- 747 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ağlama odası
AĞLAMA ODASI
Salonda, sehpanın üstünde duran çerçevenin içinden güzel bir kadın bakıyor. Güzel ama
öyle çatık ki kaşları Korkutuyor beni. Bu kadın, benim halam.
- Babaanne, halam neden böyle üzgün? Neden hep sert, azarlayacakmış gibi bakıyor? Ben
mi kızdırıyorum onu?
-Yok, ibrişim oyam. Neden sana kızsın? O seni çok sever.
-Neden hep bana bağırıyor o zaman?
Gel, otur kucağıma da anlatayım:
-Halan kocasını çok severdi, hasta olduğunu bildiği halde evlendi onunla. İki çocukları
oldu. Çocuklar küçüktü, halan yirmi yedi yaşındayken kaybetti kocasını. Ondan sonra da
hiç gülemedi işte. Söyle bakalım neden üzgünmüş halan?
- Kocası gitmiş de ondan.
-Peki neden çabucak kızıp bağırıyor bakalım onu da bilecek misin?
-Çünkü onu özlüyor.
-Canıım, kocaman olmuş da nasıl anlarmış her şeyi. Sen sakın üzülme, bak büyüdün artık,
onu anlarsan üzülmezsin. Tamam mı güzel kızım?
-Tamam babaanne. Ben büyüdüm değil mi?
Ağladığım zaman halam bana çok kızıyor. Ne yapayım annemi ne zaman özlesem akıyor
göz yaşlarım. Burnum akınca nasıl içime çekebiliyorsam, öyle içime çekmek istiyorum
yaşlarımı. Olmuyor.
-Kaç kez söyledim sana! Neden ağlıyorsun? Kocaman kız oldun. Güçlü ol! Ağlama! Kaç
yaşındasın sen? Söyle bakalım!
İçimi çekmekten, konuşamıyorum ki. Konuşabilsem, belki de "sen niye hep üzgünsün o
zaman? Güçlü olup gülsene. " diyeceğim ama yüksek sesinden korkuyorum. Koltuğun ucuna
oturmuş sallıyorum bacaklarımı. Duvardaki saat gibi, ama sağa sola değil, ileri geri, ileri
geri, ileri...gözlerim ayak uçlarımda. Susamadığım için bir elimin bütün parmaklarını açıp
öteki elimden de bir parmak ödünç alarak yanıtlıyorum sorusunu.
-Nasıl da biliyorsun yaşını bak. Aferin büyümüşsün işte. Bir de şu bacaklarını sallamasan!
Demedim mi sana zarif hanımlar böyle oturmaz diye!... Aaaaa! Daha ağlıyor musun sen!
Doğru ağlama odasına! Susmadan da çıkma oradan!
Evet, yaşadığım evde bir ağlama odam var benim. Arada bir gelen konukların odası,
benim "ağlama odam". Oturduğumuz odanın devamıymış eskiden, sonra aradaki kapıyı
kapatıp iki yanına kalın kumaştan perdeler takmışlar. Bu kum rengi perdenin üstünde
kabartma bir resim var. İçeri girmemek için oyalanırken resme bakıyorum: benim
yaşlarımda bir çocuk büyük bir ağacın altında oturmuş, çevresinde kuzular... . Biri, başını
çoban çocuğun dizine dayamış. Gözlerimden akan yaşlar elime, oradan da kuzunun başına
damlıyor. Ben de orada, çobanla kuzuların yanında olmak istiyorum. Ama, susmadığım için
ağlama odama girmeliyim. Perdenin ardındaki kapıyı açıyorum usulca....
Bu odayı, ağlamak için değil, içindekileri seyretmek için girdiğimde daha çok seviyorum.
Önce kanepeye oturuyorum. Sırtımı duvara yasladığımda ayaklarım minderin kenarına
geliyor. Bacaklarımı sallamak istiyorum, bu kez de sırtım boşta. Bir türlü yerleşemiyorum.
Ben de süslere bakarım o zaman. Odada oturma takımları, masalar, camlı bir dolap,bir de
hem masaya hem camlı dolaba benzeyen bir şey var. Baba annem "konsol" diyor buna.
Konsolun üstündekilerle, camlı dolabın içindekiler çok güzel. Ama ellemem yasak. Ben de
ellerimi arkamda kavuşturup öyle bakıyorum. Öyle ince ve güzeller ki hiç istemem
kırılmalarını. Perdeler kapalı, güneş, usulca merhaba diyor bana sıcaklığıyla. Halamı
perdenin ardındaki güneşe benzetiyorum. Orada olduğunu biliyorum ama ulaşamıyorum
sıcaklığına. Anneme sıkıca sarılabilirdim....Yine akıyor yaşlarım.
Ağlama odamda çok sevdiğim, küçük bir heykel var. Uyuyan bir kadın bu. Önce yalnız
yüzü görünüyor. Üzerinde bir örtü var, kıvrımlarını okşuyorum parmak uçlarımla. Örtüyü
tutup kapı gibi, ama yukarı doğru açılan bir kapı gibi açabiliyorum. O zaman soyunuyor.
Ama güzelliği hiç bozulmuyor. Yüzündeki yumuşaklığı çok seviyorum.
Ben, ağlamam bitmeden buradan çıkamam. Ama dedem gelebilir. Bu gün de geliyor yanıma.
O da çok seviyor uyuyan kadını. Elleriyle, gözleriyle okşuyor sık sık. Benim baktığımı
görünce de yakalayıp öpüveriyor. Bıyıkları yanağıma batıp gıdıklıyor beni. Tutamasın diye
kaçıyorum kovalayıp yakalıyor. Yine öpüyor. Keşke bıyıkları bu kadar batmasa. O zaman
kaçmazdım. Ama o da beni yakalamak için kovalamazdı, bu kadar gülemezdik o zaman.
-Çok mu seviyorsun bu uyuyan kadını ?
-Evet dedeciğim. Bu odada en çok onu seviyorum.
-İyi ya. Ben uzak bir yolculuğu çıkınca senin olsun o zaman.
Sevinçle ve coşkuyla soruyorum:
-Ne zaman gidiyorsun dede?
-Bilmem. Daha küçüksün, kıymetini bilemezsin. Sen iyice büyüyene kadar baban bakar
ona. Sonra hep senin olur. Şimdilik sana üç tekerli bir bisiklet alalım da... İlahi çocuk! Sen
çok yaşa emi!...
Nedense çok gülüyor bana. Yakalayıp bıyıklarıyla öpüyor beni yine. Sonra kuruyan
yaşlarımı bir kez daha siliyor. El ele çıkıyoruz odadan.
Artık biraz daha büyüdüm. Geçen hafta doğum günümdü benim. O gün de ağlama odama
gittim ama dedem çabucak çıkarttı beni.
Yakında okula gideceğim. Önlük almaya gideceğiz bu gün. Sevinçle yataktan kalkıyorum.
- Günaydın baba anneee. Deedeee günaaydıın...
Kimse yanıtlamıyor beni. Kızarmış ekmek kokusu da duyulmuyor bu gün. N’oluyor? Dedemin
odasına koşuyorum. Kapı kilitli. Bütün odaları dolaşıyorum. Oturma odası çok kalabalık,
hiç tanımadığım insanlar da var. Babaanneme koşup sarılmak, sığınmak istiyorum. Neden
ağlıyor bu insanlar? Hem neden burada ağlıyorlar? Ağlama odama nasıl sığacak bunca
insan?
- Ne oldu babaanne? Sen hiç ağlamazdın.
-Deden....yolculuk... kesik kesik konuşuyor babaannem, yanakları ıslak. Ama başı dik,
dudakları düz bir çizgi gibi sıkılmış, çenesi yukarıda. Bana hep güçlü ol ipeğim derdi. Güçlü
olmak bu mu?
-Ne zaman dönecek?
-..........
Halama bakıyorum. Ağlaması durmuyor. Hiç susmayacakmış gibi ağlıyor halam. Ona doğru
attığım ilk adımlar ürkek. Uzanıp elini tutuyorum, çekiştirip kaldırıyorum onu. Çabuk
olmalıyız yaşlarım akıyor yanaklarımdan. Çabuk... Çabuk ağlama odasına...
YORUMLAR
Tekrar tekrar okudum.Okudukça hüzünlendim.
Etkisinden kurtulmak mümkün değil.
Öyle içten,öyle derin ki...
Bir de yaşanmış olması ilgiyi katladı
Şimdi hüzünlü bir anı olarak kaldı ağlama odasındaki izler.
Kutluyorum canım...
Günüme düşendi...
Sevgimle hep...
aslı durak
Şanslı günündeyim. Bu sayfaya uğrayıp, çok güzel bir kalem ve mükemmel yazılmış bir öyküye rastladım. Tebrikler.