- 846 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇAKLAR(BÖLÜM6, SON)!!!
. . .
Veysel’in bir kaç adım gerisinde duran, muhtar ne deyeceğini şaşırmış bir halde Çavuş Mustafa’nın yüzüne bakıyor ve gözlerindeki ciddiyetin kaybolmasını diliyordu.Çavuş
ikinci kez, verdiği emri tekrarladığında muhtar Çavuş’un şaka yapmadığını daha iyi anlıyordu.Odada herkes şaşkındı.Ama içlerinde en fazla şaşıran Meva hatun olmuştu.Olanlara anlam veremiyor, -neler oluyor- diye bağırıyordu.Odanın diğer ucuna çekilen Zübeyde üvey kardeşini yatağın üzerinde kanlar içinde görünce dayanamıyor ve aynı soruyu tekrar tekrar soruyordu:Neden, neden...
Kapının az gerisinde bulunan er, kemerinde bulunan kelepçeleri çıkarırken bahçeye kadar gelen kalabalığın sesleri yükseliyordu.Çavuş Mustafa, Ayşe’nin yazdığı notu avuçlarına almış daha isi kaybolmamış kanı üzerinden temizlemeğe çalıyor ve bir yandan da söyleniyordu.O sıra notu fark eden, Meva hatun notta ne yazdığını öğrenmek istiyor ve Çavuş Mustafa’ya dönerek:
-Orada ne yazyor? Deye soruyordu.
Çavuş, yorgun bir ses tonuyla, notu Meva hatuna uzatırken tek cümle kurabiliyordu:Oku da kendin gör.
****
’Zübeyde!
Babama kaçtığınızı söylediğim için beni, babamızın düşmanı olan Deli Hüseyin’i çağırdığı için ve tüm bunları seni sevdiği için yapan Veysel’i affet.Seni çok seven kardeşin Ayşe...’
Meva hatun notun ikinci kısmını tekrar tekrar okuyor, bir anlam veremiyordu.Veysel neden Meva hatunun ağabeyini çağırsın?Ne maksadı vardı ki?Ama ortada bir gerçek vardı.Kızı tüm yaşananların aslında kendi ve Veysel’in suçu olduğunu itiraf ediyordu.Gözleri hala notun ikinci kısmında takılıyken başını jandarma erinin yanında mahzun mahzun duran Veysel’e çeviriyor, yanına gitmeden soruyordu:
-Onu neden çağırdın?
Veysel’in tüm sırları ortaya dökülmüştü.İş birliği yaptığı Ayşe onu ele vermişti.Çünkü; Ayşe babasının öldürülmesini hazmedememişti.Veysel’e deli Hüseyin’i çağırmaması için yalvarmış ve söz almıştı.Ancak, Veysel onu dinlememiş gizliden gizliye deli Hüseyin’e Reşit ağanın yerini ihbar etmişti.Başı öne eğik olan Veysel ne deyeceğini bilmez halde dururken, Meva hatun adımlarıyla ona yaklaşıyor ve defalarca aynı soruyu tekrarlıyordu:
-Onu neden çağırdın?
Son adımını da attığında artık kapı eşiğine iyice yaklaşmış, Veysel’le arasında bir kaç karışlık mesafe kalmıştı.Veysel hala daha bakışlarını yere dikmiş, sessiz sedasız bekliyordu.Gittikçe daralan zamanın ucunda, Meva hatunun sabrı sonunda taşıyor ve Veysel’i bir hamlede omuzlarından yakalayıp silkeliyor ve aynı soruyu tekrarlıyordu.Artık duygular galeyana gelmişti.Veysel konuşmuyor ama ağlıyordu.Meva hatun onu sarstıkça göz kapaklarının altından, gözyaşları damlıyor ve yere çarpıyordu.Artık o da kendine hakim olamıyor ve Meva hatunun sol elini kelepçeli elleriyle kavrayıp bağıra çağıra konuşuyordu:
-Çünkü, ben Zübeyde’yi seviyordum.Onu Ahmet’e vermeyen Reşit ağa bana hiç vermezdi.Bu nedenle onun ölmesi lazımdı.O ölürse evlenmemize karşı çıkabilecek kimse kalmayacaktı.
Çavuş Mustafa, sözlerin şokunu yaşıyor ve tek kelime etmiyordu.Uzun zamandır bu küçük yerde olmasına rağmen daha önce böyle bir olayla hiç karşılaşmamıştı.Ne yapacağını bilmez ve yorgun bir hali vardı.O bitkinliğin arasında Mustafa Çavuş dün akşamdan beri saatine dokuzuncu kez bakıyor ve saatin öğlen on ikiyi geçtiğini görüyordu.Yavaş yavaş aklındaki karmaşayı dağıtıyor ve düşünmeğe çalışıyordu.Karakolu araması ve destek çağırması gerektiğinin farkındaydı.Belli belirsiz bir ses tonuyla Meva hatuna seslendi:
-Telefonunuz var mı?
. . . ****
Çavuş Mustafa telefonla karakola bilgi verirken, artık köy ahalisinin tamamı Reşit ağanın bahçesinde toplanmış ve olan biten hakkında dedikodu yapmağa başlamıştı.Dumanlı Köyü uzun olağan üstü bir gece ve gün geçirmekteydi.Daha önce benzeri bir olayla hiç karşılaşmayan köyün ileri gelenleri, yaşanan hadiseler karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyor ve Çavuş Mustafa’dan gelecek bir açıklamayı bekliyordu.Oturma odasındaki telefonun ahizesini yerine koyarken gözleri dışarıdaki mahşeri kalabalığa takılıyor ve bir müddet bakakalıyordu.
Bir kaç saat sonra neredeyse karakolun tamamı Reşit ağanın bahçe kapısına yığılmış ve mahşeri kalabalığa bakıyordu.Akeri konvoyun en ön saflarında bulunan aracın ön kapısı açıldığında, aracın içinden apoletlerinde üç yıldız olan bir yüzbaşı iniyor ve bahçe kapısına doğru gelen Çavuş Mustafa’nın üzerine doğru yürüyordu.Çavuş Mustafa’dan daha uzun olan Yüzbaşı Demir, Çavuş’u yarıyola gelmeden yakalıyor ve soruyordu:
-Kaç ölü var?
Geceden beri kafası allak-bullak olan Çavuş bilmiyorum anlamında başını sallıyor ve: Sanırım yedi, diyordu.Çavuş ve Yüzbaşı yukarıya, Ayşe’nin cesedinin olduğu yere doğru giderken köyden metrelerce uzakta bir dağın zirvesine yakın bir yerlerde iki asker, geceden beri tuttukları nöbetin yorgunluğunu tüm vücutlarında hissediyor ve gelecek yardımı sabırsızlıkla bekliyordu...
YORUMLAR
Mehmet AYAZ
hemşerim nerelerdesin inan ismini görünce yazıyı bile okumadan yorum yazdım yorumla yazının ilgisi yok yazıyı sonradan okuyacağım söz hemde hepsini...
selamlarımla hemşerim...............