Işıl AKSOY: 'İnsan, insan olarak her şeyi kendi içinde bitirmeli ve başlatabilmeli.' ...Söyleyişi
--- Hayata daima ışıl ışıl k-atılan ve edebiyatta pırıl pırıl duran bir yürektir Işıl AKSOY... meselci
.................................................
meselci: Işıl AKSOY kimdir, kendisini birçok yönüyle ve de özelliğiyle tanıyabilir miyiz?
Işıl AKSOY:
--- İnsan olmaya çalışan bir insan.
Bir ademoğlu/ademkızıdır.
20.11.1965 yılında bir hastanenin bahçesinde, bir otomobilin içinde dünyaya gelmişim.
Beş kardeşin ortancası olsam da, çok özel bir ‘’baba kızı’’ydım.
Babam ‘’gelsin benim kaküllü kızım şiirini’’okusun dediğinde ben daha 7-8 yaşlarındaydım.
Ve bundan öyle övünürdüm ki, büyük büyük adamların beni dinlemeleri, alkışlamaları ve övgü dolu sözlerle onore etmeleri karşısında;
kendimi hep önemli bir insan gibi hissetmişimdir.
Velhasıl her çocuk gibi çocuktum.
Ve ben birçok çocuğun aksine mutlu ve sağlıklı bir çocukluk dönemi geçirdim.
Bunun o yıllarda farkında değildim elbette.
Ama aklım erdikçe, yaşadığım çevrede; ufkumun görüş alanı içinde olup biten çarpıklıkların, çelişkilerin farkına vardıkça daha da iyi anladım bunu.
Yirmi iki yılı aşkın devlet memurluğundan sonra şu an çiçeği burnunda bir emekliyim.
Ve hayata yeniden gözlerimi açmış kadar heyecanlı, bir o kadar meraklıyım.
İçimde bitmek bilmez öğrenme, çalışma ve üretme isteği var.
Hep koşturmacalar içinde zamanı zamansız yaşadım.
Hem anne olmak, hem hayatla mücadele etmek, hem de kadın/insan olarak bu acımasız çarkın içinde duru insan hallerimde kalabilmek için savaşmak; yıllık herkes gibi bana da çok şey kazandırdı.
Yaşadığım her olumsuzlamadan kendi insan kişiliğime olumlu bir şeyler kattım.
Ve şuna inandım:
İnsan,
insan olarak her şeyi kendi içinde bitirmeli ve başlatabilmeli.
Bu güç herkeste var.
Bütün mesele onun farkına varabilmekte.
meselci: Şu sıralar ruhunuzu ne gibi aktivitelerle besliyorsunuz Sevgili AKSOY?
Işıl AKSOY:
--- Şu sıralar demlenmedeyim.
Yeni işlerin ve yeni bir hayatın arifesinde...
Ve tüm bunları yaparken ruhumu besleyen tek şey özgürlüğü dışta değil, içte buluyor olmam.
Bu beni;
mutlu,
umutlu,
güçlü kılıyor.
meselci: Şiir’e gelelim. Edebiyatın bu şahane dalıyla nasıl arkadaş oldunuz? Neden şiirde nefes almak istiyorsunuz? Şiir’in yüreğinizdeki tanım(lar)ı ne-ler?
Işıl AKSOY:
--- Aslında şiir konusunda hiçbir iddiam yok.
Ben okumayı öğrendiğimden bu güne hep yazıyorum.
Okuduklarımı, yaşadıklarımı, Dünyada olup bitenleri sorgulamak adına yazıyorum.
Yazarken ciğerlerime oksijen dolduğunu, nefes aldığımı hissediyorum.
Kısaca yazmak bende yaşamakla eşdeğerdir.
Sanırım insanlarla düz bir iletişim içine girmekte en başından beri zorlandım.
Nedense insanların beni anlayamayacağı kanaatim bunda ağır bastı.
Konuşmaktan ziyade yazmak beni başlangıçta rahatlatıyordu bu manada.
Sonra zamanla insanlara söyleyecek sözlerimin olduğunun farkına vardım.
Hani okuyanın düşüncesini değiştirmek babında değil bu.
Bir farkındalık oluşturmak, insan bilincinin kanallarını açık tutarak yeni soru işaretleri oluşturmak, düşünce ufuklarına yeni bir pencere açmak anlamında...
Zamanla kısa yazılarıma şiir dedi okuyanlar.
Çok daha uzun yıllar ve belki de hiçbir zaman ben onları şiir olarak adlandıramayacağım.
meselci: Şii yazmadan önce, ne tür kaynaklardan beslendiğiniz ve ne vakit artık ben de şiir kaleme almalıyım dediniz kendinize?
Işıl AKSOY:
--- Yazarken beslendiğim tek kaynak yaşadıklarımdan vukuu bulan duyumsamalarımdır.
Hani bir anda çıkar ağzından sözcükler.
Bazıları üzerinde çalışırım sonrasında estetiksel bir biçim kazandırmak adına.
ama yazdıklarımın ruhu, teması, içindeki mesajı o an içime dolanların dışa yansıyan halleridir.
Bu nedenle ne yazarsam yazayım, kendimden yola çıkarak yazarım.
Yazmak yaşamak demiştim ya,
Yaşıyorsak yaşama bir borcumuz olmalı.
Kendimize, insana, doğaya, içinde yaşadığımız topluma, yüzyıllar sonrası geleceğe ve bir sorumluluğumuz olmalı, insan olmanın o ulaşılmaz keyifli erdemine.
meselci: Edebiyat nasıl bir sığınaktır yaşamınızda? Edebiyat dışından ne tür aktivitelere katılıyorsunuz?
Işıl AKSOY:
--- Yazım dünyası benim nefes alma alanıdır.
Orası bazen günlük-güneşlik bir cennet olur.
Bazen de kan kusar cehennem olur.
Ama her halükarda en çıplak hallerimle dolaştığım tek yerdir.
Yansam da yakılsam da, şu sıralar çok cici bir uğraşım var.
Çok da anlamlı.
Ekmek ağaçları yapıyorum balkonuma.
Ve bu söyleyişiyi okuyacak olan herkese sesleniyorum:
‘’Her yer karlar altında
Her yer çok soğuk
Siz de balkonunuza
bahçenize
yada en yakın bir parka bu ağaçlardan yapabilirsiniz
Kediler köpekler kadar
aç kalmasın kuşlar da.’’
meselci: Şiir’de ne gibi bir noktaya gelirseniz, rahatlayacak ve mutlu olacaksınız? Şiir’siz geçen günleriniz oluyor mu?
Işıl AKSOY:
--- Biraz ben’ci bakıyorum buna.
Biraz megaloman.
En çok da insanca .
En kalender hallerimle...
Hani bir gün desin ki insanlar
‘’Işıl sen bizden birisin
Bizi yazıyorsun
Kendinde özdeşleştirdiğin
Hepimizin içindeki insanı’’
Bu beni durdurmayacak, tam tersine kırbaçlayacak.
‘’Olmanın sonu yoktur insanda
Bilirken
‘oldum’ dediğimiz noktada
Yürüyeceğimizi
Geri geri.’’
meselci: Etkisinde kaldığınız üç yazar ve/veya şair ismi alsam nedenleriyle?
Işıl AKSOY:
--- Buna etkisinde kalmak değil de usta olarak kabul ettiğim
Bir çok yazar/şair var yazım dünyasında.
Korkmadan,
Güdümsüz,
Hesapsız,
Eklentisiz,
Beklentisiz insana yazan
İnsana insanın her türlü hallerini anlatan yazarlar ve şairler...
Bu bağlamda isim vermek anlamını kaybediyor bende.
Okuyan ve düşünen herkes bilir ki
Kişiliğiyle
Kendini etiketlediği misyonuyla
Ürettikleri çelişmeyen
Birbirini olumsuzlamayan bir avuç insandır bunlar.
Onlar tartışmasız
Yanmış yakılmış taşlanıp dokuz köyden kovulmuşlardır yaşamlarında
Ama işte takdir ettiğim bu insanları okumak anlamak
Ve onların insan kişiliğiyle özdeşleşip aynada kendime bakmak tüm çıplaklığımla
Ve bu çıplaklığımı
İnsana/okuyana yansıtabilmek
Beni ben yapan en büyük etkendir.
meselci: Dünya’da nice ölümler, kıyımlar, felaketler oluyor her gün, her an. Tüm bunların sebeplerine indiğimizde insan’ı görüyoruz daim. Biz insanlar ne zaman, ne yapsak, nasıl hareket etsek; kandan, zulümden, haksızlıktan uzak bir duyarlılıkta ve insanca, bize yakışan şekilde ömürlerimizi tüketeceğiz?
Işıl AKSOY:
--- Sanıyorum bugünden yarına olacak iş değil bu.
Öncelikle bizi diğer canlılardan ayıran temel özelliklerin farkına varmak gerekiyor insan olarak.
Nedir bunlar:
Düşünmek
Sevmek
Üretmek
Sevgi temelli düşünmek
Severek üretmek
Hani günümüzde vahşetin altın çağını yaşayan insan bunu nasıl başaracak
Ben de bilmiyorum.
Dünya yüzünde tek canlıdır ki insan
Üç kuruşa
Canı candan edebiliyor
Benim vahşetim seninkinden daha haklı diyebiliyor pişkince.
meselci: Bu soruyu, kadın olduğunuz için soruyorum size:)) Sizce Türkiye’de kadınlar-ımız hakkettiği yerlerdeler mi? Kadınlara dair görüşlerinizi alabilir miyiz?
Işıl AKSOY:
--- Sınıflar üstü bir konumdan yola çıkan kadınlar sorunu,
Günümüzde ağırlıklı olarak sınıfsal ya da toplumsal özgürlük kavgası içinde
kendi cinsiyet eşitliğini ve özgürlüğünü kazanma mücadelesi vermektedir.
Evrensel anlamda dünyada gelinen noktadır bu.
Fakat kadın sorununun
coğrafyalara
değişik inanç ve kültürlere
milliyetlere göre değişiklikler arz etmesi göz ardı edilemeyecek önemli bir boyutudur
İnsana yaklaşım babında ve insanı insan yapan değerlerin bilinçli olarak yok edilmeye çalışıldığı,
yeni yeni gelişmekte olan erkek egemen toplumlarda kadın alınıp satılabilen bir meta olarak görülmektedir.
Bizim tarihimizde ve toplumumuzda ise kadın sorunu ağırlıklı olarak seksist bir tematize temelinde algılanıp
Genel bir anlam ifade eden ’namus’ kavramı içine hapsedilerek
Cinselliğin belirleyiciliğinin cinsiyetçi hizmetine sunulmaktadır.
Kadın eşittir yatak ilişkisidir manasında algılanmaktadır bu çoğunlukla.
Bu nedenle,
kadının cinselliği de direkt namus kavramıyla özdeşleştirilmiştir.
Çünkü özgür seçimlerinde toplumsal olarak kabul görmeyen davranışlar içinde olması
kadına yöneltilen namus kavramının cinsiyet ayrımcılığıyla anlamlaştırılan ağırlığıdır.
Üstelik
Yalan,
Rüşvet,
Cinayet,
Tecavüz,
Yolsuzluk vs. gibi toplumu çöküşe sürükleyen her türlü ahlaki kirliliğin toplumsal boyutu atlanarak
Merkez aile yapısının
altı yüz yıllık hilafet inanç ve öğretisinin devamı olarak günümüzde hala hüküm sürüyor olması;
Çekirdek aile oluşumlarının yaygınlaşmasını ne kadar engelleyemiyor olsa da
hala belirleyici olma özelliğini korumaktadır.
Hiyerarşinin ailede başladığı ve kuşaktan kuşağa bu hiyerarşinin devredilip devralındığı bir ortamda
kadının günümüz ’çağdaş batı’ seviyesinde bir emansipasyona kavuşması mümkün olamamaktadır.
Yani pederşahiliğin (patriarchiat) ailede salt hukuksal eşit haklar verilmesi ya da alınması değil
Toplumun tüm bireylerinin bu eşitlikçiliği aldıkları eğitim ve öğretim neticesinde bilince çıkarıp günlük yaşamda düşünceleri ile davranışları ile onayladıkları
Ve normal kabul ettikleri bir gönüllülük durumudur.
Aile
devletin ya da mutlakıyetçi yönetimlerin
cinsiyetçi düşünce ve yaklaşımlarını
politikalarını
gönüllü öğreticiliğini
devam ettiriciliğini üstlenmiş bir devlet kurumu gibi işlemektedir.
Dolayısıyla oğlu zamparalık yapan baba
kasıla kasıla
göğsünü gere gere
oğlunun zamparalığı ile övünürken
aynı davranışı kızı için sergileyememekte
çünkü orda ’namus’ devreye girmektedir.
Ve devletin (eskiden padişahın) kestiği parmak acımaz’a alışmışlık sonucu
babanın ya da erkek kardeşin zulmüne de baş eğmeyi beraberinde getirmektedir.
İşin tuhaf tarafı bu konuda yer yer kadınların erkeklerden daha erkekçi davranmaları
Erkek çocuğu olmadığı için mutsuz olan
Erkek çocuk doğurduğunda ise mutlu olabilen o kadar çok kadın var ki
Ve ne acıdır ki
erkek çocuk doğuramamayı kendilerinin bir eksikliği olarak görmektedirler.
Tüm bu davranışların elbette sosyolojik açıklamaları vardır.
Şu an gelinen bu noktada
Henüz ilköğretim çağındaki kız çocuklarının ve lisede okuyan genç kızların
erkekler gibi küfür etmelerinin yaygınlaştığı dikkat çekici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Erkek gibi olmak
erkek gibi davranmak
erkek gibi adam olmak
gibi kavramlar o kadar yoğun kullanılmaktadır ki
evinde ailesinde her gün bu benzeştirmeleri doğru olarak kabul eden ev büyüklerinden dinledikçe
bu günün genç kızlarının yarının kadınları olarak öğrenip etkilenmemeleri mümkün değildir.
Ve artık kadınlar da kadın olmaya çalışmaktan ziyade erkek olmaya çalışmaktadır.
Hani uzun yıllardır söylenen herkesin bildiği
Ve kullanmayı çok da sevdiği bir benzetme vardır ’Osmanlı kadını’...
Ne kadar erkek gibi sert olabiliyorsa kadın,
Ne kadar astığım astık kestiğim kestik diyebiliyorsa,
Ne kadar ailede ve sosyal cevrede despotça davranabiliyorsa,
(biraz da mertlik eklenerek sanki bir paye verilirmiş gibi)
o kadar ’Osmanlı kadını’ benzetmesi hep yapıla gelmiştir.
Tam da bu noktada kadının
kadın olmaktan çıktığını herkes görmezden gelmekte...
Meselenin temeli toplumsal hayatta bir değişim ve dönüşümü yaşama zorunluluğudur.
Bunun yasalarla güvence altına alınması elbette olmak zorundadır.
Fakat yasalar insanların bilinçli davranmasını hiç bir zaman sağlayamaz.
Yapılan yasalar
Aynı zamanda bilgi olarak tabana aktarılarak yaşam normları içinde yeniden düzenlenip eğitimin içinde işlenmesi gerekmektedir.
Ancak o zaman
kadının toplumsal ve sosyal konumunun
yaşamın her alanında erkekle aynılaştığı (emansipasyon) bir durum söz konusu olabilir.
Ve ancak o zaman bir bütün olarak insan
Sağlam demokratik toplumun güvencesi
Özgürleşmenin de meşalesi olacaktır.
meselci: Aşağıdaki kavramlar(önünde soru çengeli bulunanlar) sizde ne gibi çağrışımlara karşılık geliyorlar?
Işıl AKSOY:
Yeni bir güne dinçle kalkmak?
--- Uykunun süresinden ziyade kalitesiyle bağlı orantılıdır bu.
Huzurla başını yastığa koyarsan bir o kadar dinç başlarsın yeni güne.
Yeni gün o zaman gerçekten de yeni, verimli ve anlamlı bir gün olur...
Kar taneleri yere düşerken?
--- Her seferinde kendimi onlarla birlikte düşüp
Toprakla öpüştüğümü hissederim
Eriyip suya dönüşüp yine toprakla bütünleştiğimi
Sonrasında buharlaşıp yeniden havaya yükseldiğimi
Bu devinimi hep yaşarım kendi içimde.
Dağlar?
--- Zirvesinde beni saklar, ben de onları.
Ama dağlar bana hep vadinin derinliklerinde saklanmış bir gölü hatırlatır
Yankısında hayat bulan.
Aşk Halinizin rengi?
--- Eskiden siyahtı.
Aşkın hasta halleri gibi...
Şimdi gökkuşağının tüm renkleriyle bezedim içimdeki aşkı.
Ve çok güzeller,
Çok da sağlıklı,
Üstelik neşeli...
Kedi ya da kediler gördüğünüzde içinizde geçen his?
--- Sınırsız
Sonsuz sevgi
Bir o kadar da şefkat
Şımarık
Arsız ve doyumsuz bir çocuk saflığında...
Dostluk kelimesi?
--- İçi boşaltılıp sıfırlanan en zavallı bir kavram olsa da günümüzde
Dost ve dostluk
Hala o ilk anlamındaki
Anlamıyla durur bende
Çok da özeldir
Dost dediklerim in sayısı beşi geçmez
Ama bir dünya orduya bedeldir
Sımsıkı sarıldığınız beş eylem veya söyleminiz nelerdir desem size?
a- Özgürlüğüm kendi içimde, dışımda değil.
b- Karşı konulamaz tek güç sevmektir.
c- Saygı...
Sevmesek de beğenmesek de ille de saygı
Öncelikle kendine
Sonra doğaya
İnsana
d- ‘Ayinesi iştir kişin lafa bakılmaz.’
e- Ne olursan ol, öncelikle kendin ol.
Yaşadığınız şehir hakkında birkaç cümleniz?
--- Bir yeri güzel yapan o yerde yaşayan insanlardır
Doğayı
Taşı toprağı yok etmişse insan
Ve üstüne üstlük en sahte halleriyle
Tünemişse o şehrin üstüne kara bulutlar gibi
Yaşadığım şehir de nasibini almış bundan.
Ve öteki Işıl’ı nasıl bilirsiniz?
--- Dıştaki Işıl,
Dışa karşı ne kadar sert.
Megaloman.
Burnundan kıl aldırmıyorsa
İçteki Işıl
Bir o kadar sevimli
Sevecen
Neşeli
Yeri geldiğinde deli
Serseri
Yeri geldiğinde bir çocuğun gözünde gördüğü hüzünle ağlayabilen yufka yürekli biridir
Sıradan şeylerle mutlu olabilen
Sıradan yaşayan
Mütevazi biridir.
meselci: Bu eşsiz, bu doyumsuz, keyfi veren sohbet için sonsuz şükranlarımı sunuyorum varlığınıza sevgili AKSOY?
Işıl AKSOY:
--- Benim için de çok güzel keyifli bir sohbet oldu sevgili Mehmet
Ama itiraf et, sorular çok zor ve kazıktı..))
27.01.2010
....................................BİTTİ.....................................
YORUMLAR
bu söylesinde bir insan vardi .. öyle cesur duran .. cok da bilgili .. benim özledigim bir insan ... hani karsima alip da " anlat bakalim arkadasim" diyebilecegim bir insan ...ve saatlerce dinleyebilecegim bir insan... o insan siirleriyle güzel bir iz birakti bu edebiyat defterinde . bir gün yine dönecek aramiza diye bekledigim bir insan.
bizler o insanla hasbihal ettik siirlerde ... ve icimizde kaldi o insan güzelligi .
" Daglar " dendiginde ne de güzel yazmis.
belki o onlarla icice yasiyor .. belki daglar ona güc veriyor .. onlarin asil durusuna hayran benim gibi.. benim gibi o da huzur buluyor vadilerin derinliklerinde ... icinde hep o zirvelere tirmanma istegi ..
kim bilir belki bir yildiza ucma istegi zirveden .. ya da orda bir melegin kollarinda dans etme istegi ...
ah be arkadasim ..... cok özlemisim seni ...
hadi yine gel ..... yine ruhunu solu siirlerinle ...
sevgili Mehmet , bu sölyesin cok güzel olmus .. Isil 'i sorularinla zorlasan da o üstesinden gelmis bunun ..
cok güzel cevaplar vermis .
makale olabilecek konular vardi cevaplarinda ...
her ikinizi de kutluyorum....
uzaklardan selam olsun ...
sevgimle
Canım Işılcığım benim, inan bu defterde yokluğu hissedilen bir arkadaşımsın sen benim... Sen her ne kadar yazdıklarına şiir demesen de ben onları çok güzel değerli ve anlamlı şiirler olarak görüyorum ve seni okuyorum hala burda olmamana rağmen... İnsan birbirinden ne kadar uzak da olsa eğer istiyorsa mesafelerin, yasakların hiç bir hükmü yoktur benim için... Seni seviyorum canım benim, öpüyorum o güzel fikirlerinden...
Teşekkürler meselci bu güzel söyleşi için, sevgilerimi yolluyorum Işılcığıma aracılığınla ve sana da sevgilerimi sunuyorum...
çok güzel bir söyleşi...
şahsen tekrar tekrar okumayı düşünüyorum
üzerime aldığım çok bölüm var
ışıl hanım sizi tanımak büyük bi onur du gerçekten
saygım sonsuz size...
sana gelince sevgili selim...
sana bişe yok zaten hep övüyorum eskileriyle idare et:))
sonsuz saygım kocaman sevgim...