- 1518 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Renklerdeki Sevdalar
“İnsan, sevgileri renklerde yaşar.” demişti bir dostum yıllar öncesinde. Susmuş, sadece belirli bir noktaya bakmıştı sonra uzun uzun. Duman altı, buğulu, renksiz, izbe bir yerdi ve hüzünlerini yüreğinde bırakarak susmak en iyisiydi üzmemek adına.
Sormamıştım detayını ve nedenini bu cümlenin o zaman merak etsem de... Sonradan da unutmuştum ve konu kapanıp gitmişti.
İnsan beynine kazınan bir cümle unutulmuyormuş oysa. Çağrıştıracak bir olay, bir konu, bir yaşam kesiti, minicik bir söz hatırlatıveriyor hemen ve beyin jimnastiği başlıyor kişide.
Az önce aklıma geldi bu cümle ve tabii dostum da… Fark ettim ki o an; bu sözün anlamını detaylandırma, çözebilme, fazlasını keşfedebilme arzuları doğmuş içimde. Sözcükler uçuştu gözlerimin önünde. Sevgi, renkler, renklerin tonları, tınıları, getirileri, heyecanları…
Sustum, daldım, düşündüm, irdeledim, yaşadım, hayal ettim…
İnsan hayatı bir tuvaldi artık ve ben de bir ressam… Fırçalar kalem olmuş elimde, renkler hayal olmuş gözümde…
Çocukluk ve buluğ çağının rengi geldi gözüme… Akşam yatarken, tatlı masallarıyla anne idi sevginin adı… Sabah uyandığında günlük harçlıklarıyla baba, gün boyu ise sokaktaki oyunlarda en büyük destekçi olan kardeşti sevgi. Bazen komşunun büyük kızına platonik bir aşk, bazen sınıf arkadaşına kara sevda… Şair olup şiirlerle şimşek gibi çakmalar, güzel sözlerle yıldırım gibi yanmalar.
Pembeydi bence sevginin rengi o yıllar… Az daha uçarı sevdalarsa tozpembe… Pembe bir dünyada, pembe düşlerde, tozpembe hayalimsi sevdalar.
Açık maviydi sonrası 30’a kadar. Yüzeyseldi sevdalar. Bazen bulutsuz bir gökyüzü maviliği, bazen bir deniz kıyısıydı. Kıyıdan ileri gitmeye, gökyüzünün daha yükseklerine uçmaya cesaret olmazdı.
Gezinirdi sevdalar açık mavinin tonlarında. Kalıcı evi olmazdı kişinin; sadece ara sıra konaklamalar…
Uçardı gönüller ve uçarıydı. Meltemin esintisi bile savurmaya yeterdi. Bir bakış, bir ses, bir duruş, bir süzüş, işve, naz yeterdi açık mavi dalgalanmalara. Hatta uğrunda gelecek kaybetmelere…
Duruluyordu gönüller 30 sonrasında biraz… Doğanın yeşilinde ya da gözlerin zeytin rengindeydi aşkın büyüsü. Yeşilin tonları söyletir olurdu o yıllar tüm şarkıları. Gönüller yeşilin huzurunu ararlardı. Daha bir kalıcıydı sevdalar. Daha içtendi insanlar. Yine de yüzeyseldi, yine de hafif bir esintiye bağlıydı sanki.
Yeşili, bir başka yeşilin tonu yok edebilirdi. Zeytin bakışı bir bahar bakışı öldürebilirdi. Kalıcı sanılan sevdalar, bir başka büyülü renkle solabilirdi.
Daha bir olgun çağlar geldi sonra. Açık mavilerin koyulaştığı, kıyı ve sığ deniz mavisinin lacivertleşip en derinlere gittiği yıllar. Bir kadının sevgisini yüreği ile akıtabildiği, bir erkeğin yüreği ile sarabildiği zamanlar.
Mavilerin en koyusu, denizlerin en derininin aşk yuvası olduğu, boğulma korkusunun olmadığı, dalgaların hissedilemediği, dalarken el ele en diplere dalınan ömürden kesitler.
Bir kadının sevgi çığlıklarının, güzel yüreğinin hissedilebildiği, bir erkeğin, sevgisini kaygısızca yürekten dillendirdiği, sevgi yağmurunun en cömert olduğu, yağdıkça topraktan sevgi bereketi fışkırttığı hayatın en güzide anları...
Önkoşulsuz seven kadınların, şartsız sevdalı erkeklerin, derin mavili yılları.
Tin kokularının, ten kokularının önüne geçtiği, ten kokularının şehvet kokularından önde olduğu, en derinlerdeki, en mavilerdeki, en insancıl, en büyülü yaşamın tatlı anları…
Her yaşta olabilecek kadar efsun dolu sevdalar…
YORUMLAR
güzeldi renkler ve aşk...
seviyorum sizin yazılarınızı...
yüreğinize sağlık...
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Hayatı, baştan sona doğru renklerle tasvir edişiniz gerçekten çok güzeldi. Aslında hepimiz lekesiz geliyoruz hayata, yani bembeyaz. Daha sonra hepimiz farklı renklere bürünerek hayatımızı sürdürüyoruz. Hayatlarımızı tamamlayıp baktığımızdaysa bakıyoruz ki, kimimiz doğduğumuz gibi beyaz kalmışız, kimimiz siyaha boyanmış, kimimiz de gri ye çalmış..
Bu çok hoş yazı için tebrik ederim.
Turgay COŞKUN
Teşekkürler güzel youmunuz için...
Selamlar...
hımm :))
öncelikle size bu olayı hatırlatan yaşam kesiti nedir merak ettim.
sevindim de adınıza.
bu ilk paragraftan sonra yazdığım idi.
sonra yazının tamamını okudum,resmin tamamını gördüm.pembenin tonunu,mavinin güzelliğini,yeşilin acımtırak ama o güzel tadını hissettim.
ve lacivert ,denizin rengi.denizin en özel rengi..
ben sevdayı anlatan ten de değil tın da onlatan böyle bir yazı daha okumadım.
ne diyeceğimi bilemiyorum
yüreğiniz hep var ola arkadaşım,var ve dolu ola
nazan erten
Turgay COŞKUN
Yaşamın neden sonuç ilişkilerini düşünürken yazdığım bir yazı idi.. :))
Selamlar...
Bu yazıda ben Ağyar'a katılmadan edemeyeceğim. Doğarız beyaz, ölürüz beyaz. Arasıra da ebem kuşağı hayatın güzellikleri.
Size de katılıyorum burada susukunbiradam. Hayatın ilerleyen zamanlarında, yürekler durulup, denizrin maviliği derinleşip, laciverte çaldığı gibi, yürekler derin sevdaları öğreniyor. Kayıtsız şartsız seviyor. Sevdi mi, kendisinden ne getirip ne götreceğine bakmıyor.
Artık yürek derinleşip, maviliği koyulaşmış, çıkar ilişkileri, yerini sevdalara bırakmış, koşulsuz sevmeyi öğrenmiştir.
Yazınız her zamanki gibi sıra dışıydı. Bizleri her yazınızla başka türlü şaşırtıyorsunuz. Sizin yazılara yorum yazmak, inanın yazı yazmaktan daha zor. Hayatı iyiden iyiye irdeliyorsunuz.
Kutluyorum... Sevgiler...
Turgay COŞKUN
Ortaokuldaydı galiba, 35 yıl önce, resim hocamız söylemişti "siyah ile beyaz" renk değildir diye. Ne alaka demiştim kendi kendime. İçtiğin süt(beyaz)ının hatıradamı yok, katran (kara)sı gecelerin hatırıdamı yok be hocam diye de aklım sıra kalaylamıştım(içimden tabi). Serde fırça tutup, tulum kirletmeye meyil ve aşinalığımız olduğundan az buçuk anlarız bu işlerden. Az boyamadık bizim evi, odaları plastik kapıları yağlı boya.
Bu gün bilimsel olarak izahı yapılsada beni tatmin etmiyor, külahıma anlatsınlar onu benim. Kırtasiyden resim malzemeleri aldığımızda, boya kartelesinin içinde seçenek olarak "siyah ve beyaz" var ya yeter bana. O halde toplumda ki yıllarca sürüp giden bu üvey evlat muamelesi nedir siyah ile beyaza karşı?
Ya "gri" için yapılan haksız yakıştırmalar, ne üvey ne süt oğlan resmen mahallenin piçi nerdeyse. Hesapta "gri" de siyahla beyazın gayri resmi ilişkisinden peydahlanmış bir veledi zina, yok ya!
Onu bunu anlamam arkadaş, hayat dediğin başı bir kara(nlık) delik, sonu bir kara(nlık) çukur. Delikten çıkıp beyazlara sarınıyorsun, çukura girerken beyazlara sarınıyorsun. "Ebemkuşağı" dediğin de fantazisi işte
Değilmi ki bütün renklerin gölgeleri "siyah"
Saygılar, selamlar
günesi uyandıralım
günesi uyandıralım
Turgay COŞKUN
Teşekkürler arkadaşım...
Selamlar...