Gelmelisin Sevdiğim!(1)
Gelmelisin Sevdiğim!
“Bekle derken ey Acı! Sen bekledin mi acıtmayı? Şimdilerde peşinde koştuğun… Sızladı mı için, sabahlara kadar yalvardın mı Allah’a? Peki umudu harman edip de dipsiz bir kuyuya atman da neden? Yetişemiyorum, öyle yüksek ki bu kuyu… Yahut bir halat yollasan da çıksam buradan.
Sen Sevdiğim! Halat aramaya giderken unuttun beni dünya gözlüğüyle, yağmur da yağarsa dolar bu kuyu ve boğulurum diye hiç düşünmez misin? Issızca oturdum, çöktüm dibine kuyunun. Damla damla sesler yankı yapıyor. Böcekler, yılanlar pusuda… Tepede bir de kaplan nöbette; biliyor ki aşağı inip de beni yese o da çıkamayacak bu derinlikten. Salyaları da akıyor başımdan aşağı; ağzı bir karış, dişleri keskin…
Korkularım beni yalnız bırakmıyor, yalnız bırakan sensin Sevdiğim! Neden? Oysa birlikte çıkmamış mıydık bu yolculuğa, sen geriye bakarken bir ara iblis tuzak kurmuş meğer yolumuzda. Seni nefsin çağırırken, dünya boyasıyla. Davet eden sen değil miydin bizlik yolculuğuna?
Allah’ım “İç çekişlerim, dualarım” biliyorum ki sen bu şerde de bir hayır yaratacaksın! Belki bu kuyuda aç, susuz ya da korkudan kuruyacağım. Yağmur da bastırdı belli ki boğulacağım derken; omuzlarım hizasında sırılsıklamım. Göz yaşlarım da eklenirse kesin geçecek su seviyesi bedenimi. Gece oldu, hiçbir şey göremiyorum. Aklımda sevdiğim; “ne yaptı acep? Yolunu bulabildi mi? Karanlıkta, şimdi ne yapıyordur kim bilir? Bana giderken söylediği “Bekle burada, senin için geleceğim” sözünden de geçtim. O, kurtulabilecek mi bu vahşi ormandan, çıkabilecek mi yalancı renklerin büyüsünden. Dünya adıyla sarıp sarmalayıp da iteleyen yalanlardan.
İn, cin uykuda! Tepedeki kaplan inine çekilmiş belli ki, bu vakitte bile çalışıyor karıncalar, örümceklerin sesini bile duyabiliyorum. Yahut öldüm de, açık kabrim mi bu? Kuyunun suyu da çekildi birazca… abdest aldım. Kalbimin acısı dineceğine git gide artıyor. Çamurlu suların içine alnımı dayıyor secdeye kapanıp göz yaşlarımla karışan bu kuyuda dua ediyorum.
Bir kuşun kanat çırpışları irkiltti beni. Bir haber mi var, sevdiğimden? Kuyunun başında duran bembeyaz bir güvercin, baktı bana:
Ağlıyormuş sevdiğim, mavi bir renk görmüş yolunun üzerinde… Yola birlikte çıkmadan önceden önce kaçtığı maviyi kovalıyormuş. “Haber yollar mısın sevdiğime Ey Güvercin? Unutmasın beni, kapılıp da ağlamasın yalanlara, dayanamam. Anlar mı ki dilinden ey güvercin! Hatırlar mı beni? Kuyu öyle derin! oysa çok uzaklardan duyar mı sesimi? ” Maviymiş rengi kapsayan, saran bir duvar gibi … Kırmızı lacivertmiş orada gökkuşağını rengi.
“Ey Rabbimiz! Sen ki gönülden isteyince saltanatı peşine takarsın beşerin! Ben dünyaları istemiyorum. Dağları, denizleri, suları yaratan Sensin! Benim sahibim de sensin, ey kainatın sahibi! Emanetime küçücük sevdam yeter; şu küçücük kalbimde, evrene sığmaz değeri taşar. Şüphesiz veren de alan da sensin! Ne olur bağışla sevdiğimi, gittiği yerde mutlu olsun! Doğruya yönelt ki üzülmesin. Şefkatle sar onu Rabim! Yusuf’un güzelliğini, Süleyman’ın mülkünü, lokmanın hikmetini, Ebubekir’in Kalbini ver ona. Sen ki dualara cevap veren, ebediyetin sahibi, bana bağışla sevdiğimi! ”.
Kaç hafta geçti! Bu kuyuda öylece kalakaldım. Gelmelisin sevdiğim her an ölebilirim. Bir yağmur damlasıydı baygınlığımda tenime değen. Tam üç gün o yudumu bekledim.Ve açtığımda gözlerimi, sesin değdi bir kadir gecesi kulaklarıma. Öyle heyecanlandım öyle özlemle dinledim ki seni. Bir dakika yetti o an.Öyle bir heyecan ki çarpıntısı sürdü yüreğimde. Çok sevindim, çok! Gizlice dinledim nefes alıp verişlerini.
Ne güzel! Rüyalarda buluşurduk seninle hani sabaha kadar sohbet edelim diye dua ederdik de hiç uyanmak istemezdik. Ruhumuzla severdik! Belki o üç saniyelik rüyaları hatırlamaz belleğin ama ben, unutmadım!
Kaç seferi yolculuk gerçekleşirdi bu zamanda? Kaç felaket geldi de yıkıldı başlara? Zelzeleler bile birleştirdi duvarlarını… Ya biz! Gelmelisin Sevdiğim! Dayanamaz kalbim daha fazla, sabırsız bir sabır benimkisi… Hem gelince, duyunca sesini ne bir yaban oluverir dilim de keserse umutlarımızı daha çok benim yüreğimi parçalarsa. Nasıl yaklaşacağımı da bilemiyorum artık… Ne cevap vereceğimi sesine. Sen de biliyorsun içimdekileri… Ya bilip de göremediklerin?
Soyut bir köprü var şimdi önümüzde, ben her daim geçsem de bir somutluk tıkıyor yolumuzu neden? Neden üzüyorsun beni? Her saniyede biriken trilyonlarca acı üzerime yük! Kaldıramıyorum! Anlıyor musun?
Üzerimde bembeyaz bir elbise, uzun saçlarım dağılıp da uzanıyorum şimdi, gözlerimde göremediğin; hiç kurumayan gözyaşı bırakmıyor, sardıkça çehremi. Yastığıma sarılıp sen gibi, yorganımı koyup da dizlerime yaslayarak başımı ağlıyorum… Hangi haberci anlatabilir ki çektiğimi. Baktığım her zerrede şükrederken Rabbim’e; seni verdiği için daha çok şükrediyorum. Senin ona her yönelişinde kıskanmadığım tek sevdan, İlahi! Gönüllerde…
Kim bilir habersiz, uyuyorsundur şimdi. Çocuğum gibisin ve ben üzerini yokluğumda açarsın diye nöbet bile bekleyemiyorum. Bambaşka bir duygu bu, titriyorum… İçimdeki bir duyguyu her nefeste kahrediyor; neden,yalan dünya? Bir gün kaybedersen beni, kimse bu kadar yakın olamaz sana; annenden başka. Ben seni annen kadar sevdim ve ondan daha çok sevmek için.
Bahçede fesleğenler kurumuş, nimetim! Sulamak nasip oldu bu gece! Onlar da çok içten bir koku bırakıp teşekkür ettiler bana. Ezan okunuyor taze bir abdest almalıyım. Kurumayan yaşlarım seccademe değip de seni dilerken tüm kalbimle…
Gelmelisin!
Gelmelisin Sevdiğim! Öyle derin ki bu kuyu, duyurmak istediklerimi değil de duymak istediklerini duyarsın, Neden? Tüm çıkışlarımın şifresi senken… Çok şey mi istiyorum ki yasak ettin bana, seni? Neden üzüyorsun beni, neden? Sen değil miydin, umut bağlayıp da bu kuyuda bu kuyuda beklememi isteyen? Dizlerim kan içinde kaldı düşerken. Diyeceğim her şeyi döktüm kalemime, bir sana diyemedim, sen bilemedin. Çoktan vermişsin oysa kararını beni bu kuyuda; ıssız, soğukluğa terk eden! Delik deşik şimdi iğne izlerinde damarlarım, zehirli midir acep bu böcekler? Canlı canlı çürüyorken şimdi meğer...kabir miydi?
Bir gün hatırlayıp da gelirsen kuyuya, getireceğin halatı tutabilecek bir el bulabilecek misin? Yahut birkaç parça kemik dile gelip de hala seni sevdiğini söylese o an; yaşayabilecek misin? Ki hala akıyorsa, gözlerim olmadan dahi yaşlarım; bu kahrı anlayabilecek misin? Gelmelisin Sevdiğim! Ben Seni Çok Özledim…
Yine çınlıyor sağ kulağım, bu gece. Bir otobüsün ya da trenin arka vagonunda boş bir koltuk buraraktan içimi sağıma dönüşümde, sen! Evet, sen vardı karşımda! Bir çift göz bakıyordu, hasta solgun ama sevgiyle… Yanağına değen ellerim, ateşlisin de… Şimdi bir omzumda bir elin, diğeri sağ elimden tutuşmuş, yürüyoruz ve içimde büyük bir korku “bitecek” derken; açtığım gözlerim bana: “rüya”, dedi. Baktım ki hala kuyuda, ıssızca bekliyorum seni.
Gelmelisin Sevdiğim!
Yokluğun acı veriyor… Gelmelisin!
Halime Erva Kılıç
YORUMLAR
kör kuyularda sürünmeyin canım kimse için değmez...bence giden sürünür her daim...