4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
608
Okunma
Aman Allah’ım ne günler yaşıyoruz!..
Ortada bir “balyoz” var…
Vuran vurana…
Ama balyoz darbeleriyle ezilen ve ufalanan Türk Silahlı Kuvvetleri.
Daha doğrusu Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarı.
Bin yıllık köklü geçmişi olan bu güzide kurumumuz, acaba hiçbir döneminde bu kadar hırpalanıp itibar kaybettirilmiş miydi? Belki Genç Osman’ı şehit ettiklerinde olmuş olabilir. Başka da hatırlamıyorum. Bir de Yeniçeri ocağının kaldırıldığı 1826 yılını saymak mümkün.
Şu “balyozcular”ın işledikleri melanetler sayesinde itibar kaybının uçurumdan yuvarlanırcasına düşürüldüğüne acı ve ızdırap içinde şahit olmaktayız.
Yazıktır. Vatanımız için yazıktır. Düşmanlarımızı sevindirdiği için yazıktır. Dostlarımızı üzüntüye boğduğu için yazıktır. Bu saldırıların ve karalamaların insafla izanla ve insanlıkla asla alakası yoktur. Nitekim Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da, artık bu durumu kınayacak kelime bulamadığından vücut dili ile, jest ve mimiklerle ve adeta sinirden kendinden geçmişçesine anlatmaya çalışması da bunu göstermektedir. Sözün bittiği sınıra varılmıştır.
Son bir iki yıldır Silahlı Kuvvetlerimizin itibarına vurulan yumruk ve çekiç darbeleri, son günlerde balyoz saldırılarına dönüştürülmüş, o nispette de tahribat yapılmaya başlanmıştır.
Akıl erdirilecek gibi değildir:
Bu ülkenin savcıları, hakimleri ve hukuk adamları vardır. Suçu ve suçluyu tespit etmede kullanılan teknolojiler olağanüstü boyutlara varacak kadar gelişmiştir. Bir küçük kıl parçasından, bir küçük izden veya atıntıdan bütün neticeleri çıkaracak kadar sonuçlara ulaşmak artık mümkündür. Buna rağmen, binlerce sayfalık yazılı doküman, görsel malzeme, ses kayıtları, yüzlerce insanın bir araya gelerek yaptıkları iddia edilen toplantılar ve konuşmalar, el yazıları, arşivlenen belgeler… Bunlar balyozcu, ya da balyozcuların kim olduğunu nasıl göstermez? Neden bir iki günde sonuca ulaşılmaz? Neden kör dövüşü devam ettirilir?
Bu “balyozcular” iddia edildiği gibi, Ordu’muzun içine sızmış bir avuç kendini bilmez, din iman ve halk düşmanı, gözünü kan bürümüş insanlar mıdır? Ya da, Ordu’muzun içinde böyleleri yoktur da, bu kadar belgeyi, ses ve görüntü kayıtlarını düzmece olarak hazırlayıp, halkla Ordu’sunun arasını açıp, Ordu’nun itibarını sıfıra, hatta negatife indirip, düşmanlar hesabına kazanımlar devşirmeye çalışan, hain, casus, işbirlikçi ve gözünü kan bürümüş birileri midir? Bu normal olağan bir olay mıdır da, iş bürokrasinin ağır aksak çarklarına bırakılmış gibi savsaklanmakta geciktirilmekte, adeta çıkmaza sokulmaktadır. Neden teknoloji derhal devreye sokulmaz? Neden askeri ve sivil savcılar hemen işbirliği yapmaz ve bu çirkin ve menfur olayın üzerine gidip, bir iki günde netice almazlar? Neden EMASYA ve benzeri protokoller gereği hızla hareket edilmez.
Yıpranan, itibar kaybeden ve hatta itibarı Allah korusun, negatife çekilmiş bir ordu ne demektir, anlaşılmaz bir olay mıdır? Yoksa halkla Ordu’yu karşı karşıya getirmek isteyenlere dolaylı olarak göz mü yumuyorsunuz? İnanıyorum ki ciddiye alınsa bir iki günde “balyozcular” tesbit edilip kıskıvrak yakalanabilir. Acımasızca vurup tahribe sebep oldukları balyozların, hiç olmazsa sapları oranında hesap sorulabilir.
Neredesiniz ey askeri ve sivil savcılar!
Emniyet güçleri neredesiniz?
Nerdesin ey hukuk?
Neredesin ey teknoloji?
Hantal adımlarınızı hızlandırın. Kaybedecek bir saniye zamanınız yok!.. Hantal bürokrasiyi aşın!
Yıpranan benim bin yıllık Ordumdur.
Ve yerine koyacağım başka müessesem de yoktur!...
ekremsama