- 594 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BALYOZ VE SAPI
Aman Allah’ım ne günler yaşıyoruz!..
Ortada bir “balyoz” var…
Vuran vurana…
Ama balyoz darbeleriyle ezilen ve ufalanan Türk Silahlı Kuvvetleri.
Daha doğrusu Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarı.
Bin yıllık köklü geçmişi olan bu güzide kurumumuz, acaba hiçbir döneminde bu kadar hırpalanıp itibar kaybettirilmiş miydi? Belki Genç Osman’ı şehit ettiklerinde olmuş olabilir. Başka da hatırlamıyorum. Bir de Yeniçeri ocağının kaldırıldığı 1826 yılını saymak mümkün.
Şu “balyozcular”ın işledikleri melanetler sayesinde itibar kaybının uçurumdan yuvarlanırcasına düşürüldüğüne acı ve ızdırap içinde şahit olmaktayız.
Yazıktır. Vatanımız için yazıktır. Düşmanlarımızı sevindirdiği için yazıktır. Dostlarımızı üzüntüye boğduğu için yazıktır. Bu saldırıların ve karalamaların insafla izanla ve insanlıkla asla alakası yoktur. Nitekim Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da, artık bu durumu kınayacak kelime bulamadığından vücut dili ile, jest ve mimiklerle ve adeta sinirden kendinden geçmişçesine anlatmaya çalışması da bunu göstermektedir. Sözün bittiği sınıra varılmıştır.
Son bir iki yıldır Silahlı Kuvvetlerimizin itibarına vurulan yumruk ve çekiç darbeleri, son günlerde balyoz saldırılarına dönüştürülmüş, o nispette de tahribat yapılmaya başlanmıştır.
Akıl erdirilecek gibi değildir:
Bu ülkenin savcıları, hakimleri ve hukuk adamları vardır. Suçu ve suçluyu tespit etmede kullanılan teknolojiler olağanüstü boyutlara varacak kadar gelişmiştir. Bir küçük kıl parçasından, bir küçük izden veya atıntıdan bütün neticeleri çıkaracak kadar sonuçlara ulaşmak artık mümkündür. Buna rağmen, binlerce sayfalık yazılı doküman, görsel malzeme, ses kayıtları, yüzlerce insanın bir araya gelerek yaptıkları iddia edilen toplantılar ve konuşmalar, el yazıları, arşivlenen belgeler… Bunlar balyozcu, ya da balyozcuların kim olduğunu nasıl göstermez? Neden bir iki günde sonuca ulaşılmaz? Neden kör dövüşü devam ettirilir?
Bu “balyozcular” iddia edildiği gibi, Ordu’muzun içine sızmış bir avuç kendini bilmez, din iman ve halk düşmanı, gözünü kan bürümüş insanlar mıdır? Ya da, Ordu’muzun içinde böyleleri yoktur da, bu kadar belgeyi, ses ve görüntü kayıtlarını düzmece olarak hazırlayıp, halkla Ordu’sunun arasını açıp, Ordu’nun itibarını sıfıra, hatta negatife indirip, düşmanlar hesabına kazanımlar devşirmeye çalışan, hain, casus, işbirlikçi ve gözünü kan bürümüş birileri midir? Bu normal olağan bir olay mıdır da, iş bürokrasinin ağır aksak çarklarına bırakılmış gibi savsaklanmakta geciktirilmekte, adeta çıkmaza sokulmaktadır. Neden teknoloji derhal devreye sokulmaz? Neden askeri ve sivil savcılar hemen işbirliği yapmaz ve bu çirkin ve menfur olayın üzerine gidip, bir iki günde netice almazlar? Neden EMASYA ve benzeri protokoller gereği hızla hareket edilmez.
Yıpranan, itibar kaybeden ve hatta itibarı Allah korusun, negatife çekilmiş bir ordu ne demektir, anlaşılmaz bir olay mıdır? Yoksa halkla Ordu’yu karşı karşıya getirmek isteyenlere dolaylı olarak göz mü yumuyorsunuz? İnanıyorum ki ciddiye alınsa bir iki günde “balyozcular” tesbit edilip kıskıvrak yakalanabilir. Acımasızca vurup tahribe sebep oldukları balyozların, hiç olmazsa sapları oranında hesap sorulabilir.
Neredesiniz ey askeri ve sivil savcılar!
Emniyet güçleri neredesiniz?
Nerdesin ey hukuk?
Neredesin ey teknoloji?
Hantal adımlarınızı hızlandırın. Kaybedecek bir saniye zamanınız yok!.. Hantal bürokrasiyi aşın!
Yıpranan benim bin yıllık Ordumdur.
Ve yerine koyacağım başka müessesem de yoktur!...
ekremsama
YORUMLAR
Bizim liste, şeref listesi...
Taraf gazetesi dün de, Balyoz darbe planında, derhal gözaltına alınacak gazeteciler ile kendilerinden istifade edilecek gazetecilerin listesini yayınladı.
Bugün, Zaman'da o listeler var. 36 kişilik ilk listede benim de adım yazılı. Onur duydum. Listemdeki isimlerin hiçbirinden rahatsız olmadım. Bu işin şakası olmaz ama bu isimleri aynı koğuşta düşünün, her gün tam bir beyin fırtınası olurdu. Ama cami bombalamayı, ezanı yeniden Türkçe okutmayı, bir milyon insanı ortadan kaldırmayı düşünen canavarlar bizi bir gün bile yaşatmazdı. Bu arada bizim hanım da haklı çıktı. On yıldan beri, "önce seni alırlar" deyip duruyordu...
Bizim listeyi ben şeref listesi olarak görüyorum. Demokrasi için, özgürlükler için, hukukun üstünlüğü için, herkesin hesap vermesi için dik duranların listesi. İlkesi olan, gücün karşısında yamulmayan gazeteci ve yazarların listesi... Tabii liste 2003'te yapıldığı için eksik kalmış.
Öteki listeye gelince... Bence yüzde 90 tam isabet. Gönlümün, o listede olmasını arzu etmediği on kadar insan var. Listesine itiraz edeceklerini düşündüklerim de var. Bugün itibarıyla, "benim yerim orası değil" diyeceklerini bekliyoruz.
Bu listeler 7 yıl önce yapılmış. Ama ne kadar ilginç, bugün Ergenekon davasıyla ilgili iki liste yapılsaydı, hemen hemen aynı listeler olurdu. Bu davanın, demokratikleşme adına önemli olduğunu savunanlar, yine birinci listede yer alırdı. Ergenekon davasını sulandırmak, başka taraflara çekmek, gündemden düşürmek, saptırmak, böylece vatandaşın kafasını karıştırmak isteyenler listesini, Balyoz gazeteciler listesindeki isimlerin büyük çoğunluğu doldururdu...
Ben bizim liste için, şeref listesi dedim. Bakalım, Balyozculara destek listesinde yer alanlardan kimse çıkıp, "bizimki de şeref listesidir" diye bir ses yükseltebilecek mi?
Balyoz darbe planına rağmen hâlâ, "bunların aslı astarı yok, silahlı kuvvetlere karşı asimetrik harekât yürütülüyor" diye düşünen varsa, iki hususun altını çizmek isterim. Birincisi, Balyoz Sıkıyönetim Komutanı sıfatıyla planlarda adı geçen emekli Org. Çetin Doğan, önce, T24 internet sitesine yaptığı açıklamada, özetle; "İç tehdide karşı koruma görevi kapsamında TSK'nın her kademesinde elbette planları vardır. İç tehdit sadece bölücü tehdidi değil, irticai tehdidi de kapsar. Bu kapsamda EMASYA (Emniyet ve Asayiş) planları, seminerlerde elbette ele alınmıştır." dedi. Yani yazılanları açıkça kabul etti. İlerleyen saatlerde çevresinden çok tepki almış olmalı ki, panikledi ve Star TV'de Uğur Dündar'ın karşısına oturdu. Tekrar tekrar, "ihtilâllere karşıyım, demokratik mücadeleden yanayım" diyerek, Taraf'ta yayınlananların, uydurma bir senaryo olduğunu, sonradan eklemeler yapıldığını savundu. Ancak hiç inandırıcı olamadı. Çünkü Taraf'ın yayınladıkları; ses kayıtlarından, resmî sunumlardan, yüzlerce ıslak imzalı belgelerden oluşuyor. Herhalde savcılar harekete geçecek ve gerçek ortaya çıkacaktır.
İkincisi, ben millete ve demokrasiye karşı yapılan ihanet planları deşifre oldukça ne hayret ediyor, ne de dehşete kapılıyorum. Çünkü bunlar plan safhasında kalmış. (Allah'tan o dönemde Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök varmış. Allah bu millete bir defa daha acımış.) Neden şaşırmıyor, hayret etmiyorum? Çünkü bu planlardaki kadar canavarca provokasyonları, olayları, katliamları yaşadık biz. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden önce cuntacılar, çoğu üniversite öğrencisi toplam 7 bin gencin katledilmesini seyretti. Rakama dikkat edin. Gençlerden bahsediyorum. Çoğu cinayetleri, gençler arasına kan davası sokmak için onlar başlattı. 12 Eylül'den önce akan kanın, bir günde nasıl durduğu sorusunun cevabını hâlâ veren yok. Doğu ve Güneydoğu'da 17 bin faili meçhul cinayetin hesabını hâlâ veren yok. Sivas'ın, Çorum'un, Kahramanmaraş'ın, Gazi olaylarının, Bingöl'deki 33 şehidin hesabını veren hâlâ yok.
Ortada yaşanmış canavarlıklar varken, akim kalmış planlara neden hayret edeyim? Asıl bugün yapılması gereken, kuzu postundaki canavarlardan hesap sorulmasıdır...
HÜSEYİN GÜLERCE
“Balyoz” haberlerine temel teşkil eden belgelerin hangi bilgisayarlardan çıktığını, belgeler üzerinde en son kimler tarafından, hangi tarihlerde ekleme çıkarma yapıldığını saptamak mümkün. Biz, bu saptamayı yapacakları umuduyla elimizdeki bütün belgeleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdik. Ayrıca, bunları Genelkurmay’a iletmeyi de önerdik
Yasemin Çongar
İyi niyetli vatansever insanlar ; o tür belge ve bilgileri yetkili makamlara teslim ederler. Olay da gerçekliği kesinleşinceye kadar gizli bir şekilde soruşturulur. Suçlar kanıtlandığında gereken yapılır. Böyle yapılmayıp da, çok özel olarak kurulan, arkasındaki güçlerin kim oldukları şüpheli bir basın organına verilip, ilk önce yayagarası koparılıyorsa, bu işin art niyetli yapıldığı apaçıktır zaten. bAmaç bir suçun meydana çıkartılıp suçluların cezalşandırılması değil, ordunun yıpratılması pahasına taban yaratılması ve oy artırılmasıdır. siyaset böylesine çirkinleşmiştir ülkemizde. Bu siyasiler ne yazık ki demokrasiyi hak etmiyorlar. Fakat ordumuz inadına demokrasiyi korumakta kararlı olduğunu her fırsatta kanıtlamaktadır.
Haticcay
Yasemin Çongar