAN İKİ KADIN
Çok şık ve sağlıklıydı, bir genç kız kadar da güzeldi. Son zamanlarda mahkemedeki davaların yoğunluğu ve gelen tehdit telefonları canını sıkıyordu iyice. Eşi ile de kırıcı bir tartışma yaşamıştı. Hiç bu kadar zor günleri olmamıştı. Mahkemede önemli ticari davalara bakan kariyerli bir hâkim’di.
Mahkeme çıkışı bir bayan arkadaşı ile içip iyice dertleşmişti. İçindeki sıkıntıyı atamadığı için geç bir saate ev yerine bar’a gitti.
Garsona içki siparişlerini verip düşüncelere daldı. Sigara ve içkiler birbirini takip etse de sorun yumağına çözüm bulamıyordu. Saat iyice ilerlemişti. Hesabı ödeyip kalkmak istediyse de başaramadı. Bu sarhoş hali ile evine ve eşine gitmek istemedi. Taksi çağırmak isteyen garsona: “ Ben onlara güvenmem sen götür.” Demeyi akıl edebildi. Bilinci iyice kaymak üzereydi.
Sanki eşi evin kapısını anahtarla açıp, sevgili karısını içeri sokuyordu kucağında. Eşi ile yatak odalarına geçtiğini düşünüyordu. Üzerinde ki tek parça elbiseyi çıkarıp yatağına uzanıyordu. Eşinin de yanına uzanması mutluluğunu artırıyordu. Kafasında sorunları unuttuğu için eşinin her yerini okşayan ellerine hoşnut kalarak tepki veremiyordu. Zaten takati ve bilinci de yoktu. Ara sıra hırpalandığını hissetse de mutluydu o.
Gün ortasına doğru ayıkmıştı. Başı ağrıdan çatlıyordu. Burası kendi odası değildi. Yatak da kendi yatağı değildi. Yanında çırılçıplak yatan erkek de kendi erkeği değildi. Adamı uyandırıp tartışsa da faydası olmadığını gördüğü için, kapıyı çarpıp çıkıyordu.
Doğruca, geç kaldığı işine gidiyordu. Eşini münasip bir arkadaş yalanı ile kandırıyordu. Kafasında ki sorunlar yumağına büyük bir vicdan muhasebesi de eklemiş bulunuyordu.
İş çıkışı yakında ki bir parka gidip oturdu. Öylece örtmemeliydi bu suçu ve gayrı ahlaki durumu. Düşündükçe içinden çıkılmaz hal alıyordu.
Hemen sağındaki bankta iki sevgili konuşuyorlardı. Seslerini henüz işitebiliyordu. Mevsim sonbahardı ve park çok soğuktu. İsmi park idi ama bakımsızdı. Güzellik namına bir şey yoktu.
- Ne güzel bir ilişkimiz vardı. Her şeyi nasıl böyle bitirirsin?
- Ben de kahroluyorum aşkım. Ne olur daha da üzme beni.
- Ben sensiz yaşayamam. Baban paraya satıyor seni.
- Ama aşkım sen değil onlar istetti beni.
- Ben çulsuzum aşkım. Nasıl bakarım sana?
- Kemal, bu güzel ilişkimiz hiç bitmeyecek. Söz veriyorum. Yarın ki düğünden sonra ilk fırsatta kollarına koşacağım. Yine senin olacağım.
- Ben razıyım ama eşin?
- Söyleyecek misin? Aptal!
Konuşmalar kesiliyor, kız gözyaşlarına boğuluyordu. Gözü yaşlı hanım Hâkimi yok sayarak el ve dudaklarla haramdan hisse kaparak teselli oluyorlardı.
Yaşlı gözlerle çevreye bakan hanım hâkim, güzel bir şey göremez. İlişkiler bile çirkindir. Kalkıp Parktan çıkarken gözü, kızın elindeki dikensiz, bitsiz, pürüzsüz kırmızı güle takılır. “Güzel olan tek şey çiçekler, onlarda yanlış ellerde” diye mırıldanır. Evinin yolunu tutarken Neden diye soruyordu kendine. Neden?
NEDEN
Neden tuttuğum dallar kurur.
Neden yürüdüğüm yollar yürür?
Ve neden hatıralarım,
Hazımsız hafızamda durur.
ENGİN Tatlıtürk
HANIM HÂKİM
- Seninle konuşmalıyım Emin.
- Seni dinliyorum.
- Öncelikle seni ve yuvamı çok sevdiğimi belirtmeliyim. Fakat sevgi yetmiyor. Konuşamıyoruz. Anlaşamıyoruz. Meselelerimize çözüm bulamıyor sürekli erteliyoruz. Benim Hâkime olmam hayatıma da tam hâkim olmam anlamına gelmiyor. Sanki sürükleniyorum.
- Konuşalım. Ben ne yapabilirim?
- Artık her şey bitti. Birtakım şeyleri sana anlatmak zorundayım. Şerefli bir insan bunları anlatmadan yaşayamaz.
- Buyur, dinliyorum.
- Son zamanlardaki sorunların mesuliyetini sana yüklemek haksızlık olur. Çok bunalmıştım. Kafamı dağıtmak için bir bayan arkadaşımla iş çıkışı bara gittim. İçtim biraz. Ondan ayrıldıktan sonra, başka bir barda içmeye devam ettim. Çok sarhoş olunca da eve gelemedim. Sabah uyandığımda barmenin yatağındaydım. Ağlayarak kaçıp geldim. İstemeden olsa da senden gizledim. Bu yüzden artık beni istemeyeceğini düşündüm. Bu olaya kadar sana fikren bile ihanet etmedim. İradem dışında gelişen bu olayda hâkim sensin. Şimdi seni dinliyorum.
- Barmeni şikâyet ettin mi?
- Hayır. Kendimi de suçlu gördüm. Duyulması kariyerimi kötü etkilerdi.
- Pekiyi barmen’in işlediği suç cezasız mı kalacak?
- Adalet her zaman tecelli etmiyor demek ki.
- Çözülmez sorunlarımız yoktu. İçmekle hata etmişsin. İsteğinin haricinde bir olay ve paylaşarak haysiyetli olduğunu ispatlamışsın. Ben bu olayı yaşanmamış sayıp kararı sana bırakıyorum.
Hâkim hanım’ın kararı gecikiyordu. Ayrılık dilekçesini veremiyordu. Eşinin anlayışı, onun da yuvasını kurtarma azmini artırmıştı. Hatalarını da daha iyi görebiliyordu. Evlilikleri daha da yoluna girmişti. Günler böylece akıyordu ki:
Mahkeme salonunda, sanık sandalyesinde ki genç adam; bayan hâkim’i şok etmişti. Bu, kendisini evine götürüp tecavüz eden barmendi. Tecavüz değilse bile faydalanma vardı. Duygularına hâkim olarak davaya bakıyordu. Altı yıl hapis ya da beraat kararı sadece kanaatine kalmıştı.
Barmen yalvaran gözlerle merhamet dileniyordu. Kendi insafına kalanlara kendisi merhamet ediyor muydu acaba? Geceyi kare kare hatırlıyordu. Suçsuz olduğunu ama o gece yüzünden altı yıl yatacağını düşünüyordu. Hâkim, barmen’in gözlerine baka baka kararı : “ İyi niyet eksikliği ve yasal boşlukları kötü amaçlarla kullanmak nedeni ile altı yıl hapse çarptırıldın.” Dedi.
Genç adam salondan götürülürken “ Sen istedin, sen istedin!” diye bağırıyordu hanım hâkime. Adalet doğru tecelli etmemiş miydi acaba? Bazı haklar sadece ahrette alınacaktı elbette.
Güneşi herkes görebilirdi. Mühim olan mikrop ya da zerreyi görebilmekti. Yazarlık hâkimlikten çok kolaydı. Yazar karar vermek zorunda değildi. Ya doktorluk?
YORUMLAR
ENGİN BEY YAZINIZI YÜREKTEN KUTLUYORUM YAZINIZI OKURKEN NEFES ALMAKTA ZORLANDIM YAZININ KONUSU HEM İBRETLİK HEMDE DÜŞÜNDÜRÜCÜYDÜ AMA HAKİM HANIMIN EŞİNE GERÇEĞİ ANLATMASI BÜYÜK BİR CESARETTİ VE EŞİNİN ONU AFFETTMESİ İSE SON DERECE ONURLU DAVRANIŞTI YUVASINI KURTARAN BİR EŞ HERHALDE BÖYLE YAZILARDAMI GÖREBİLECEĞİZ ACABA KEŞKE HAKİM HANIMIN EŞİ GİBİ EŞLER ANLAYIŞLI OLABİLSELERDE SOKAKTA KIRIK DÖKÜK BAYANLARIMIZ OLMASALAR SAYGI VE SELAMLARIMLA HAYIRLI SABAHLAR DİLİYORUM
AYRICA GÜNE DÜŞEN YAZINIZI CANİ GÖNÜLDEN KUTLUYORUM BENCE TÜM YAZILARINIZ BİRBİRİNDEN DEĞERLİ HEPSİDE GÜNDEMLİK YAZILAR
ağla yüreğim tarafından 2/5/2010 5:27:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli Engin tatlıtürk,
Kendine özgü konular ve kendine özgün kaleminizle yazdıklarınızı ilgi, kimi zaman bilgllenmek adına bilgi ve fazlaca dokunmadan okumak adına beğeni ile okuyorum. Kadınlar konusundaki katkılarınız yer yer takıntı ve ilke karmaşasını akla getirse de, -genel kabul görmüş ahlak- yaklaşımınıza büyük oranda katıldığımı belirtmeliyim.
Galiba bir evvelki yazınızı ve yazı bitimindeki sorgulamanızı gülümseyerek okuduğumu belirtmeliyim. Kadın ve erkek eşitttir gibi klişe bir tümceyi hepimiz, çok yaklaşık kabul etmek anlamında önemser gibi yaparız. Ama bu eşitliğin yanında denklik konusuda olmalıdır durumu mevzubahis olunca, kadın belki de, erkekten dört adım geride yürümeli gibi, olmazlar ve yakıştıramamazlıklarla, herşeyden öte kendimizle çelişmeye gideriz.
Kadın olsun, erkek olsun; tüm anlamlarda bir(bir)ilerine ihaneti, herkesten önce kendine etme başlangıcı ile düşünür ve bunu, bu pratiklerle eylemlendirirsek; ahlak kavramındaki cinsel ayırımcılık ve ahlakın genel kabul görmüşlüğü doğrulayıcısı erdemsellik, öz ve görüntü olarak yerini ve gerçek anlamını bulur.
Bu katkıyla, seçkinizi ve sizi Kutlu/yorum.
Saygılarımla...
Göktürkmen tarafından 2/3/2010 6:08:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Finalle sonuçlanan kararın pekde adilane olmadığını düşünüyorum...Kendi kariyerini düşündüğü için yaşadığı yanlışı örtbas ederek, başka bir olayın arkasına sığınarak, intikam almanın da dürüstlüğe sığmayacağı kanaatindeyim...Konu çok güzel anlatım akıcı ders alınabilecek kadar, ulvi ve geniş, bir yazı okudum...Yüreğinize sağlık.
Toplumsal ahlak ve değer yargılarımızın hızla irtifa kaybettiği toplumumuzda öykünüzün işaret ettiği yaşamların çoğalması ne yazık ki kaçınılmaz.
Televizyon ekranlarından dizi ve başka değişik programlar vasıtasıyla pompalanmaya çalışılan yeni ahlak (!) anlayışına dur denilmemedikçe de bu durum artarak sürecek gibi görünüyor. Yapılması gereken sadece çok küçük bir azınlığın kendi dejenere anlayışlarını topluma empoze etmelerini engellemek olabilir ancak. Bunun da yolu -en azından- görsel ve yazınsal medyadaki bu tür programları izlememek, izletmemek. Elbette daha değişik ve etkili yaptırımlar da olabilr ama bunun için de toplumsal bilincin geliştirilmesi gerekir ki bugünlük bu da mümkün görünmüyor.
Öykünüz "Günün Yazıs"ı seçilmeyi hakediyor Engin Bey. Tebrik ediyorum ... Çeşitli sorunları dile getiriş tarzınız taktire değer... Selâm ve sevgiyle...
Yine herzamanki gibi gösterdiğin yumruğunun yerine enseye bir şaplak vurmuşşsun, yumruktan daha ağır.
Her ne kadar mahkeme salonunda "barmen"in hangi suça istinaden orada bulunduğu belirtilmemişsede "İstanbul'un denizi ve kerizi bitmez" atasözü barmenin adliye sarayını ziyaretinin sebebi hakkında yeterince ip ucu vermektedir. "Barların Sarıyerli ve kariyerli kadını bitmez" misali "küfelik bir kariyerli kadın" gecenin sonunda mızıkçıklık yapmış gibi gözüküyor galiba.
Ve hakimanım sanık sandaliyesinde "barmen" hakkında karar aşamasında o gece içtiği ve "yediği" şeylerin etkisindemi kalmıştır yoksa mağdureninde (mağdurun cinsiyeti belirtilmemiş, barmenin kötü alışkanlıklarından yola çıkarak mağdure diyorum ona göre) aşağı yukarı aynı şeyleri yemiştir, içmiştir önsezileri ile hareket etmiştir. Yoksa hiçbirini yapmayıp direk dosyayı okuyuptamı kararını vermiştir.
Bütün bu ayrıntıları es geçtiğin için hanene eksi yazıyorum Enginciğim ;)
Aslında bu tür tartışmaların değişik versiyonları yapılmıştı çok önceleri "kamusal alan ihlali" ile "kamusal alan sınırı" ile alakalı konu mankeni bayan hakimler idi galiba. Karar verme anında, adalet kantarında tartı yaparken, kantarın topuzuna çaktırmadan fiske atarmıydılar diye hatırlarmısın.
Birde şöyle düşünsek bir erkek hakim genelevde veya randevu evinde bırak sarhoşu ayıkken beraber olduğu bir bayanı üç gün sonra sanık sandeliyesinde karşısında görse "ulan bunu şimdi altı ay içeri atsam altı ay evdeki baklaya talim edeceğim" endişesi ile "beraat" dermiydi acaba.
Çok çok ilginçbir konu ve müthiş bir final
Selamlar dostum
cok enteresan bir yazi
görüyoruz ki ne yaptiysan karsina cikiyor hak ettigi cezayi insan bir vesileyle buluyor.ölmeden.
bir insanin zayif anindan yararlanmak ne igrenc bir sey.taksiciye güvenmedi barmene güvendi.
ama kimin ne oldugu alninda yazmiyor ki bilesin.
Eşinin anlayışı, onun da yuvasını kurtarma azmini artırmıştı.
Hatalarını da daha iyi görebiliyordu. Evlilikleri daha da yoluna girmişti.
evet anlayis ve hosgörü evlilikleri kurtaran ve bitirmeyen en büyük nedenlerden biri.
ama ben bir bayanin tek basina bir bar da icmesine dogru bakmiyorum.
Benim Hâkime olmam hayatıma da tam hâkim olmam anlamına gelmiyor.
evet basbakan da olsa insandir,sorunlar hepimiz icin.
her görevin ve meslegin kendine has zorlugu ve de güzelligi vardir.
yüreginize saglik cok yönlü bir yazi.
sonsuzca yoruma acik.
yüreginize saglik.saygilarimla
Yazarlık hâkimlikten çok kolaydı. Yazar karar vermek zorunda değildi. Ya doktorluk?
Vallahi değerli yazarımız ''yazarlık ta ,kolay değil; inanın bir tek sözle ışık verir bir tek sözle, karamsarlığa götürebilinir...
Kutluyorum sizi ,yalın bir anlatımdı ...
Dolu kalem ve iyi bir okursunuz efendim...
Saygım ve sevgimle...