- 708 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
.
Bir zamanlar Toros dağlarının eteklerinde şirinmi şirin bir köy varmış.
Bu köyde birde bir kız yaşarmış adı Feride. Feride daha on yedisin de. Feride ay parçası. Feride güzeller güzeli. Feride köydeki her delikanlının hayali, düşü. Simsiyah sırma saçları, kocaman kara kara gözleri, dantel gibi kirpikleri…
Feride’nin güzelliği sadece o köyde değil, civar köylerde de namlı. Her gün onlarca isteyeni kapının önünde sıralı. Ama Feride’nin gönlü çoktan bulmuş sevdasını. Adı Ömer. Ömer bir yiğit. Ömer köyde ki kızların göz bebeği. Evlenmek istediği.
Ömer in de kalbi Feride de. Lakin sıkıntıları var önlerinde. Ömer köyün çobanı. Feride’nin ağa babası olsun ister, postu kalın bir damadı.
Sevdalılar birbirlerine yanar dururlar, Haktan yardım umarlar. Ömer korkuludur! Feride nin babası kızını bir an önce iyi bir kısmete vermeye isteklidir. Ömer bilir acele etmelidir. Yoksa Feride si ele gidecektir. Alır yaşlı garip anasını, çünkü yoktur babası. Dayanır Feride’lerin evine. Allah’ın emri, Peygamberin kavli demeden kovulurlar evden.
O gece Feride’nin göz yaşları sel olur, babasından yediği dayak hiç olur. Feride bir daha çıkamaz evden. Ömer in gecesi, gündüzü kahır olur, Feride ye hasretlikten. Sevgililerin yüreklerine kor ateş düşer. Feride evde ağıtlar yakar.
Ömer acısı dağda, taşta kavala akar. Bu kaval ki, kim duysa ağlar, yüreğini ateşler dağlar.
Ve bir gün acı haber ulaşır Ömer’e. Feride gidecektir gelin olarak başka erkeğe. Ömer çaresiz. Ömer dertli. Ömer kederli. Gözünü kara eder, Feride ye haber gönderir “Bu gece beni bekle” der. O gece sevdalılar buluşup,el ele kaçmaya başlarlar.
Fakat kaçtıkları duyulur geç olmadan, kaçamazlar ağanın adamlarından. Feride’ ye el sürülmez çünkü yarın gelin olacaktır, bozulsun istenmez. Fakat, Ömer haklasa da üç beş adamı, yüzünde bulur onlarca sille şamarı. Daha kötüsü vardır. Ömer deliler gibi sevdiği, uğruna canını vereceği Feride yi aslında son kez görmüştür. Ve bir daha asla Feride’nin o güzel yüzünü göremeyecektir. Zira ağanın adamları gözünü dağlarlar. Alırlar yaşlı anasını da ikisini birden köyün dışına atarlar. Yaşlı anası Ömer’ini öyle görünce yüreği dayanmaz , hemen orada hakka kavuşur. Ömer nasıl dayanır bu acıya, kucağında canı anası, yüreğinde sevdası. Gözlerinden kanlı yaşlar bırakır, geçtiği yere acısı yazılır.
Kara haber tez düşer Feride’nin evine. Feride kendini yerlerden yere vurur! Feryatları tüm köyü yakar, kavurur. Ve birden yattığı yerden ayağa kalkar Feride! Girer banyoya.. Yarın düğünü vardır. Ama gözlerini Ömer’den başkası görsün istemez ve istemez gözleri Ömer’den başkasını görsün. Kızdırır şişi… O gece köyde iki acı feryat daha duyulur.
Ertesi gün köy meydanında düğüne gelenler göz yaşlarına hakim olamazlar! Feride beyaz gelinlikler için de. Ama Feride’nin gözleri kapalı! Kanlı! Onunda son görüşü olmuştur Ömer i. Oda körlemiştir gözlerini. Tabi düğün işi öylece kalır.
Aradan çok yıllar geçer, bir değil, on değil, tam kırk yıl.
Ömer alıp başını, çok uzaklara gitmiştir. Dağda , küçük bir mağarada elinde kavalı gözünde Feride sinin hiç sönmeyen hayali ve yüreğinin bitmeyen efkarını haykırır durur. Sanmıştır ki Feride si ondan sonra gelin olmuştur.
Bir gün genç bir çoban, kulağına gelen bu efkarlı kavalın sesini tutulur, ve kendini, artık saçları bembeyaz olan Ömer in yanında bulur. Küçük çoban, burada yaşayan köylülerin de hakkında hiçbir şey bilmedikleri, sadece arada bir gelip biraz yiyecek bıraktıkları Ömer’le konuşmaya başlar. Ömer ilk kez anlatır hikayesini. Hikayesini dinleyince, üzüntüsünden oturup ağlar küçük çoban.
Eve döndüğünde dinlediklerini ev halkına anlatır. Dinleyenlerin, yürekleri kabarır, içi burkulur. Hele küçük çobanın yaşlı dedesi hikayeyi dinlerken daha bir hayrete içindedir!. Bu hikayenin aslını duymuştur seneler evvelinden. Şimdi içine tarifsiz bir elem düşer. Çünkü gözlerini dağlayan Feride ye, Ömer i umup da daha fazla acı çekmesin diye öldüğü söylenmiştir.
O gece, küçük çobanın dedesi, heyecandan, sevincinden sabaha kadar uyuyamaz, zira yarın Feride’nin köyüne varacaktır, onu kimse tutamaz.
Ömer elinde kavalı gene çalıyordur, hazin hazin. Artık gelmiştir ömrünün son baharına. Kırk yıldır görmediği Feride’sinin hasreti yiyip bitirmiştir onu. O sırada mağaraya doğru birilerinin geldiğini duyar. İlkin gelenlerin köylü olduğunu düşünür. Ama gelenler orada durur! Sadece birisi ona doğru geliyordur. O sırada Ömer heyecanlanır “Bu koku” der içinden… “ Allah’ım bu koku”.. Sonra gelen kişi, titreyen ellerini, Ömer’in yüzüne hasretle sürer, göz yaşları Ömer in yanağına düşer. Ömer’in neredeyse kalbi duracaktır artık, elindeki kaval yere düşer. Yüzüne değen eli tutar ve yavaş yavaş ayağa kalkar. Bu kez de Ömer onun yüzüne dokunur…Ve dokunduğu anda da delirmişçesine “Ferideem…Feridemm…” diye haykırmaya başlar. Öyle bir özlemle haykırır ki adeta dağlar taşlar yerinden oynar. Orada bulunan köylüler göz yaşlarına boğulurlar.
İşte o günden sonra dağlarda, tam kırk yıldır hep yanık çalan Ömer’in kavalı artık sadece vuslatın ezgilerini çalar durur olmuş…
YORUMLAR
Kaleminiz hep güzel yazıyor. Ne yazarsanız yazın hep güzeli yazıyorsunuz. Masalınız bizi üzse de mutlu son sevindirdi.
Tebrikler... sevgiler......
Mustafa Sakarya
Şiirsi bir masal anlatımı. Bu uslup masallarda çok sevdiğim bir tarzdır... Tebrikler...
Selamlar...
Mustafa Sakarya
sıcak hikayen eşsiz uslübun.....aldı götürdü feride ile ömerin dağlarına......ben çok sulu gözlüyümdür.....ellerin daim kalemini tutsun ......tebrikler çok içten bir anlatım