Kök Salmış Delilik-2
Planı yaptık. Sabah erkenden yola çıkacağız. Bir iki saat uyudum, uyumadım. Küçük kardeşlerini komşuya bırakmışlar. Bir amcada tabut bulmuş ölüm kağıtını, çıkartmış, elimize tutuşturdu, morgun çekmece dolapından Burak’ı çıkarttık, tabuta… taşıyamadık, öyle kucağımızda tabut odacılardan yardım bekledik, bahşiş almamışlar, hiç hevesli, gayretli görünmüyorlar. Skodanın arkasına tabutu sıkıca bağlayıp yola çıktık, kar düştü, bir beyaz incecik örtü gibi tabutu örttü. Annesi ve ben yan yana Ömer şöför, Annesi durmaksızın ağıt yakıp ağlıyor. Sesi çok çirkin ağlamaları çok feci, yırtınıyor, saçını, başını yoluyor. Ömer durmaksızın ; ‘’ Anne ne olur ağlama, anne ne olur olur ağlama, anne ne olur yeteeeeeerrr! ‘’ Annesi; ‘’ Oğlum canım koptu, oğlum siz evlat bilmezsiniz.oğlum Burak’ım gün yüzü görmedi… ‘’ Ömer direksiyonda ağlıyor. İki eliyle direksiyona vuruyor, Ayaklarını yere vuruyor, tepiniyor. Kafasını torpidoya vuruyor, saçlarını yolup, yolup bırakıyor. Bir küçük tabut kadar oda, şöför mahalli. Çok sıkışığız burada yanımda bir acılı kadınla, on saatlik yol nasıl dayanacağım. Çığlıklar zehirli oklar gibi beynime giriyor sanki ben ölmüşüm, çığlıklar beni öldürüyor, çığlıklar beni dövüyorlar. Bu durumda insan ne yapmalı? Susmalı mı… Ne olur bizim de ölülerimiz batılı filmlerinde ki gibi olsa, sessizce uğurlasak, buna can dayanır mı? Kadının cıyıltılı ağıtlarından fenalık geldi, beynim bunaldı,bayıldım bayılacağım. Kapıyı açıp kendimi asfalta bırakacağım. Bu kadar ağlama, yorulma yok mu? Dinlenmek yok mu? Bir insandan bu kadar ses çıkar mı? Ömer’e nasıl bir acil iş yalanı uydursam, yarı yoldan dönsem, ölümden acil ne var… Zora geldi mi böyle mi oluyor, acılara seyretmek güzel, içine girince canın mı sıkıldı küçük bey, dişini sık, dişini sık, her şey akşama bitecek!
Bilecik girişinde araba istop etti. Ömer nasıl gaza basıyor, tık yok, biraz çalışır gibi. Ömer gaz veriyor nasıl gaz, araba infilak edecek gibi. Ömer arabanın önünü açıyor, yüzü gözü kar içinde birkaç adım gidiyor araba, ‘’ Ağbi arkadan itekleyeceğiz ‘’, hava buz gibi, dışarı çıkıp itekliyorum, ayaklarım asfaltta kayıyor, yüzümün tam ortasına tabut çarpacak. Koşuyor çabucak biniyorum arabaya, yeniden istop. Ömer arabanın önünden kabloları hortumları çıkarıyor, gaz memesini ağzına alıyor emiyor, gazı püskürterek tükürüyor. Kaldık yolun ortasında. Cenazenin yetişmesi lazım. Bir taksi bekledik yok. Bir araba durdurduk yalvararak; ‘’ Ağbi Allah rızası için yardımcı ol, cebimde yüz milyon var. ‘’ Taksici; ‘’ Yüz milyona olmaz! ‘’ dedi Ömer adamın yakasına yapıştı; ‘’ Allahın yok mu, insanlık yok mu, utanın be, çoluk çocuğunuzdan utanın.’’ Pazarlık kavgası da bir saat sürdü kaldık ikindiye. Skodayı iterek yolun altına indirdik. Tabutu çözdük, tabutu yeniden kucakladık ağır mı ağır, yola düşüp kırılacak gibi. Yavaş yavaş çektik, taksinin arkasına yerleştirdik, bin ayrı yerden iple bağladık.
Yolda Ömer başladı Burak’ı anlatmaya, ağlayarak. Ortaokul okumadan ikisi de çalışmaya başlamış, babaları bir gecekondu evi yaptırıp; ‘’ Oğlum evi ben yaptım, içinin eşyasını düzmekte size kaldı ‘’ demiş. Bir zaman sonra kanserden ölüyor. Annesi anlattıkça Ömer hatırladı. Ömer anlattıkça annesi ağladı. ‘’ Anne o akşam hatırlıyor musun? Komşunun kızı çay içmeye gelmişti. Burak’ta gözü vardı ‘’ deyince, annesi çığlıkları daha da tizleştirip, keskinleştiriyordu. Annesi ağıtlar yakıp dövünürken, koynundan çıyanlar, kurtlar, solucanlar, fırlıyormuş gibi korkunç çığlıklar. Annesine ‘’ Anne geliyorum helvasımı hazırla ‘’ demiş. ‘’ Oğlum Burak’ım helvan nelere kısmetti, şimdi yas helvan oldu.’’ Ağıtlar ağlamalar döndü dolaştı, kirli çamaşırlar, evin özel hayatına girmeye başladı… Annesi; ‘’ Burak, Burak’ım taksitlerini nasıl ödedi, buzdolabın anana kaldı yadigar! ‘’ Ömer ; Anne ‘’ buzdolabının taksitlerini ben ödedim, televizyon Burak’ın…’’ Annesi; ‘’ Buzdoloabının taksitlerini Burak ödedi, maatbacıya vermiştin, gecenin on ikisine kadar çalışıyordu Burak’ım .’’ Ömer; ‘’ Anne önce kim evlenirse onun değil miydi? Buzdolabıyla, televizyon ‘’ Annesi; ‘’ Ömer sende benim yavrumsun, saç kurutma makinesini al, halısını al, büfesini al, buzdolabını vermem, o Burak’ımın yadigarı…’’ Ömer içli içli ağlamaya başladı!!!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.