- 1093 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İNSANIN DEĞERİ
İnsanlar layık olmadıkları makama oturturlar. İltifatlar başalar: Efendim buyurun zati âliniz! Buyursunlar en üst köşeye. Sayın iş adamım, sayın cemiyet başkanım, sayın, sayın, sayın... Şöyle buyurun, efendim şöyle buyurun. Sıralamalarda bir yanlışlık yapmışsam, beni mazur görün efendim. Bu buyrulan, kişiler makamı ve serveti yüksek olanlardır. Bunlar makamın ve servetin yüceliklerine göre sıralanırlar. Olayı bürokrasinin dışına taşırsanız, o zaman makam değil, varlıklı olan kişi en üst köşeye oturur. Paranca konuş. Ya da sen kaç kuruşluk adamsın? Veya senin ağırlığın kadar para var bende sözleri…
İnsanların engelli, cahil olması önemli değil, onlar itibarını zenginliklerinden alırlar. Bir ilim adamından daha üst köşeye oturtulur ve daha çok değer verilir. Burada önemli olan ilim değildir, paradır para… İlim adamının yıllarını okuma uğruna harcadığı zamanlar hiç önemli değildir. Okumasaydı da benim gibi zengin olsaydı. Diyenler az mı sizce bu toplumda? Ya da bu devirde, ya topçu olacaksın, ya da popçu; sözlerine az mı rastlıyorsunuz? İnsanların kutsalları para, mal ya da varlık olduğunda, çark tersine dönmeye başlıyor.
Fakirin cenazesine katılanlarla, zenginlerin cenazelerine katılanların sayısı da mı dikkatinizi çekmedi? Ya da zengin birinin düğünüyle, fakir birinin düğününü düşünün. Bu düğünlere katılan insanlara bir bakın ve farkı fark edin.
Fakir birinin oğlu, zengin birinin kızını sevse ve kız da onunla evlenmek istese yer yerinden oynar. Hemen zengin olan, “Ben, o çulsuza kız vermem” der ve karşı çıkar. Sanki kendisi, annesinden çullu olarak doğdu. Hakir görmeler, küçümsemeler, aşağılamalar ve alaya almalar hep devam eder gider…
Siz; çarşıda, pazarda dolaşırken ansızın yanınızdan konuşmasını bilmeyen, insan haklarına riayet etmeyen insanların, son model, çok pahalı ve lüks arabalarla geçtiğini görürsünüz. Siz ise yıllarca emek çürütmenize rağmen, böyle bir arabaya sahip olamazsınız. Siz, ilmi bir toplantıya yetişebilmek için otobüs duraklarında bekleye durun hele. Teknoloji kaçar, siz ulaşamazsınız. Zira bir eviniz olmadığı gibi, bu evin kirasını nasıl öderim ve çocuklarımın bir aylık rızkını nasıl temin ederim diye düşünün durun…
Sanırım aylarca bakkal veya market parasını ödeyemediğiniz ve taksitlerden canınızın yandığı çok olmuştur. Siz, bütün bu olumsuzluklara rağmen, hayata sevgi ve neşeyle bağlanırsınız. Elinizdeki ile yetinmeye çalışırsınız ve var olanlara şükredersiniz. Ama açgözlü insanlar, daha çok kazanmak uğruna insanların kanını emdikçe emerler.
Siz, hayata daha sıcak sarılırsınız. Yüce yaratıcıya şükretmeyi de asla bırakmazsınız. Her gün güneşle yeniden doğarsınız. Çiçekler gibi rengârenk açarsınız. Eviniz, arabanız olmasa da siz çok mutlusunuz. Çünkü siz, elinizdeki nimete şükretmesini bilirsiniz. Kendi halinize şükretmesini de bilen faziletli insanlarsınız.
Ya diğerlerine ne demeleri. Paraları olunca yükselen, olmayınca alçalan insanlardan bahsediyorum. Onlar, yarın daha kaç fakiri ezip kendime köleleştirebilirim? Kaç fakiri soyup soğana çevirebilirim? Kaç insanın canını yakabilirim? İnsanlar arkasından nasıl planlar, entrikalar çevirebilirim? Daha kaç kişinin kanını emebilirim? Ardı arkası kesilmeyen düşüncelerini mayalaştırırlar karanlık odalarda. Bu düşünce yumaklarıyla kaybolup sarmaş dolaş olup dururlar. Onlar için, yarınlar hep endişe ve karanlık doludur. Onlar, günü kapamadan yarının tuzaklarını kurarak uyumaya başlarlar.
İnsanların değer yargılarındaki yanlışlıklara parmak basmak istedim. Değer yargısı; ilme, irfana, fazilet ve dürüstlüğe dayanmalıdır. Erdemli insanlar adaletli olmalıdır. Siyasi ve felsefi düşüncelerinden dolayı kimseye haksızlık yapılmamalıdır. Erdemli ve faziletli insanlara da bu yakışır.
Erdemli insanlar, asla varlık ve makam karşısında hakkaniyetten ayrılmamalıdır. Seviyesiz insanların seviyelerine inmemelidir. Erdemli insanların görevi; seviyesiz insanları, ilmin ve irfanın seviyesine yükseltmek olmalıdır.
19.07.1997
İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.