Saklambaç...
Kapattık gözleri hep, sanki saklambaç oyunuydu hayat...sıkıca yumduk gözlerimizi yetmedi ellerimizle kapattık ağaçlara yaslandık...saydığımız yıllarımız değildi sanki bu kadar kolayca dökülen dilimizden...1.2..3...Ne kadar çabuk geçsin isterdik sayarken zaman... Bir an önce bulabilmek...ararken sayarken geçirdiğin zaman değil bulabilmekti önemli olan...Yakalanmadan yakalamak...Ebeydin sen zaten baştan kaybetmiştin...Saklananlar’ı vardı birde oyunun...dilediğince gitmek istediği yere saklanan, çok basit bazen karmaşık çok...durup beklemek fırsatını bulduğunda koşmak.. koşmakta önemliydi çok saklanmaktan çok...
sen kapattın gözleri görmemek için kimseyi, onlar koştu...sen durup saydın yılları, onlar durmadı hiç kaçtı...sen bitirdiğinde artık geçip giden yılları saymayı, onlar da saklanmıştı...açtın şimdi gözleri; öyle sıkıca yummuşsun ki sanki görücekmişssin gibi önüne koyduğun tüm engellere rağmen çevreyi, karanlığa alışan gözlerin ışığı görünce biraz kamaştı...yakalamaya çalıştın bu kez hayatı...her an yakalayamama korkusu,bulamama korkusu içindeyken sen, birilerinin senden önce çıkması koşması ve sobelemesi hayatı....Senin kızgın, üzgün daha çok, en çokta küskün halin onun yüzündeki tebessümde...Sonraları tecrübe ettiğin korkunun aslında güvensizlikle eş olduğu zamanlarda, sayılarının arkasına bir de tekerleme ekledin... bu bir kalkandı sanki hayata karşı kullandığın..Gardındı takındığın...’Önüm arkam sağım solum sobe saklanmayan ebe...’ Zor’un çekiciliği belki bundandır, ağacımızın dibindekini göremememiz bundandır...Hiç izin vermedik ki...
Saklanmayan ebe cesaretin kutsaldır...
...Tuğçe Kocaoğlu... 06/12/09 04:15