- 1106 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MÜSLÜMANLARIN KIŞ UYKUSU
Yazmaya başlamak istiyorum. Bu yazıma nerden nasıl başlayacağıma doğrusu karar veremiyorum. Bu kararsızlıklar yok mu, insanın hayatını altüst eden. Bilgi körfezinde gemimi durdurmak istiyorum ama gemi durmak istemiyor. İnsanlar kafalarındakini sözle ya da yazıyla bir yere aktarmazsa, bu gemi hiçbir yerde durmaz. Gemide bulunanlar, pusulayı yanlarına almayı da unutmuşlarsa, o zaman olacakları siz düşünün. Kendisini ilme verenler, yıldızların pusula olduğunu anlar ve yola koyulur.
Her insanın kendine has zaaf noktaları vardır. Benim de kendime göre zaaf noktalarım var. Önemli olan, bu zaaf noktalarımın farkına varmamdır. Farkına varmadığım zaaf noktalarım, beni sonsuz karanlığa sürükleyebilir. Bazı şahıslar, zaaf noktalarının farkına varmadan insanlığa ışık tuttuklarını zannederler, oysa onlar toplumu hızla karanlığa doğru yol aldırmaktadırlar. Yerine göre en iyi sosyolog, psikolog ve felsefeci olarak görürler kendilerini. Böylece toplumu yönlendirmeye kalkışırlar. Kendi kafalarına göre bir toplum oluştururlar ve bunun için her türlü gayri meşru işleri kendilerine mubah sayarlar.
Saçlarının dökülmesinden korkan insanlar! Korkmayın dökülen saçlarınızı, kalplerinizde büyütmeye çalışın umutlarınızı. Ruhunuzu iman ve ibadet aşkıyla bezeyin. O zaman dökülen saçlarınız olsa da, dökülen saçlarınızın olmadığını anlayacaksınız. Yaşlılık, sizin önünüzde ezilir gider. Ölüm size hikâye gibi gelir…
Ya ölüm! Lütfen çevrenize şöyle bir bakın; ölümü ve mezarı hatırlamayın diyen insanların sayısı az değildir. Müslüman’a ölüm gösterildiğinde, yüce Allah’ın rızası ve onun kerameti, o kişiye müjdelenir. O kimse için ölümden daha sevimli bir şey olamaz. O, imanlı mü’min, Allah’a ve peygamberine ulaşmayı canı gönülden ister. Sevdiklerine ulaşmayı arzular durur.
Kâfire, ahiret ve ölüm hatırlatıldığında, sonunun ne olacağını anlar ve ölümden yaban merkepleri gibi kaçar. Ona ölümü asla ve asla hatırlatmayın, hatta “ö” kelimesini bile kullanmayın. Onun için yaşlılıktan ve ölümden daha kötü, daha zalim bir şey yoktur. Bunun için kâfirler, Allah’a ulaşmayı istemez. Yüce Allah da onlardan razı olmamıştır. İşte bütün çizgilerin bittiği nokta. Bu noktadan bir yerlere atlamak zorundasın. Ölümlerin en güzeli de, şehit olarak can vermektir. Çünkü en kestirme cennet yoludur şehitlik.
Dünya Müslümanları kış uykusunda yatmaktadırlar. Şu dönem, Müslümanların belki de dünyada en çok uyudukları bir dönemdir. Doğu Türkistan, Cezayir, Azerbaycan, Bosna Hersek, Filistin, Irak ve Afganistan gibi birçok İslam ülkesinin durumunu bir düşünün… Zaman zaman buralarda yaşanan olaylar, insanların kanını donduruyor da artıyor bile. İnsanlara sorduğunuzda Müslümanım derler, ancak diğer bir Müslüman kardeşinin derdiyle zerre kadar ilgilenmezler. Oysa dünyada ki Müslümanların durumu, bir vücudun organları gibidir. O organların birinde bir acı hissedilirse, o acıyı da bütün vücut hissetmelidir.
Bu dönemin Müslümanları, zulüm içinde cereyan eden olaylara susarlar. Susmak da aslında bir olayı kabul etmektir. Müslümanlar, İslam’ın en büyük ibadetlerinden olan cihadı, birbirlerine karşı yaparlar. Ya da kendilerine kurulan tuzaklara kanarak kardeşleriyle mücadele ederler. Münafıklar ve kâfirler, Yüce Allah’ın ayetlerinden yaban merkepleri gibi kaçarlar. Müslümanlar ise içlerinde bulunan buhrandan habersizdirler. Günlerini, dedi kodu yaparak geçirirler. Yine kendileri hakkında oynanan oyunlara çabuk kanarlar.
İnsanlar, teslim oldukları nefesleriyle anlamlandırılırlar. Yüce Allah’a; onun kitabına ve peygamberine teslim olanlar Müslüman olurlar. İnsan neyi kutsuyorsa, neyi daha çak seviyorsa, ona teslim olmuş demektir. Ruhunu da bu teslim olduğu şeye feda eder. İmanını buna göre oluşturur.
Dünyanın her yerinde yapılan zulümlere, haksızlıklara, dayatmalara ve savaşlara karşı haklı sesler yükselir. Buradaki seslere kulak vermek ve kalbimizle onlarla olmak bir insanlık görevi olsa gerek. Zulme uğrayan, Müslüman olmasa da ona yardım etmek görevimiz olmalıdır. İşin garip tarafı, biz nefsimizden başkasını düşünemez olmuşuz. Bataklıklar ve karanlıklar, bizi de içine çekmeye çalışıyor. İçinde yaşadığımız ortamın yanlışlarını görmek gerekir. Yanlışları düzeltip doğru haline getirmek, yine senin elindedir.
Biz, kendimizi düzelterek yanlışlarımızı görmek zorundayız. Öz eleştiri yaparak, topluma ve insanlığa faydalı olmak zorundayız. Yüce yaratıcıya tam bir teslimiyetle teslim olmak, yaratılanlara düşen güzel bir görevdir. Yüce Allah’a yaptığımız teslimiyetin önünde, başka bir olguya daha fazla teslim oluyorsak vay halimize! Emek verilmeden yapılan tevekküller, bizi yolda bırakır. O zaman, yüce yaratıcının da yardımı gelmez olur.
Dünyada yaşayan Müslüman için pes etmek yoktur. Müslüman, Yüce Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu sağlıkla, çalışarak çocuklarına helal rızık yedirmek için uğraşacaktır. Yüce yaratıcının rahmetinden, asla ümit kesmeyecektir. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır ve kıyamete dek de bu kuşatma sürecektir. Kıyamette de yüce Allah’ın rahim sıfatı sana tecelli edecektir. Rahim sıfatı da sadece Müslümanları kuşatacaktır. Dileyen bu dünyada yüce yaratıcının rahmetinden nasibini alır. Dileyen de yüce yaratıcının bu rahmetinden mahrum kalarak kâfirlerden olur.
Müslüman olarak Rabbimizi tanımak zorundayız. Onu tanımak sıfatlarını tanımakla başlar. Yüce Rabbimizi, onun zatî ve subûti sıfatlarını tanıyarak anlayabiliriz. Yüce yaratanın zatî ve subûti sıfatlarını, onun yarattıklarına verirseniz, o zaman haliniz yaman olur. Müslümanlığımız da havada kalır. Tüketilen nefesler boşa gider. Milyonlarca insan Müslümanım diyor, ancak Allah’ın yüce kitabını ve peygamberini tanımıyor.
Ömrünü İslam’a düşmanlıkla geçiren birinin mezar taşında, ölenin ruhuna Fatiha yazar. Bu mezarda yatan kişi, ömrü boyunca Fatiha’ya düşman olmuş birisidir. Burada yatan kişinin ruhuna Fatiha okuna bilir mi?
Mezarlık Müslümanlığı sosyetenin baş belasıdır. Mezarlıklarda okunan Kur’ân’a ve evlerdeki mevlit merasimlerine, adına okunan kişilerin cennetlerini garantilemiş gözüyle bakılır. Kişiler; cennetten bir yer parsellemiştir, inançlarını yaşamadan. Bazı insanlar, cennetteki yerlerini garantilemek için; onlarca, yüzlerce ve binlerce hatim okuttururlar. İman ve amel olmadan bu okutulanların bir faydası olmaz. Hiç bir amel işlemeden cennete girme hevesi; ne acı, ne garip bir olaydır. Kısacası bu armut piş, ağzıma düş demek gibi bir şey olsa gerek...
Falcıya giderler, batıl inançlara inanırlar. Bütün bunları da İslam ve Müslümanlık adı altında yaparlar. Bu ne acı bir durumdur. Ölüm sözü, bunların gözlerini fal taşı gibi açar. Lüzumsuz yerlere çok miktarda para harcarlar. İhtiyacı olan fakire, on kuruşu vermezler. Fakire on kuruşu verince, paralarının biteceğini zannederler. Para sorun değildir bunlar için. Bunların bu dünyaları lüks içinde yaşamaktır, bir de öbür dünyayı garanti etti mi, keyiflerine diyecek yoktur o zaman…
Fakir Müslümanların durumu hiç iç açıcı değildir. İmanı zayıf olan Müslümanlar, Allah’tan ümidini kesmişlerdir. Oysa hakiki bir Müslümanın, yüce yaratıcıdan hiçbir zaman ümidini kesmemesi gerekir. Müslüman aklını başına almalıdır. Firavun gibi inat ederek, yüce yaratıcıya başkaldırırsan, senin kızıl denizde boğulman kaçınılmaz olacaktır. İsrailoğulları gibi Hz. Musa’nın emirlerine karşı gelmen, çöllerde kırk yıl dolaşmana mani olmayacaktır.
Bu dünyada beyhude olarak yaşamanız; sizleri, evlatlarınızı ve mallarınızı kurtarmayacaktır. Sizi; yüce yaratıcıya teslimiyet, imanınız ve ameliniz kurtaracaktır. Bu imanı elde etmenin yollarını arayın. Arayan Mevla’sını da bulur belasın da…
12.09.1992
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.