- 1220 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ISSIZ KÖYÜN DİLSİZ KIZI
1922 Eylül ayında, Sart harabelerinden Alaşehir istikametine doğru seyahat eden bir grup, yol üstünde Yunan işgalcileri tarafından kaçarken yakılan ve yağmalanan, etrafta hiçbir hayat izine rastlanılamayan, ıssız mı ıssız bir köy dikkatlerini çekti. Arabadakilerden birisinin gözüne, üzerinde paramparça olmuş elbiselerle kaçmakta olan bir kız takılmıştı.
- Burada hiç kimse kalmamış!
- Ya o kız!? Demin biz köye girerken, koşarak önümüzden kaçıp giden, bir hayalet miydi?
- Belki!
- Evet, belki o kız hayalet idi, belki de bu gördüğümüz köy de gerçek değildi. Belki bunlar, İzmir’den buraya gelinceye kadar gördüğümüz facialarla alt üst olmuş hayal gücümüzün evhamlarından ibaretti. Pekiyi, bu çökmüş toprak altından gelen yanık kokular da mı bir vehimdir? Arabamızın sağındaki, şu kurumuş eşek iskeleti, biraz daha ötedeki şişmiş manda leşi; arkadan gelen darbe ile öne fırlamış şu mescit duvarının dibindeki didiklenmiş, ıslanmış eşya kümeleri ve bunların başında birbirine hırlayan şu sıska ve uyuz köpekler, bütün bunlar hep hayal midir?
İçlerinden bazıları, arabadan inerek bu harabeler içinde dolaşma cesareti gösterdiler. Akşam yaklaşmış. Uzaktan yolculardan bazılarının sesi geliyordu.
- Kız, cevap versene! Kız söyle sen kimsin, nesin, burada ne yapıyorsun, bu köyde neler oldu anlatsana? Kız sen dilsiz misin?
Kızı, bir izbe ahırın köşesine kıstırmışlar, sorguluyorlar ama kız köşeye büzülmüş oturuyor ve sorulara hiç cevap vermiyordu. Biraz önce hayalet sandıkları kız gerçekti ve karşılarında idi. Zavallı kız, kedi gibi iki toprak duvarın birleştiği bir girintide, diz üstü büzülmüş, onlardan tarafa yarı dönük yüzü kapıya bakıyordu; ilk fırsatta atlayıp kaçmaya hazırlanıyor gibiydi. On altı yaşlarında görünen genç kız, iri gözlü ve güzel yüzlü idi.
- Kızım, güzel yavrum, biz de senin gibi Türküz, Müslümanız! Gavur değiliz, anladın mı? Söyle bu köyün halkı nereye gitti, onlara ne oldu, bu köyü kimler viraneye çevirdi? Sen burada yapayalnız kalamazsın! Kimin kimsen yoksa, hadi gel seni götürelim!
Hepsi sırayla benzer şeyleri söylediler ama kızcağız onlar konuşurken elleriyle göğsünü örtmeye çalışıyor ve yan gözle de onları süzerek bir an önce aralarından sıyrılıp, kendini dışarıya atmak ister gibi hareketler yapıyor, sabırsızlandığı her halinden belliydi. Kızın ağzından, anlaşılamayan garip sesler çıkmaya başladı ve ardından öyle bir fırladı ki aralarında fişek gibi geçti gitti ve bir daha onu tutmak mümkün olmadı. Her taraf arandı ama boşuna, bir daha dilsiz kızı göremediler.
Sonradan anlaşılmış ki bu köyü, giderlerken Yunan yangın mangaları yakmışlar, yıkmışlar. Ahalinin çoğu katledilmiş, beş altı kişi ancak kurtulup Bozdağ’a kaçabilmiş. Bu dilsiz sanılan kızı, Yunan askerleri tecavüz etmişler. Kız başına gelenlerden ve köyde gördüğü katliamlar ve vahşet sebebiyle aklını yitirmiş herkesten kaçmaya başlamıştı.
Her seferinde yine köye geri döner, o ahırda için için ağlarmış. Çünkü, orada gözleri önünde babası, annesi ve kardeşleri de hunharca öldürülmüş, kendisine de iğrenççe tecavüz edilmiştir. İşgal ettikleri her yerde yaptıkları gibi.
Kaynak: Ali Aksakal.Salihli Hikâyeleri-Salihli: Sanayi ve Ticaret Odası,2008.96 s.