Anlayabilene...
Anlamak anlatmadan, belki gözlerin belki ruhun dilini anlamak...Susarak, avazın çıktığı kadar susarak anlatmak...Herşeyi anlamak ama hiç bir şeyi anlatamamak...Kelimelerin az gelmesi anlatacaklarına bakışlarından yardım aramak...Tutunmak, sessizliğin diline...Sessizliğin dilinde gözlerinle buluşmak...
Kararsa tüm ışıklar dökülse tüm duygular...Ve dökülen o duyguları kayan her yıldızla göndersem uzaklara...Dilek tutsa uzakta bir kişi...Benim kayan yıldızım onun umudu olsa...Biri kaparken gözlerini diğeri açsa aydınlığa...Ay ışığındaki gülüşüyle doğsa benim de güneşim...Mutluluk ne zaman çok var ? Kalıcı mıdır mutluluk yoksa hep bir telaş içinde mi çoğalır ?Tarif edebilir misin bana hayat denen bu şeyi...
Vazgeçmek içindeki kapalı kutudan, çıkmakmıdır ıssız bir kuyudan yoksa açmak mıdır gözleri tüm çirkinliklere? Kabul etmek değil midir bir yerde...Gözlerini kapadıkça açmak benliğini yine de kendine...Herkesi...herşeyi..kabul ettikçe belki de reddedilmek fütursuzca...’’Açtığın kapı aralığından içeri sızan ışığın, karanlığa hayran gözlerini kamaştırmasıdır yüreğini susturan...’’
Gel-gitlerde serzenişlerim...Susmuşken çığlıklarım, haykırdı yalnızlığımı kahkahalarım...Bildiğim tüm gerçekler ket vurdu mutluluk düşlerime...Düşlerimi düşledim bu kez düşümde...Gerçeklere düştüğümde elini tuttum mutsuzluğumun...En sadık dost gibi, zaten hep benimleymiş gibi karşıladı yüzü gülen mutsuzluk...
Doğuştan mı vardır sevgi ? Kim öğretir ki ? Vazgeçilebilir mi ? Tükenir mi ki sevgi ? Paylaşmak çoğaltır sevgi denen gerçeği...Gülümsemeli kalbim...Gülümse sen kalbim...Sev her daim...
... TUAY...18/10/09--04:45 Tuğçe Kocaoğlu