- 1570 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (51)
Ayşe çok mutlu ayrılmıştı odadan. Meltem hanımın o saatte dersi yoktu, eve de gitmemiş, kapının önünde Ayşe’yi beklemiş, konuşmanın sonucunu merak ediyordu.
“Ne oldu Ayşe Hanım?”
“Müdür bey çok iyi birisi Meltem hocam. Kezban hanım beni ve çocuklarımı küçük görmek istedi ama müdür bey, öyle bir konuşma yaptı ki ben sustum. Uyarımı dikkate alacak. Sizlerle de, Kemal’in gelişimi hakkında konuşacak.”
“Sıla derslerinde başarılı, sakin ve terbiyeli bir genç kız. Öğretmenleri ve arkadaşları çok seviyor onu. Bir ay sonra okullar arası bilgi yarışması var. O yarışmaya Sıla seçildi. Biraz önce sonuçlandı yarışmaya katılacak öğrencilerin isimleri. Sıla henüz bilmiyor, tabi müdür de bilmiyor. Şimdi haberi olacak.”
“Bu muhteşem bir haber. Çok ama çok sevindim, hem kızım, hem kendi adıma. Tanrım bundan daha büyük mutluluk olabilir mi bir anne için Meltem Hanım?”
“Bu duygunun nasıl bir duygu olduğunu çok iyi bilirim. Ben yarışmaya seçildiğimde, annem günlerce ağlamıştı. Onun için sizi çok iyi anlıyorum. Sıla’nın şu sıralar kafasının rahat olması önemli ve bunu bizler sağlayacağız, endişe etmeyin tamam mı?”
Ayşe’nin gözlerinin içi gülüyordu. Öylesine büyük bir mutluluk yaşıyordu ki, bu mutluluğunu kelimelerle izah edemezdi. Endişe ile geldiği okuldan, sevinçle ayrılıyordu.
Eve dönerken, ağlamaktan gözünün önünü görmüyor, soğuğa aldırmayan kuş misali, karın üstünde uçuyordu sanki. Başına örtmüş olduğu şaldan, yüzü görünmediği için, kimse ağladığını görmüyordu. Köyden kaçmakla ve kızını okutmak için çırpınmakla ne kadar isabetli karar verdiğini düşündükçe, yüreği bir başka çarpıyordu. “Kızım, canım kızım, senin başarılı bir öğrenci olacağını, daha o zaman hissetmiştim. Benim yüzümü kara çıkartmadığın için teşekkür ederim” diyerek devam ediyordu yoluna.
Evine geldiğinde, Hacer’in boynuma sarılmış, dışarıda boğazına düğümlenen hıçkırıkları dışarı çıkartıvermişti.
“Ne oldu Ayşe? Neden ağlıyorsun? Bir sorun yok değil mi? Lütfen anlat”
“Bu defa mutluluktan ağlıyorum Hacer abla. Müdür, o kendini beğenmiş kadının yanında beni korudu. Benim bir şey konuşmama fırsat bile vermeden, kadına dersini verdi. Bunun mutluluğunu yaşarken, ikinci bir mutluluk haberini aldım. Kızımı bilgi yarışmasına seçmişler. Yarışmalarda okulunu temsil edecekmiş. Bu başka bir mutluluk yaşattı bana. Ne kadar iyi yapmışım köyden kaçıp, kızımı okutmaya karar vermekle. Mutluluk gözyaşları gördüklerin Hacer abla”
“Ne kadar mutlu oldum Ayşe. Dün akşam, Can’da aynı şeyi söylüyordu Sıla için. Matematik zekâsı çok yüksek diyordu. Bak, her şey yoluna giriyor.”
“Evet abla, her şey yoluna giriyor. Dün akşamdan beri, üzüntülerin yanında mutlulukları da yaşıyorum. Böylesi mutluluklar, tüm üzüntüleri unutturuveriyor insana.”
O gün, güneş birkaç dakika yüzünü göstermiş, yeryüzündeki canlılara gülümsemiş, sonra tekrara bulutların arkasına gizlenip, yeniden öfkesini kusar gibi, kar fırtınasını başlatmıştı. Buzların eriyeceğin düşünürken, kar bütün yolları kapatmış, aralıksız yağmaya devam ediyordu.
“Bu gün ne bu böyle? Kar dineceği yerde inadına hızlandı, baksana arabalar kardan görünmüyor bile. Eve de gidemedik.”
“Önemli değil ki abla. Açıkta değiliz ya, evdeyiz. Bu akşam da gitmezsiniz. Akşama yemekleri de yaptık. Siz zaten evi toparlamışsınız, ben okuldayken. Can ve çocuklar gelsinler, ne yapacağımıza karar veririz”
Akşam olmak üzereydi. Ayşe, çocukları almak için yeniden yola çıkmış, okul kapısının önüne gelmişti. Bütün aileler orada bekliyordu. Kar fırtınasından kimse kimseyi görmüyordu. Elli cebinde, çocuklarını beklerken, omzuna bir şeyin değdiğini hissetmiş, , arkasına dönüp baktığında Can ile göz göze gelmişti.
“Can, senin ne işin var burada?”
“Demiştim sana, erken çıkacağım bu gün diye. Çıkmışken çocukları da alıp öyle gideyim dedim. Sabah gördüğüm olaydan sonra endişeye kapılmıştım”
“Sabahki olayı Meltem Hanım anlattı. Ben de onun için geldim. O çocuklar gelmemiş bugün. İşte çocuklar çıktılar”
Çocuklar koşarak gelmişlerdi yanlarına. Can’ı da, onları beklerken gördüklerine şaşırmışlardı üçü de.
“Can abi, sende gelmişsin”
“Evet Sıla, Bu gün erken çıktım. Onun için geldim.”
“Tutun bakalım elimden. Üşümeden eve gidelim.
Beş kişi, yeniden eve dönüş yoluna girmişlerdi. Serkan, Can’ın elini bıraktı. Yerden aldığı karı, top yaparak, Can beye ve abisine atmaya başladı. Onu gören, Gökhan da başlamıştı kartopu oynamaya. Can, bu duruma dayanamadı, o da başladı. Beş kişi yağan kara aldırmadan, yolun ortasında kartopu oynuyorlardı. Arada, toplar Ayşe’ye değiyor, Ayşe’de onlara karşılık veriyordu. Çocukların şen kahkahası, soğuk havayı ısıtmıştı sanki.
“Off! Çok yoruldum. Çocuklar, bırakın artık kartopu oynamayı, sırılsıklam olduk, Üşüteceksiniz, yürüyün bakalım”
“Bırak Ayşe, top oynuyoruz işte. Çocukluğum geldi aklıma. O zamanlar da ne güzel oynardık sokakta. Bırak bizi, sen git, biz geliriz, değil mi çocuklar?”
“Evet anne sen git, Biz Can abi ile geliriz. Az oynayalım. Üşütmeyiz merak etme”
“Hayır, hep birlikte gideceğiz. Ben de kalıyorum sizinle”
Çocuklar oynamaya doyamıyordu. Her taraf bembeyaz olmuştu. Bu beyazlık, akşamın olduğunun farkına vardırmıyordu insanlara. Yalnız Ayşe ve çocukları değil, tüm mahalle sokağa çıkmış, yağan kar altında kartopu oynayıp, kardan adam yapıyorlardı. Ayakları su içinde kalıp, üşüdüklerini anlayınca;
“Ben üşüdüm anneciğim, artık gidelim mi? “
“Ne o, önce sen başlamıştın kartopu oynamaya Serkan bey, şimdi üşüdün mü?”
“Evet Can abi çok üşüdüm.”
“Haydi bakalım doğruca eve. Hacer abla da merak etmiştir, bu kadar saat gitmeyince”
Beşi birlikte evin kapısına gelmişler, üstleri, ıslak olduğu için, dışarıda kıyafetlerini bırakmak zorunda kalmışlardı.
“Ben merak içinde burada bekliyorum, bizimkiler kartopu oynuyorlar”
“Can ile çocukları ikna edemedim ki abla, Karı gürünce çıldırdılar.”
“Bırakın biraz çocukluğumuzu yaşayalım, değil mi çocuklar. Ben de çocukluğuma döndüm bu gün. Teşekkür ederim bana bu günü yaşattığınız için. Abla, araba mümkün değil çıkmaz yola. Kar yarım metre oldu nerdeyse. Eniştemi aradım. Yollar kapalıymış “gelmesin” dedi. Yani yolar açılana kadar buradasın.”
“Eve nasıl gideceğiz Can? “
“Bu akşam da gitmeyin. Kalın burada, İki gün tatil. Evde sizi bekleyen mi var.?
“Sana çok yük olduk Ayşe.”
“Yük mü? Ne yükü. Başımın üstünde yeriniz var. Lütfen kalın”
“Ne dersin Can, kalalım mı?”
“Olur kalalım. Benim için sorun yok. Ama üstümü değiştirmem gerek”
Devam Edecek
YORUMLAR
Sıla başarılı bir çocuk. Bunu öğretmenlerinin söylemesi ise bir başka güzel değil mi anne için. Sıla yarışmalarda istenen başarıyı gösterebilecektir umarım.
Bu hikaye beni öyle sadı ki, bu gün ne oldu acaba diye sormadan edemiyorum. Bu hikayenin roman olmasını diliyorum canım. Okuunması gereken en güzel hikayelerden biri, Çok dersler alınması gerekiyor çünkü.
Sevgiler. Öpüyorum
Can ile ayşe, yarım kalan aşklarına devam edecek mi? Sıla bir matematik dehası olarak topluma yararlı bir bilim insanı olacak mı?
Bütün bunları ilerleyen bölümlerde bekleyip göreceğiz.
Roman çok güzel gidiyor sevgili Türkan, sizi gönülden kutlarım. Çok büyük emek isteyen bir iş yapıyorsunuz.
sevgiler...