BİR PORSİYON İLGİ LÜTFEN!
Bir anekdotla başlayalım:
Peyzaj mimarlarından Mevlüt BAYSAL gittiği lokantada bir saat beklemek zorunda kalmış. Nihayet bir garson gelip sormuş:
“Ne isterdiniz?”
Mevlüt BAYSAL kibarca cevap vermiş:
“Bir porsiyon ilgi lütfen!”
Sihirli kelime İLGİ! Hırlının hırsızın, katilin caninin, kapanın kaçanın, balicinin tinercinin, yaramazın afacanın, delinin psikopatın hepsinin ortak paydasında eksik olan şey: “İLGİ…” İlgi eksikliği onları birer canavar haline getirmiş ve toplumun huzuruna da dinamit koymuştur. Başka açıklaması yok bu işin! Öğretmen öğrencisine ilgi göstermez, anne kızına, baba oğluna… Komşu komşusuna, patron işçisine, şoför muavinine… Komutan askerine, üst astına, kral maiyetine… Korucu köylüsüne, üniformalı hemşerisine, zengin ülkesine… Herkes birilerine hava basmak peşinde ömrünü ve sahip olduğunu zayi eder gider. Asıl zayi kaybedilen bir insandır ve o insanın bir tahribatı onlarca insana mal olur. Bu şuna benzer; “BİR AĞAÇTAN BİR MİLYON KİBRİT ÇIKAR, BİR KİBRİT BİR MİLYON AĞACI YAKAR...”
Maddi karşılığı yok bunun, bir anlam da ifade etmeyebilir size… Ama biraz ilgi, biraz gururun okşanması, biraz taltif, biraz baş tacı, biraz sokak ağzı ile ara gazı iyi gelir hani! Cebimizden bir şey de çıkmaz, değil mi? İlgide cimriyiz, sevgide pintiyiz, cömertlikte nekesiz, gülümsemede eli sıkıyız. Ne pis bir toplum olmuşuz da haberimiz yok!
Hoşsohbette akrep var sanki dilimizde! Öyle değil mi?
Oysa gürül gürül çağlamalıyız gönülden, sarmalıyız her bir insanı… Tutmalıyız ellerinden… Kapsama alanı dışında bırakmamalıyız yüreğimizin hiçbir kimseyi. Bu Romandır diye kovmamalıyız insanları, bu Doğuludur diye kırro gözüyle bakmamalıyız hiçbir kimseye… Bu Adanalıdır diye toptan Fellah edip hepsini heba etmemeliyiz. Bu falancadır öğleden sonra kafası çalışmaz dememeliyiz… Bu şudur şu budur diye insanları etiketleyip salmamalıyız ortaya… Ne olursa olsun terslediğimiz, dışladığımız kişiler yine döner yüzünü bizlere… Kendi canavarını yaratan bir toplum sonra kalkıp da neden böyle oldu dememelidir.
Besliyoruz her gün öfkemizi… Nefretimizi suluyoruz her gün… Gübresini eksik etmiyoruz kibrin. Büyüdükçe büyüyor içimizdeki zehirli, dikenli bitki… Oysa sevgiyi tohum alıp, besleyip büyütsek ne olur? İnsan isterse bulunduğu mekânı cennete çevirebilir. İnsan isterse bulunduğu mekânı cehenneme…
Markete giriyorsun, bir makam işareti varsa üzerinde ona göre buyur ediliyorsunuz. Yoksa kimsenin umurunda değilsiniz. Oysa her gelen ister Kıpti olsun, ister Zenci olsun, ister nadan olsun, ister arif olsun… O kapı herkese eşit açık olmalı, o ses herkese aynı hoş geldin demeli, o dudak herkese eşit gülümsemelidir.
Oysa o markete giren herkes saygıyı, ilgiyi ve gülümsemeyi baştan hak ederek giriyor.
Esirgemeyin lütfen bunları! Zararınız yok kârınız ortada!
Bir porsiyon ilginin sizden götürüsü ne?
Bir porsiyon gülümsemenin size ederi kaç?
Bir porsiyon hoş geldinin nefesinize zararı ne kadar?
Eğer üniformalı iseniz kıymeti harbiyeniz ona göre daha fazla olur. İltifatlar havada uçuşur ve her türlü berbat esprilerinize yüzde yüz gülünür. Garantisi vardır, deneyin hele! Normal bir memur hali ile uğrayın:
“Bir memur uğramış diyeler
Kırk gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin” ki vay baboooo! Yunusça söyledik daha ne söyleyelim?
Bir porsiyon sıcak merhabanın o insanda yaratacağı etki, gün boyunca kaç insanı olumlu etkileyecektir, düşündünüz mü hiç?
İnsanların karnı kadar midesi kadar ruhu da açtır. Bu açlığın ilacı güzel sözlerdir, güven verici davranışlardır, gönül okşayıcı hareketlerdir. Eğer bunlar noksan olursa ve hiçbir kimse tarafından da ortaya konmazsa işte o zaman bu açlığın şiddeti ile orantılı olarak toplumda psikopatlar, katiller, caniler, eşkıyalar yaratılır. Sonra da kalkıp “ Bu memleket neden bu hale geldi?” diye bağırırız. Cevabı gayet basit: Sevgisizlik bu canavarları yarattı, ilgisizlik ise bu canavarlığın ekmeğine yağ sürdü.
Bir çocuğun saçını okşamazsanız, bir gencin fikirlerini dinlemezseniz, bir evladın kendi başına hareket etmesini sağlamazsanız, bir delikanlının fiyakasını uluorta bozup onu rencide ederseniz, düşenin elinden tutmazsanız, sövülene bir sövgüde siz yollarsanız, dövülene bir tekmede siz vurursanız, aksanıyla dalga geçerseniz, inancı ile oynarsanız, rengi ile hor görürseniz tabi ki yaşadığınız yeri cinnethaneye çevirirsiniz.
Apoleti bırak göze bak, fani makamı bırak ebedi makama bak, parayı unut kalbe bak, kolayı bırak zora bak… Hepside sahiplenme, adam yerine konma, güvenme ile ilgilidir.
Toplum o kadar kopmuş ki kendi değerlerinden tutabilene aşk olsun; tekeri patlamış kamyon gibi maşallah. İlgisizlik diz boyu… Sevgisizlik boğazımıza kadar sarmış bizi…
En ilgisiz toplumuz desem mübalağa yapmış sayılmam. Kimse kimseye ilgi göstermiyor. Kimse kimseyi umursamıyor. Kimse kimseyi takmıyor amiyane tabirle, hoş görün lütfen. Kimse kimseyi adam yerine koymuyor.
Tabağımızda öfke var, hırs var, yalakalık var, adamsendecilik var, bananecilik var, kin var, haset var, dedikodu var… Yemekteyiz Programı mübarek; ne kadar olumsuzluk varsa hepsi masada… Hasıraltı da edemezsiniz, halının altına da saklayamazsınız her şeyi… Karşımızdaki de kan ve ruhtan ibaret… Et ve kemikten müteşekkil… Ve aynı pederden gelmeyiz; Hazreti Âdem’ den! O zaman neyi esirgiyoruz birbirimizden? Neyi paylaşamıyoruz? Neyin hesabını yapamıyoruz?
Sadece ilgi, biraz da gülümseme, azıcık da iltifat.
Gerisi gelir çorap söküğü gibi…
Deneyin bir, hemen şimdi!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.