- 526 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜVERCİN KANATLARINDA
Ömür sayfamızdan bir yaprak daha koptu. Maziye bir yaprak daha kaydoldu. Şuan yine kayıtlar tıkır tıkır işliyor… Saniyelerin işleyişi gibi, içimizde ki saatte kovalıyor saniyeler bir sonraki saniyeleri… O saniyeler getirmez mi seni bana?
Mühür gözlerimi açtım senin renginle. Ellerin yüreğim kadar sıcaktı ilk ellerimdeyken. Ben o zamanın sularında kaynayıp dökülen bir ırmak kadar masumdum. Adı AŞK oldu, Sevgimi korkusuzca yüreğine saldığımda… Ve deli bir tay gibi sana koştuğumda…
Sen hiç tek bir rengin gölgesinde duvarlarla dertleştin mi?
Ezbere biliyor musun alçı çekilmemiş duvar pürüzlerini?
Veyahut kaç köşe, kaç kenar olduğunu bu odanın…
Nefes alıp veren bir sedir olduğunu hissettin mi?
Kelebeklere ağladın mı? Metaformozu yüreğinde hissederken…
Şimdi gözlerimde ki o tuhaf buğunun emanetçisiyim.
Bana hep özlemler mi yakışır. Bir eylül akşamında, boğulduğum hıçkırıklar mı? Ve yalnız kalmak mı, deli gibi özlenmekteyken! Biliyorum sende özlüyorsun beni, elimde bıraktığın şiirin Sevgili… Okumaktan bıkmadı yüreğim.
***
Kuş olup uçsam dallarına,
Ceylan olup varsam yollarına,
Bebek gibi yatsam kollarına,
Seni nasıl sevdiğimi bilir misin?
Yağmur olur dökülürüm çiçeğine,
Rüzgar olur dolaşırım bedenine,
En sonunda dayanamam gül tenine,
Uzanırım, koklar, öper, sevinirim…
(Beni, seni özlediğim kadar özleyemezsin…)
Demek özleyemem öyle mi sevgili… O halde bir terennümde benden sana… Aşk’ımıza;
Gün aydınlığıyla sana geldim.
Güneşin tenine ilk dokunuşuydum bugün.
Ellerimdi yüzüne değen hava,
Ve sen üzerini giyinip kemerini kuşanırken,
Beline sarılan ben idim.
****
Bir postacı güvercinimiz vardı, hasreti kanatlarına takıp uçan… İnce ayak bileklerini hiç örselemeden mektuplar sardığımız. Pencere pervazlarında, kalbimin şeffaf kâsesi çatlayacak raddeye gelene kadar yolunu gözlediğim. Karnıma sancıların en ansızı saplanırdı, okurken pusulanın içindeki kelamını. Tıpkı şimdikini usulca okuduğum gibi...
Beklemek sevgiliyi gözü yollar da kalarak,
Ve bilmek gelmeyeceğini, öylece uyumak!
Kaç gece sancılanmak ölesiye,
Taş duvarlar gölgesinde…
Hasretliğe gebe kalmış günlere,
Tek tek çentik atarak.
Zaman geçer, mevsim geçer.
Ay olur, yıllar geçer.
Şu gönlüm gözlerinden
Bir lahza bakış ister.