- 11216 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ARKADAŞ VE ARKADAŞLIK
KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA
ARKADAŞ VE ARKADAŞLIK
Adam şehre gelişlerinde çok erken yola çıkıyor. Çarşıya geldiğinde de; bir kahvehaneye varıp, kahveci ile uzun uzun sohbet ediyordu.
Kahveye müşteriler gelince de; "İşine mani olmamalıyım arkadaşım, bana müsaade." Diyor, oradan ayrılıyordu.
Akşam köye döneceğinde yine o kahvehaneye uğruyor, müşterisi az ise; bir iki sohbet edip, vedalaşıyordu.
Şehirde olsun, köyde olsun; fazla kimse ile böyle bir samimiyeti yoktu.
Arada oğlunu da yanında götürdüğünden oğlu da babasının bu arkadaşını ve aralarındaki samimiyeti biliyordu.
Bir gün babasına; "Baba bu kahveci ile o kadar can arkadaşsın ki; nedir bunun sırrı, bana da söyler misin? İleride arkadaş seçerken nelere dikkat etmeliyim? Bunu bana öğretirsen, hayatın yokuşları beni fazla yormayacaktır?" Diye sorunca...
Babası oğlum hele şu semiz koyunu al bana getir; diye en semiz olan koyunu getirtir. Her yanı yüksek duvarlarla çevrili olan evin avlusunda; usulüne uygun şekilde koyunu keser ve etlerini ayırdıktan sonra, sakatatları çuvala doldurup, çuvalı da birkaç çuval içine daha koyar çuvalın ağzını sıkıca bağlar. Sağı solu güzel temizler, düzenledikten sonra; oğluna "Oğlum kavurmalık zamanı gelmişti. Onun için koyunu kestik. Etlerini ayırdık. Kalan parçaları da birkaç çuvala iç içe koyduk. Şimdi senden bir isteğim var; hemen çarşıya gideceksin. Kahveci amcana varacaksın, diyeceksin ki; babam seni acele olarak köye, evimize çağırıyor. Bir müşkülü varmış, ne olduğunu bana söylemedi, sadece seni acele olarak çağırmamı söyledi." Diyeceksin.
Buyruğu alan delikanlı;
Hemen yola çıkar ve şehre gelip doğruca kahvehaneye gider, kahveciyi bulur ve; "Amca babam çok acele olarak seni çağırdı, bir müşkülü varmış, ne olduğunu bana söylemdi, seni acele olarak çağırmamı söyledi." Der.
Kahveci çırağa seslenerek; "Evladım benim önemli işim çıktı, ne zaman geleceğim belli olmaz. Buralar önce Allah’a, sonra sana emanet, kalın sağlıcakla." Diyerek, ceketini alıp kahvehaneden ayrılır.
Handan at arabasını alır, hızla arkadaşının evine gelir.
Arkadaşına; "Mahdunuzla haber yollamışın. Hemen geldim, nedir problem, sana nasıl yardımcı olabilirim?". Diye sorar.
Arkadaşı;
"Ey arkadaşım elimden bir kaza çıktı, şeytana uydum, ben birini katlettim. İşte parçaları da bu çuvalda, biçareyim." Diye cevap verir.
Kahveci;
"Dert etme arkadaş, kazma kürek var mı?."
Arkadaşı; "Var arkadaş."
Kahveci kazmayı alır avlunun yanındaki küçük bahçeyi kazmaya başlar, çukur açar. Çuvalı alıp o çukura koyar ve üstünü kapatır. Sonra küçük bahçenin tamamını kazar ve tırmıkla düzeltip maydanoz eker. Arkadaşına döner; "Bana müsaade var mı arkadaş." Diye seslenir.
Arkadaşı; "Yok arkadaş sağ olasın." Der.
Kahveci kahvesine geri döner gider.
...
Aradan bir kaç ay geçer, Köylü adam oğluna;
"Bak bugün seninle ne yapacağız. Sen dediklerimi yap." Der.
Birlikte erkenden şehre giderler. Kahveci ile yine o her zamanki koyu sohbetini yapar. Oğlu dikkatle ve merakla babasını izlemektedir.
Öğlen sonunda kahveye giderler. halbuki; hiç adeti değildir. Müşteri var iken pek gittiği görülmeyen kahveye, müşterinin en kalabalık olduğu anda gitmiştir.
O ana kadar omzunda taşıdığı heybenin içinde bulunan taşları oğluyla birlikte kahvenin camlarına atmaya başlarlar. Kahvenin kırılmayan camı kalmamıştır. Kahvedeki bütün müşteriler sağa sola kaçışırlar.
O ana kadar kahvenin bir köşesinde sessiz sedasız arkadaşının yaptıklarını izleyen kahveci;
"Arkadaş; değil ki kahvenin camlarını kırmak, bu kahveyi yaksan, benim etimi paramparça etsen o maydanoz bahçesine bir daha kazma vurulmaz, onun için kendini fazla yorma." Der.
Köylü adam, oğlu ve arkadaşı kırılan sandalyelerden bir kaçını toparlar otururlar.
Köylü oğluna dönerek;
-Arkadaş nedir? diye sordun ben de sana bu arkadaşlığın sırrını gösterdim. Yoksa benim can arkadaşım benim can yakmayacağımı bilmem mi? Ben kim birini katletmek kim? Oraya gömülü çuvalın içinde ne olduğunu bile bilmeden bize de kazma aldırmadan bütün bahçeyi düzenleyen arkadaşımın benim için niye "Can." Olduğunu anladın mı evladım...
BİR DE ZAMANA BAKALIM;
ÜÇ SIR 100 KURUŞ SALI PAZARINA DÜŞMÜŞ....
SIR TAŞIMAYI BİLMEYEN ŞER TAŞIR… DİYE DÜŞÜNCEREK…
SIR BİLEN VE TAŞIYAN...
EMANET ALIP ALDIĞI GİBİ SAHİBİNE TESLİM ETMEYİ BİLEN...
YOLA GİTTİĞİ ARKADAŞINI YOLUN YARISINDA BIRAKMAYAN...
TİCARET YAPTIĞINDA DÜZGÜN DAVRANAN...
İNSAN OLMUŞ DEMEKTİR...
BUNUN DIŞINDA OLAN;..
İNSAN OLMAYI BİLE BECEREMİŞTİR....
İNSAN OLMAYI BİLE BECEREMEYENLERİN ARKLADAŞLIKLARINDAN DA KAOS VE KEŞMEKEŞLİK, ŞER VE ŞİRRETTEN BAŞKA BİR SONUÇ ALINMAZ...
İNSAN OLMAK İÇİN; DÖRT AŞAMANIN BİRİNİ SİZLERE ARZ ETTİM....
SAYGILARIMLA
…………..
Müşkül= Zor durum.
Mahdum= Evlat.
YORUMLAR
MERHABA KADİR BEY,YAZINIZI ÇOCUKLARIMADA OKUDUM,ARKADAŞLIĞIN NEOLDUĞUNU,GÜVENİN VE SIRRIN NE DENLİ ÖNEMLİ OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA KAVRASINLAR İSTEDİM,TEŞEKKÜRLER,YÜREĞİNİZE SAĞLIK...BENDE ARAPKİ DE BÜYÜDÜM,DEVRİM İLK OKULUNDA OKUDUM.YAZIŞMAK DİLEĞİMLE.
lebiderya
Arapgirliyim.
Teşekkür ediyorum...
Fethiyedeki Malatyalılar Eğitim Kültür Yardımlaşma Derneği
Basın Sözcülüğü ile
Fethiye Şehit Aileleri Basın Danışnamlığı yapmakta
Günlük makalae yazmaktayım
Yakında Allah izin verirse kıtabım cıkıyor
Allah afıyetler versın
Saygılar sunuyorum...