Aşk Kan Kaybediyor...
Aşk kan kaybediyor… O da sanki ölümlüymüş gibi zamana yenik düşüyor… Zaman, o eski temiz kalpleri birer birer hapsederken zindanına kilit üstüne kilit vuruluyor… Sonra da unutulup gidiliyor… Aşk terk edilmiş bir hücre de kan kaybediyor…
Saf sözcüğü ne kadar anlamsızlaşıyor tüm bu kir pasın içinde… Hani çocukken kirli araba camlarına temiz parmağımızı feda ederek o teneke parçasının dilinden ‘beni yıka’ yazardık ya sanki umurumuzdaymış gibi onun temizliği, işte şimdi de Aşk kir pas içinde… Tozların içinde unutulmaktan şikâyetçi duruyor… Feda edilebilecek temiz bir parmak kalmadığından belki; Hiç bir parmak cesaret edemiyor ona dokunmaya… Saf sözcüğü ne kadar anlamsızlaşıyor bu kir pas içinde peki ya Saf Aşk? Kaldı mı ki?
İlk kalp çarpıntısının adı Aşk oldu… İyi tamam el ele tutuşuldu nabız arttı… Ufak bir öpücük yürekler bağlandı… Eee sonra elini bıraktın diye Aşk mı bitti? Heyecan bitti kalbin mi durdu… Peki, Aşk’a noldu? O tutkulu Aşk a noldu?
İdam sandalyesi çoktan çekildi Aşk ‘ın, zaman denen ipte asılı Aşk kan kaybediyor… İnancı da kaybediyor insan tüm bu kararmış kalpler arasında, sahte sevgiler, çıkarcı ilişkiler, günü birlik hevesler… Sonra Aşk yok deniliyor… Hayır, ‘Aşk’ var ama ‘Âşık’ yok bunu kimse bilmiyor…
...Tuğçe Kocaoğlu... 24/11/09