Sıyırdım Ruhumu Tenimden
Tenini ezbere biliyorum, her ayrıntın hatırımda, ama ruhundan bir haberim
Çatallaşmış saç uçların, belindeki gamze, yarısı çıkmış ojelerin ve bilumum gizlemek istediğin ne varsa, ama açıkta bıraktığın, hiç hesapsız ortalığa döktüğün duyguların bir o kadar karanlıkta ...
Çıtasını yükseltmişsin düşlerinin, yıkılmaktan korkmuyorsun artık, seni güzel bulmayanlara içerlemiyorsun, senden çıkarabildiğim tek sonuç hayatı sırtlamış olduğun ama karanlıktakiler; işte onlar o kadarda aşikar değil .
Ait olmak istediğin hayatı terk etmişsin, yeni bir başlangıç için geç olduğunu düşünsem de sen başarmış duruyorsun onca yıl...
Sokağında yaşattığın komşularına, yaşamasını istemediklerine, yaşatıp öldürdüklerine kucak açmışsın, bana sırtını dönüşünde haklısın, ancak onlar kadar yaşanmışlığımız vardı, bu ayrımcılık neden?
Suçum tasdik edilip onaylandı, hükümlerimi senle beraber kestik, ben biletimi alıp elvedalarımı ettiğimde sen geri döneceğimi biliyordun, ama bilmekle yaşamak arasındaki fark işte bugün önem kazandı, ben önemsemediklerimle baş başayım, karşımda sırıtıyorlar. Yüzlerine bakamıyorum, hem kızgınım, hem kırgın... Sense dağılmış durmuyorsun, neden?
Kıyısında gezindiğim kaybedilmişlik, beni derinden sarsıyor, kulağımda biriktirdiğim sesine bile söz geçiremiyorum, gittikçe kısılan bir tonla bana “Hoşça kal” diyorsun, bense duymamak için şu an itibariyle sağırım.
Bütün telvelerde seni buluyorum, arsızca istiyorum seni, sana dair olanlara hastalandım bile, sense umarsızca karşımdasın. “Yokum” diyorsun içi boşalmış cümlelerinle, en okkalısından yudumlarken seni, boğazıma takılan o terk edilmişlik var ya, etlerimi lime lime yapıyor, bir daha ne zaman takılır hayat oltama, bir daha ne zaman hesapsızca kucaklar beni, bilmiyorum.
Sıyırdım ruhumu etimden, seni biraz daha anlamak için çıplağım, bırak teninden aşağıya kayıp gitsin yüreğindekiler, art arda tırnaklarını geçir bedenime, sana karşı koymak aklımda değilken, didikle ruhumdakileri, kaba bulduklarını törpüle, yanlışlarımı düzelt, kusurlarımı af et...
Bana yıllar önce öğretmek istediğin, benim şuursuzca “hayır” dediklerim için cezalandır beni...
Sana yazdıkça azalır sanmıştım acılarım...
Çoğalıyorlar, öbek öbek geliyorlar üzerime, beni çıldırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar, bağırmak istemiyorum oysa, bu kadar zayıf olmaktan korkuyorum, acizliğim seni dahada yabancılaştıracak bana, damarlarım şişti sinirden, koyu kırmızı bir kin aklımda, ama sana kıyamıyorum...
Bir bardak çayla haf ifler sandığım kederimi, doldurup doldurup içiyorum, cay yerine, özlemlerimi demlemişim, bir haberim!
Kapı çalıyor...
Gelen dünden bugüne dostum, dünden bugüne sırdaşım, gelen, yine sensin ...
Buyur edilmeyi beklemiyorsun, çat kapı gelişin mutlu mu etsin, delirtsin mi karasızım. Seni alt edip, sıyırıp atsam üzerimden, yıkasam, çıksa o bildik kokun, senden hiçbir iz kalmasa, yok olsan...
Kendime ettiklerim, senin yapamayacağın türden. Fikirlerim uçup gitmeli, boş bir bavul alıp, tıkmalıyım seni anımsatanları, iki bilet alıp doğru gara koşmalıyım. “Sen yanımdasın” diye ardıma bakmak gelmemeli aklıma, beni istemediğini, unuttuğunu unutmalıyım.
Kafamı gömmek için bulduğum yer, senin yüreğinde olmamalı, bedenimi dışarıda bıraktığımı hatırlamamalıyım. Kimse gülmemeli acılarıma, kimse acıtmamalı daha çok...
Beni sevende, beni terk edende sen olmalısın...
Talan Ayşe Kanca