- 1209 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
294 - EL MUZİL
Onur BİLGE
Murad Hüdavendigar’la Rum asıllı Gülçiçek Hatun’un oğlu olan Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne’de doğmuş. Beyaz tenli, geniş omuzlu, yuvarlak yüzlü, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallıymış. Savaşlardaki başarıları nedeniyle ‘Yıldırım’ lakabını almış. Bursa’daki bir semt, onun lakabını taşırmaktadır.
Çocukluğu, Bursa Sarayı’nda geçmiş. Her şehzade gibi iyi bir eğitim almış. Kütahya sancağında valilik yapmış. Babasının vasiyetiyle 1389 yılında, yirmi dokuz yaşındayken tahta çıkmış.
O zamanlar; Sırbistan kralı, Kosova savaşında ölen Kral Lazar’ın oğlu Stefan Lazaroeviç’miş. Barış antlaşması yapmak için Edirne’ye geldiğinde, kardeşi Maria’yı Bayezid’e vererek, Osmanlı Devletiyle dostluk kurmuş.
Sultan Murad’ın ölümünden yararlanarak güç birliği yapan Anadolu Beylikleriyle mücadele etmiş. Sırp kuvvetleriyle Anadolu’ya girmiş, isyan eden beylikleri almış.
Sırplarla akraba olmuş ve dostluk kurmuş ama tedbiri elden bırakmamış. Karaman Seferi’ne birlikte çıktığı, Sırp İmparatoru Yoannes’in oğlu Manuel, Bursa’ya gelince, izin almadan İstanbul’a geçmiş. Bayezid bu gidişten şüphelenerek, Macaristan seferini iptal etmiş, İstanbul’u kuşatma kararı almış.
1391 yılında, karadan ve denizden yapılan bu ilk kuşatma, abluka niteliğinde olup, Macarların topraklarımıza girmesiyle kaldırılmış. Bir yıl sonra, Türk Akıncıları, Kral Sigismund komutasındaki Macar Ordusunu yenmiş. 1395 yılında İstanbul’u tekrar kuşatmış. Haçlıların harekete geçtiği haber alınınca kaldırılmış.
Macar Kralı Sigismund komutasında, Papa’nın desteğiyle; Fransız, İngiliz ve Alman kuvvetleri başta olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin katılımıyla oluşan Haçlı Ordusu, 1396 yılının Mayıs ayında, beş yıldır kuşatma altında olan İstanbul’u kurtarmak amacıyla harekete geçmiş. Niğbolu kalesi önünde yapılan savaşı kazanınca, Abbasi Halifesi, Yıldırım Bayezid’e ‘Sultan-i iklim-i Rum’, yani ‘Anadolu Sultanı’ ünvanını vermiş.
İstanbul’u üçüncü kez kuşatmış, bu sırada Anadoluhisarı’nın yapımı tamamlanmış. Denizciliği geliştirmeye çalışmış. Kuşatma sonunda şehrin teslim olacağını umuyormuş ama Timur tehlikesi baş gösterince, Bizans’la bir antlaşma yapmak zorunda kalmış. Bu antlaşma gereği, kuşatma kaldırılmış, Sirkeci’de bir cami, bir İslam Mahkemesi ve bir Türk mahallesi kurulmuş, haraç arttırılmış.
Yunanistan ve Mora’ya sefer düzenlemiş. 1398 yılında Karaman’ı ve Karadeniz beyliklerini fethetmiş, Dulgadiroğulları beyliğini yıkmış. Galata’daki Ceneviz Kolonisi’yle savaşmış.
Timurtaş Paşa, Mudurnu Yıldırım, Bergama ve Bursa Ulu Camileri, onun döneminde yapılmış. 1396 yılında İstanbul’un Anadoluhisarı’nı, ilk sağlık eserleri olan Bursa Yıldırım Darüşşifası ve Yıldırım Sağlık Ocağı’nı yaptırmış, Yıldırım Medresesi’ni de inşa ettirerek, Bursa’yı ilim merkezi haline getirmiş.
Buhara’dan gelerek Bursa’ya yerleşen, Hazreti Hüseyin tarafından, Efendimizin dokuzuncu göbekten akrabası olan Emir Sultan Hazretleri, Osmanlı’nın manevî mimarlarındandır. Somuncu Baba’ya talebe, Bursa halkına öğretmen olmuş. Arzu edenleri, ilim ve irfanıyla aydınlatmış, Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde önemli hizmetlerde bulunmuş.
Ledün ilmine de sahip olduğu için pek çok kerameti ortaya çıkmış. O nedenle, ‘Kerâmetler Sultanı’ olarak tanınmış.
Yıldırım Bayezid’e damat olup, Niğbolu Zaferi’ndeki esrarlı yardımı sırasında kerametleri görülmüş. Bayezid, Macarlarla savaşırken kolundan yaralanmış, askerlerin içinden bir genç hekim, yarasını sarmış. Çok derin olmayan bu yaranın sargısı ertesi gün sabah açılınca, izinin bile kalmamış olduğu görülmüş. Sargı bezi olarak kullanılan kumaş parçası da; hanımının nişanlıyken verdiği mendilin yarısıymış. Hekimin ortadan kaybolmasıyla, sır olarak kalan bu olayın benzeri; Osmanlı ordusu kaleye girmekte zorlanıp, büyük kayıplar verirken, aynı hekimin tekrar ortaya çıkıp, orduya kalenin kapısını açmasıyla tekrar yaşanmış. Bu iki olağanüstü olay, özellikle Yıldırım’ı hayretler içinde bırakmış.
Kendisi Edirne’deyken, kızı Hundi Sultan’ın, rızası alınmadan, bir çömlekçiyle evlendirildiğini duyup çok kızan, kızını verenleri cezalandırmak için bir adamını Bursa’ya gönderen, sonra da araya girenleri kıramayıp, cezadan vazgeçen Bayezit, Niğbolu’dan zaferle döndüğünde, karşılayanların arasında, yarasını saran ve kalenin kapısını açan askeri tanıyınca, bir de koluna sarılan mendilin yarısının onda olduğunu görünce, damadı hakkındaki düşünceleri değişmiş, ona yürekten bağlanmış.
Rumeli’de savaşırken de, bir ara çaresiz durumda kalınca, Emir Sultan ortaya çıkmış: "İşaret ve feth-ü nusret guzat-ı Müsliminindir!.." diyerek fethi müjdelemiş; Yıldırım’ın ordusu o güçle yenilenerek saldırmış, düşmanı yenmiş ve pek çok ganimetle dönmüş.
Fakat Ankara Savaşı konusunda Emir Sultan’ı dinlememiş. Kızı Hundi Sultan’la aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
“Babamı neden desteklemiyorsun?”
“Bu savaşa rızam yoktur. Kardeş kardeşi vuracak. Baban beni dinlemiyor. Timur’un ordusu daha güçlü ve sayıca daha çok...”
“O zaman babam için dua et!”
“Timur’un dua almadığını mı sanıyorsun? Ona da zamanın kutbu dua ediyor. Yenilgi kaçınılmaz! Kardeş kanı akacak! Çok yazık olacak!.. Çok!..”
Timur, Cengiz İmparatorluğu’nu tekrar kurmak için İran’ı almış, Hindistan’a seferler düzenlemiş. Azerbaycan ve Bağdat Emirleri Yıldırım Bayezid’e sığınmış. Bayezid, esirleri Timur’a teslim etmeyince araları açılmış. Timur, Anadolu’ya girmiş, Sivas’ı yağmalamış, ilerlemeye devam ederken Osmanlı Ordusu’yla Ankara’da, Çubuk Ovası’nda karşılaşmışlar. Kara Tatarlar, Timur’un tarafına geçince ordu dağılmış, Bayezit esir düşmüş.
Bu yenilgi, elli yıllık bir duraklamaya, Anadolu Türk birliğinin dağılmasına, beyliklerin tekrar belirip güçlenmesine, Osmanlı Devleti’nde karışıklıkların çıkmasına, dört ayrı bölgede, şehzadelerin dört farklı devlet ilan etmesine; Bursa, İznik ve İzmit’in, Timur tarafından yağmalanarak yakılmasına, İzmir’in işgal edilmesine sebep olmuş, 1402’de başlayan iktidar boşluğu ve taht mücadelesi, 1413 yılına kadar sürmüş ve bu döneme, ‘Fetret Devri’ adı verilmiş.
Emir Sultan’ın uyarılarına rağmen yapılan ve yenilgiyle biten Ankara Savaşı’nda, Yıldırım Bayezid de esirler arasındaymış. On üç yıl süren padişahlığı; yedi ay, on iki gün süren esaretinin ölümle noktalanmasıyla son bulmuş.
Emir Sultan, II Murad zamanında, 1422 yılında yapılan İstanbul kuşatmasına da beş yüz dervişiyle birlikte katılmış; ordumuzu maddi ve manevi yönden desteklemiş.
Devletlerin de yükselmeleri ve alçalmaları vardır. Onlara da muzafferiyeti Allah-ü Teâlâ bahşeder. Yıldırım’ı zaferden zafere koşturan da Allah’tır, esir düşüren de... O, dilediğini Muizz ismiyle yükseltir, dilediğini Muzill ismiyle indirir.
El Müzill; Allah’ın, hak edeni zillete düşüren, zelil eden, hor ve hakir hale getiren anlamındaki sıfat isimlerindendir. ‘Muizz’, ‘izzet ve kuvvet veren, yükselten’; ‘Müzill’, ‘zelil edip rahmetinden uzaklaştıran, hor ve hakir kılan’ demektir.
‘Zillet’; ‘alçaklık, aşağılık, düşkünlük’ demektir. ‘Züll’; ‘horluk, hakirlik, alçaklık, küçülme, aşağı düşme, miskinlik’ anlamlarında kullanılır.
El Müzill; ‘zillete düşüren, hor, hakîr, rezil ve perişan eden’ demektir.
Tövbe Suresi’nin 2. Ayeti’nde: “ Bilin ki, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve aşağı kılıcıdır ” buyrulmaktadır.
‘İzzet’, ‘üstünlük ve galibiyet’ demektir Mü’minler aziz, kâfirler zelildir. Âlimler aziz, cahiller zelildir
İzzet, Allah’tan gelen hayırların en büyüklerindendir. Kâmil insan, Allah’ın halifesidir. Secde ederek nefsini alçaltır, Allah da onun izzet ve şerefini arttırır. Nefsini üstün tutanları, Müzill ismiyle alçaltır, hakir kılar. İzzet, zillet, fakirlik, zenginlik, her şey Allah’tandır.
Yılanına çıyanına kadar yeni giysiler veren Allah, kuşuna kurduna kadar giydirir, yedirir, içirir, gönendirir. Her çıkışın bir inişi vardır. Her şey emanettir. Padişahlık da emanettir. Bir bakmışsın padişahsın, bir bakmışsın, tacın tahtın elinden alınmış, hatta özgürlüğünü kaybetmişsin, esir düşmüşsün!
Güneş de doğarken yükselir, batarken alçalır. İnsan da devletler de doğar, büyür, güçsüzleşir, yok olur. Büyüklük taslayanlar mutlaka zillet çekmişlerdir. İsyan edenlere boyun eğdirilmiştir. Secde etmeseydi, Firavun etmeyecekti, o bile boyun eğdi! O ki tanrılık taslıyordu. Azizler cennete, zeliller cehenneme gidecek.
El Müzill ismini günde yetmiş beş kez tekrarlayıp dua edenin, hasetçinin hasedinden, zalimin zulmünden emin olacağı söylenir.
Gâşiye Suresi’nin 2. Ayetinde: “Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür.” Kasas Suresi’nin 76. Ayetinde: “Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.” 83. Ayeti’nde: “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.”
Kıyâmet Suresi’nin 22. ve 23. Ayetlerinde: “Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. Rabbine bakar.” buyrulmaktadır.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ -294