- 1101 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
293 - EL MUİZ
Onur BİLGE
Bursa, evliya yatağı... Her yerinde mübarek bir zat yatmakta... Allah’ın izzet ve ikramıyla güzelleşen bir şehir... Sadece doğusundan batısına kadar değil, kasabasından köyüne kadar ulu zatlarla bezenmiş. Her yerde bir türbe, her yerde bir imza... Onlara izzet ve şeref verilmiş ama onlar bunu nefislerine mal ederek kibirlenmemişler, Allah’tan geldiğini bilmişler, o nedenle de Allah’ın desteğini arkalarına alarak başarıdan başarıya koşmuşlar.
Nemrut ve Firavun gibi kişiler, başarılarını kendilerinden bilerek büyüklendikleri için zelil olmuşlar, helak edilmişler. Azan kavimlerin yaşamakta oldukları beldeler de yerle bir edilmiş.
Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yaratmış. Diğer yaratıklardan üstün kılarak şereflendirmiş. Yeryüzündeki her şeyi, kullanımına sunmuş. Hakkıyla kulluk edenleri aziz, isyan eden ve büyüklenenleri zelil etmiş. Yahudilerden, cumartesi gününü saymayanlara: “Zelil maymunlar olun!” demiş.
Sadist hükümdarlar zelil, iyi ve adil olanlar da aziz edilmiş. Tarihimize baktığımızda, aziz edilen padişahları, cengâverleri, ulema ve evliyaları görüyoruz. Onlar, ne olurlarsa olsunlar, kul olduklarını asla unutmamışlar, her yerde kulluk görevlerini yerine getirmeye devam etmişler. Savaş meydanlarında dahi namazlarını bırakmamışlar, o şekilde başarıya ulaşmışlar.
Aziz olmak için ille de büyük bir zat olmak gerekmez. Sıradan bir mümin, kulluk makamı olan makamların en yücesine çıkarak, azizler arasına girebilir. Allah’ın bu dünyada şereflendirdiği kişiler, o dünyada da aziz olacaklar, zelil kılınarak helak edilenler, orada da aşağılık olacak ve cehennem azabıyla cezalandırılacaklar.
Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor: "De ki: "Ey mülkün sahibi Allah’ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin."
İslamiyet’e çok değer verildiği dönemlerde Allah, Müslümanları daima muzaffer kılmış ve şereflendirmiş. Osmanlı Devleti’ni de şereflendirmiş, üç kıtaya yaymış, topraklarında güneş batmayan bir ülke haline getirmiş.
Muiz ve zıt anlamlısı olan Muzil, Kur’an’da isim halinde değil, fiil olarak geçer. Yeryüzünde, bu zamana kadar, Allah’ın yükselttikleri aziz, alçalttıkları zelil olmuş; ahrette de öyle olacak. Allah, Muiz ismi gereği, sevdiklerini destekler, itaat ve ibadet edenleri düşmanlarına üstün getirir, aziz kılar. Allah’a itaat etmek, en büyük izzettir.
Allah, kanaatkâr, samimi ve ihlâslı olan, nefsinin arzu ve isteklerini terk eden kulunu aziz kılar, ona mülk verir. Yani, kalbinden perdeyi kaldırır, Cemalini müşahede ettirir, kimseye muhtaç etmez, nimetine gark eder, kuvvet ve teyit verir, onu nefsine ezdirmez.
Bir Müslüman, ihlâsla günde yüz on yedi defa ’Ya Muiz’ okumaya devam ederse, izzet ve şeref sahibi olur, kötülüklerden korunur, iki cihanda da aziz olurmuş. İzzetin nuru, zalimlerin gözlerini kör edermiş.
Evde olduğum zamanlarda, özellikle akşamları kitap okuyorum. Bu toprakları bize kimlerin miras bıraktıklarını, onların nasıl kişiler olduklarını öğrenmeye çalışıyorum. Okuduğum sürece o çağa gidiyor, doğum tarihlerini okuduğum kişilerin annelerinin sancı çekişlerini görüyor, nasıl bir zat dünyaya getirdiklerinin bilincinde olup olmadıklarını düşünüyorum. Ebenin sarıp sarmalayarak kucaklarına verdikleri o minicik, ipek ciltli, pembe yanaklı bebeklerin, nasıl büyüdüklerini hayal ediyorum. Hangi âlimlerin dersleriyle eğitildiklerini tahayyül ediyor, talim yaptıkları yerlerdeki hallerini seyrediyorum. Sık ağaçlı gümrah ormanlarda avlanışlarını, ok atışlarını, kılıç kuşanışlarını gözümün önüne getiriyorum. Dualarla Tekbirlerle yapılan düğünlerini, evlat sahibi olduklarındaki kıvançlarını, müjde verenlere armağanlar dağıtışlarını aklıma getiriyor, böyle zamanlarda hangi duygular içinde olacaklarını kestirmeye çalışıyor, neler hissettiklerini düşünüp, aynı duygulara iştirak etmeye gayret ediyorum. Arkalarında büyük bir toz bulutu bırakarak, savaş alanlarına doğru, tozu dumana katarak uçan atlarla, ‘Allahuekber!..’ diye haykırarak gidişlerini, nal seslerini, at kişnemelerini işitiyor, ‘Allah Alah!..’ nidalarıyla düşmana saldırışlarını seyrediyor, savaş meydanlarındaki kılıç kalkan seslerini duyuyorum. Saldıranların naraları geliyor kulağıma, yaralananların feryadı... Sonra bu mübarek toprakları kırmızıya boyayan, düşman kanıyla kirlenen yerleri yıkayan, arıtan; sessiz sedasız akan, sızan gazi ve şehit kanını görüyorum. O kanı ve o kanla kutsallaştıkça kutsallaşan, azizleştikçe azizleşen Vatanı...
Diyorum ki kendime: “Semiray! Atanı, Vatanı, bu Vatan uğruna akan kanı ve bu topraklar için bu topraklarda yatanı iyi tanı!..” Onun için okuyorum. Onun için yazıyorum. Onların en az benim bildiğim kadar bilinmesi için notlar alıyorum. Onlar ki çalışmış çabalamış, izzet ve şeref sahibi kılınmışlar, onlar ki cihana nam salmış, sadece Müslümanlarca değil, düşmanları tarafından bile asırlarca övgüyle anılmışlar!
Allah’ın Muiz ismiyle tecelli ettiği, yani izzet ve ikram ettiği kişilerden birisi de Bursa’yı alma şerefi kendisine bahşedilen, Osman Gazi’yle Şeyh Edebali’nin kızı Mal Sultan’ın oğlu olan Orhan Gazidir. 1281 yılında doğmuş. Beş erkek, bir kız çocuğu olmuş. Çocukları; Süleyman Paşa, Birinci Murad, İbrahim, Halil, Kasım ve Fatma Hatun’dur. 1326 yılında tahta geçer geçmez, Orhaneli Kalesi alınınca, Bizans’ın yardımından umudunu kesen Bursa tekfurundan şehri teslim almış.
Babası Osman Gazi, Bursa’nın alınmasından hemen önce ölmüş, vasiyeti üzerine Bursa’ya gömülmüş. Osmanlı Devletini o kurmuş ama Orhan Gazi teşkilatlandırarak devletleştirmiş. Uzun boylu, sarı saçlı, sarı sakallı, mavi gözlü; halkına ve mazluma karşı yumuşak huylu, merhametli ve adaletli; düşmana karşı hiddetli ve şecaatliymiş. Fakir babasıymış. Çok dindarmış. İlme çok değer verir, ulemaya hürmet edermiş. Halkıyla iç içeymiş. Sakin, acelesiz ve dikkatliymiş. İyice düşünerek sağlıklı karar verirmiş. Hıristiyanlara iyi muamele edişiyle dillere destan olmuş. İslamiyet’i onlara sevdirmesi, fethi kolaylaştırmış.
On beş yaşındayken savaşlara katılmaya başlamış, ömrü boyunca savaşmış. Babasından teslim aldığı on altı bin dönümlük toprağı altıya katlamış, doksan beş bin dönüme çıkarmış. Devletin teşkilatlandırılması görevini, Alâeddin Paşa ile Şeyh Edebali’nin bacanağı Çandarlı Kara Halil Paşa’ya vermiş. Bu kişiler; para, kıyafet ve ordu konusunda çalışmalarını sürdürmüşler.
Büyük oğlu Süleyman Paşa, Orhan Bey’den önce ölmüş. İkinci oğlu Murad Hüdavendigâr’ı başkumandanlıkla görevlendirmiş. Orhan Gazi tarafından, İznik’te yaptırılan ve 1334 yılında kullanıma açılan Hacı Özbek Camisi, Osmanlıların ilk camisidir. ‘Sultan’ lâkabı, ilk defa onun zamanında kullanılmaya başlanmış, ilk Osmanlı parası, onun zamanında basılmış. Avrupa’ya ilk defa onun zamanında geçilmiş. Bursa Medresesi’ni de o yaptırmıştır. İstanbul’un Anadolu yakasının tamamı onun tarafından alınmış.
Saltanatı otuz üç yıl sürmüş, 1359 senesinde vefat etmiş.
Tophane Parkı’nın girişinde, sağda, Osman Gazi Türbesi’nin karşısındaki türbede yatmaktadır. Bizans döneminde yapılan Saint Elie Kilisesi’nin kalıntısı üstüne yapılmıştır. Mozaik kalıntıları döşemede görülmektedir. Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri aynı çatı altındayken, 1855 yılında depremden yıkılmış, 1863’de Sultan Abdulaziz tarafından yeniden inşa edilmiştir. Dört köşeli, duvarları sade ve beyaza boyalı olan türbesinin, dört mermer sütun üzerine oturtulmuş, geniş ve kurşunla kaplanmış bir kubbesi vardır. On pencere ile aydınlatılmıştır. Tavanında, onar kandilli bir avize asılıdır. Türbede; ortada Orhan Gazi’nin, pirinç parmaklıklarla çevrili sandukası, onun kuzeyinde Cem Sultan’ın oğlu Abdullah’ın, kapı tarafında İkinci Bayezid’in oğlu Korkut’un, yanında Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun’un ve oğlu Kasım Çelebi’yle ile Yıldırım’ın oğlu Musa Çelebi’nin kabirleri olmak üzere yirmi iki mezar bulunmaktadır.
Hâce Muhammed Bâbâ Semâsi Hazretleri, Şeyh Edebalı, Hacı Bektaş-ı Veli de bu devirde yaşamış ve vefat etmişlerdir.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ -293
YORUMLAR
Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yaratmış. Diğer yaratıklardan üstün kılarak şereflendirmiş. Yeryüzündeki her şeyi, kullanımına sunmuş. Hakkıyla kulluk edenleri aziz, isyan eden ve büyüklenenleri zelil etmiş.
evet yine cok güzeldi cok faydali yazilar bunlar.
emegine yüregine saglik sevgili onur bilge.
sonsuz sevgimle
Bir hafta aradan sonra tekrar izleme imkanı buldum.
Sizi çok çok kutlarım.
Düz yazı ile bildiğimiz ve bilmediğimiz güzellikleri sanatlı yazı ile tekrar hizmetimize sunuyorsunuz.
Allah sizden ve halis kalp taşıyanlardan hatta hattta günahkar bile olsa Bütün Ümmet-i Muhammed'den razı olsun.
Saygı ve selamlar.
10 Numara.