MÜSLÜMANIN TESLİMİYETİ

• 28 Ocak 2010 Perşembe 19:41:37

İslam; barış, esenlik ve teslimiyet demektir. Yaşayabilmek ve yüce Allah’a teslimiyet en büyük eksikliğimizdir bizim. Nedense teslim olmaktan korkarız. Hakiki Müslümanın kazanç noktası ikidir. Yaşamak ve şehit olmak. Yaşadı mı; Rabbinin emirlerini yerine getiriyorsun ve ona teslim oluyorsun; şehit olunca da yine ona koşuyorsun. Ebedi olarak onun cennetine, hem de elbisen üzerinden hiç çıkarılmadan koşuyorsun…
Müslümanın şu dünyada en büyük kazancı, şehitlik ve gaziliktir. Ancak günümüzde bu iki değerli terimin, ne denli kaypak zeminlere oturtulmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. Ömrünü Müslümanlara ve İslam’a düşmanlıkla geçiren ve ömrünün tamamını İslam’ı yok edebilmek için harcayan biri için bakıyorsunuz ki, falanca şehit oldu. Falanca gazi oldu. Şehit olmak, ne kadar da kolay oldu. Demokrasi şehidi, apartman şehidi, olimpik şehidi, pavyon şehidi…
Her insan, inandığı hak ya da batıl inanç üzerine ölür. Hak uğruna ölenlerin şehit olabileceğini İslam dini bize bildiriyor. Yüce Allah’ın dinini yüceltmesi, yayması ve onun adaletini sağlaması için çalışıp bu uğurda canını teslim eden biri şehittir. Bununla beraber milletini ve vatanını koruması da kişiye şehitlik mertebesini kazandırır. Şehitlik Kur’an’ı Kerim’in temel terimlerindendir. Kur’an’ı Kerim’in ayetlerini kabul etmeyen, onu alaya alan ve onu çağdışı sayan biri Allah aşkına nasıl şehit olabilir? İslam’ı küçümseyerek onun emirleriyle alay eden ve İslam’ın emirlerini inkâr eden biri, nasıl şehit olabilir?
Nedense gündüzleri düşünürüm, geceleri yazarım. Yazmak kolay gibi gözükür ama zordur. Kardeşlerimizin dertlerini, ıstıraplarını görüp de onlarla paylaşmamak da daha zordur. Müslümanlar, kendilerine kurulan tuzaklara karşı duyarlı olmalıdır. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar, birbirlerine düşman edilmek için çalışmalar yapılmaktadır. Bu düşmanlıklara karşı duyarlı ve uyanık olmak her Müslümanın görevidir.
Müslümanlar imanın altı şartına iman ederler. Bunlar ise; Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, ahiret gününe; kaza ve kader inanmak; hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Müslümanın gayesi, bu dünyada yüce yaratıcının istediği gibi yaşayarak, iki dünyada da mesut olmaya çalışmaktır. Ahirete inanmayanların gayesi ise, sadece bu dünyaya inanmak ve ötesini inkâr etmektir. Bu dünyada kazanç elde edecek ve menfaat getirecek her şeyi, bu yüzden mubah görürler.
Adalet toplumunun fertleri olmak için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Adalet mekanizmasını çalıştırmak, her ferdin kendinde başlar. Adaleti ilkönce kendi nefsinde uygulayacaksın.
İçinizdeki kötülüğü yok edin ve yok edebilmek için çok çalışın, çabalayın. Yüce yaratıcıya sığınarak, ona ibadet eder ve sadece ondan yardım dilerseniz, kalbinizdeki kötülüklerin buz gibi eridiğine şahit olursunuz. Bunu bir kere deneyin ve denemekten kaçınmayın. Cesur adam bildiklerini anlatmaktan ve yaşamaktan korkmayandır. Unutmayın, cesaretten her insanda bir parça bulunur.
Siz, bal verebilecek çiçek seviyesine geldiniz mi, bütün arılar sizi bulacaktır. Hatta en zorlu haşereler bile gelip sizin faziletinizden ve adaletinizden faydalanmaya çalışacaktır. Unutmayın, zalimin zulmüne engel olmak da, ona bir yardımdır.
Hz. Muhammed (sav) insanlık için bir örnektir. Onun Allah’ın dinini yaşamak için ne denli zorluklarla karşılaşarak çaba sarf ettiğini biliyorsunuz. Müşriklerin ona yapmış olduğu baskıyı, işkenceyi bilmeyen yoktur. O, bütün bunlara karşı sabretti ve sahabesine sabretmesini öğretti. Peygamberimiz ve sahabe; aç, susuz kaldılar ama Mekkeli müşriklere boyun eğmediler. Yüce Allah’ın inanlara yardım edeceğine inanıyorlardı. Yüce yaratıcı da peygamberine ve ona inananlara daima yardım etmiştir. Yeter ki Müslümanlar amellerinde samimi olsunlar. Bizim için; zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık bu dünyada sabrımızı ölçmek için bir imtihandır.
İşte kendinizi, bünyenizde adaletin temsilcisi görmek istiyorsanız, nefsinizin ve şeytanın ve şeytan yüzlü insanların şerrinden koruyun. Son nefesinizi Müslüman olarak verin.
19.07.1997
İstanbul