- 1799 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İPİN UCU PUŞTUN ELİNDE(!)
Sevgili site yöneticisi ve okuyucu kardeşim, bu yazıdaki sürçü lisanlarımdan dolayı şahsınızdan peşin olarak özür dilerim.
İmamın biri görevli olduğu camiye ders almaya gelen insanlara belirli bir müddet ders verdikten sonra, “Size öğrettiklerimi cemaate de anlatmam lazım. Yalnız yanlış anlatmamam için birinizin beni uyarması lazım” demiş. Nasıl uyarılacağı konusunu tartışıp karara varmışlar. Nihayet toplanan cemaate dersi anlatacak imamın kaftanına bir ip bağlayıp ders almış olanlardan birinin eline de diğer ucunu vermişler. İmam yanlış söylediğinde ipi çekerek uyarsın diye.
İmam çıkmış mihraba başlamış konuşmaya. İmam doğruda dese, eğride dese ne derse desin ipi tutan kişi her defasında ipi çekerek uyarıyormuş. Bu olay devamlı olunca imam bir şey anlatamamış, bakmış olmayacak, mihrapta durmanın faydası yok. Cemaate dönüp “Ne diyeyim cemaat ipin ucu puştun elinde” demiş, konuşmaktan vazgeçerek mihraptan inmiş.
Ben okuduğum şiirlere genelde yorum yazmıyorum. Doğruyu yazsam eleştiriye kapalı biriyse azı dişlerini göstererek saldırıyor. Yalan, palavra yazsam vicdanen rahatsız oluyorum, olmaz. O kişi kendini yenileyemez. Bilmediği halde bir şey bildiği sanır. Pehpehçi, yıkıcı, caydırıcı değil öğretici olmamız lazım.
Ben hayatımın en ağır eleştirisini Adanalı Mansur EKMEKÇİ’den aldım. Yapıcı eleştirisinde haklı olduğu için yaşıtım olduğu halde elini öpüp, “Hocam ne olur bana da öğret” demiştim. Bugün ona çok şey borçluyum.
Ne şiirlerimde ne de düz yazılarımda hiç bir şair, yazar bozuntusunun adını yazmadım. Yazmamda o zaman cevap hakları doğar. Siteler sürtüşme boğuşma yeri değil bileğine, bilgisine güvenen erlerin meydanıdır. Tabi kanı bozuk olamayanlar için.
Ben yüzde yüz eminim ki bunu istenen her meydanda da ispata varım, günümüzde yazar ve şair geçinenlerin yüzde doksanı, bizler ne yazık ki bu ülkedeki cahil kesimin yüzde doksanını oluşturmaktayız. Gönül dostuyuz diyoruz ama kesinlikle değil, bizler hortumcu birlikleriyiz. Genelde hazımsız, haset ve fesat takımıyız.
Efendilik şimdi Atatürk’ün dediği manadaki gibi anlaşılmıyor. Tahsili olamayana, az olana daha doğrusu devlet dairesinde temizlik yapanlarla köylüye dalga geçme manasında “Efendi” diyoruz. Aslında (bazı) yularlılara efendilik yakıştırılıyor. Ama gerçek tahsili, efendiliği hayat fakültesi öğretir, verir. Alabilenler, kafası saman dolu olamayanlar alırlar. Her kazan, tencere ve tava kalay olmaz. Maddesi bozuk olabilir.
Daha önceki bir yazımda benzeri bazı konuları açıklamıştım. Yazdıklarım doğruda olsa yanlışta olsa arkasındayım. İspat edemeyeceğim hiç bir sözde yazmadım. Yazdığım yanlış ve iftira bile olsa karşımdaki kişiler olgun ve delikanlı olmak zorundadırlar. Tabi gerçekten şairlerse, çizgi üstü kültürlü bir insanlarsa. Hele benden yaşlı ve “Şu kadar kitap sahibiyim” diyorlarsa, utanmadan toplulukta palavra atıyorlarsa. Ama çok kitap sahibi olmadan önce kitapsız olmamak lazım! Çünkü bu sitelerin yöneticileri ve üyelerine kimsenin terbiyesizlik yapma hakkı ve ayrıcalığı yoktur. Sitelerinde uyulması gereken kuralları vardır.
Bir de kişilerin konuştukları, yazdıkları, hal ve hareketleri, yürüyüşleri bile o kişilerin kültür seviyelerini gösterir. İlle benimde bazılarının yaptığı gibi bazı hödüklere(!) zağarlık yapmam gerekmiyor. Şakşakçıları şişirdiğinden bazıları balon olduğunun farkında bile değil. Önemli olan pamukluk ya da yamukluk yaparak anılmak değil, delikanlı kalıp, öğle ölüp, öldükten sonra anılmaktır. Öldükten sonra insan eseriyle, yanlış yorum yazanlar semerleriyle anılırlar. Pamukluk yapıp Nobel ödülü alanlara özenmememiz gerekir.
Bildiğiniz gibi bu ülkenin bazı illeri çeşitli zamanlarda farklı ırktan düşman istilalarına uğradı. Zalim düşmanlar suçsuz kadınlarımıza kör, topal ve sakat demeden zorla tecavüz etmişler. Birileri sanırım o nesilden kalma ki(!) yazdığım şiirler ve yazılar yaralarına, kanlarına dokunmuş ki(!) bana sürtünüyorlar. Onları kaşıyacak bende kaşağıda yok, sürtünecekleri de ben değilim, aynı nesilden her ilde bir kaç tane var. Onlardan birini bulup sürtünseler iyi olur. Hiç bir halimle onların seviyesine çıkamam.
Layık olmayanların adını iki ağzımdan da çıkarmadım. Ben onların adının çıktığı alt ve üst ağzı kesinlikle taşımam. Keser atarım. Çünkü mutlaka kanserden daha pis, çaresiz bir hastalık bulaştırırlar.
Yanlış eleştiri yapanların anası babası farklı nesli çıkmayan bir hayvan türünden desem o hayvana ayıp olacak, ona hakaret etmiş olacağım. O hayvan türünden olsalar bile bu kadar sürtünmemeleri gerekirdi. Çünkü onlara isimleriyle “O..” diyen yok. Affedesiniz asil bir köpek bile kendine taş atmayınca saldırmaz. Ne yazık ki bazılarımız onlardan da aşağılara iniyorlar.
O yazılar doğru olmasa tebrik yorum yazıları da yazılmazdı, yaralarına dokunmasam onlarda gocunmazlardı. Başka yarasına dokunduklarım neden yorum yazamıyorlar? Çünkü ispata varım. Birilerine dokunacak diye yazmayalım mı?
Ben yarışmalara daha iyisini yazmak, hatalarımı görmek, dersimi daha iyi çalışmak için giriyorum. Değilse bazen vaat edilen ödüllerin verilmediğini, verilecek ödüllerin sıradan şeyler olduğunu biliyorum. Benim yegâne amacım Pir Sultan Abdal’ın yolunda olmak, kalmak ve ölmektir. O Hızır Paşalara eğilmemiş ki ben zamane hızır paşalarına eğilsem! Asla! Boynum kesilir belki ama adam olmayanlara zağarlık yapmam. Yarın Pir Sultan Abdal üstadım suratıma tükürür. Ama bende bana hızır paşalık yapanlara minnettarım. Hızır paşa olmasa Pir Sultan Abdal, kavatlar olmasa ben Dursunî olmazdım.
Yarışmalarda derecelerin isimlere, simit, tost ya da çay ısmarlayanlara verildiğini şimdiye kadar bilmiyordum, bazılarının sayesinde öğrendim. İsteyene bu ismi de veririm. Parmak hesabı dahi yapamayan, hece şiirini serbest sanan kavatlar jüriye seçilirse sonuçlar vasat olur. Değilse ben kesinlikle verilecek ödülün peşinde değilim, basit hediyelere ve tavuk misali reklâmlara da ihtiyacım yok. Yarışmaların jürilerine hatalarımı sorduğum zaman delikanlı gibi doğru ve inandırıcı cevaplar neden veremediler? Kurban kemiğiyle ben canlanmam. Ama kanını tahlil ettirmeye yanaşamayanları canlandırır. Çünkü onların şölenlerde nasıl ağırlandığını biraz biliyorum.
Aynaya bakanlar her zaman kendilerini görürler. Ya da güneşli havaya çıkabilenler gölgelerinin boyunu görürler. Gölgeler de geziyorlarsa boy ölçülerini bilmezler. Benim yazı ve şiirlerimde kendilerini görmemiş olsalar kırmızı görmüş boğa gibi saldırmazlardı. Yorumu delikanlı olsalar yazı veya şiire yaparlardı. Tabi anlıyorlarsa? Kişinin kendine yapılan yorumlar yazanlara özgü vasıfları gösterir. Benim onlara cevap vermeme gerek yok başka değerli okuyucular cevaplamışlar. Tabi tercümansız anlayabilirlerse! Ayrıca onlara da teşekkür ederim.
Şayet şahıslarına saldırı olmuşsa şahsa yorum yazacaklarına bu ülkede hak aramanın başka yolları vardır. Sıkıyorsa oralara gidebilirlerdi. Ne yazık ki eceli gelen köpek cami duvarını pislermiş. Her halde kalplerini durdurmamı istiyorlar ama Allah mükemmel yarattığı şu dünyada en küçük bir pisliği bile boşuna yaratmamıştır. Bir hikmeti vardır. Ona saygımızdan dolayı pisliklere basmak istemem. Asaletli bir köpek hak etmediği sözü duysa kudurur ve sokaklarda dolaşmaz.
Ben elli yıllık ömürde çok ceylan kılığında çakallar gördüm. Bundan sonra çakallar yolumuza çıksa ne yazar? Sonuçta Allah’ın takdir ettiği olur. Muhatapları bile olmam ama bu yazıyı okuyucularımı bilgilendirmek için yazıyorum. Ben onlar gibi ıkınarak şiir veya yazı yazan biri değilim. Şimdi bana bir kaç kez daha kısa devre yaptırdıkları için yeni şiirlerini yazıp yine sitelere atacağım. Yeteri kadar hızır paşalarım var.
Ben birinin kullanımında ya da güdümünde değilim. Domuzlardan korkan tarlasına darı ekmez. Her zaman büyük balık küçük balığı yutmaz. Küçük balık bir oltaya bağlı olabilir. Ondan sonra olta ciğerlere inebilir, hasta kalpleri durdurabilir, hasta ruhları çıkarabilir, bazen de o hasta ruhları tersten çıkarabilirler.
Bir sağlık kuruluşuna aldığımın hizmetin teşekkür yazısında “Görevli doktorun doktora ihtiyacı vardı” yazmıştım. Bir yıl geçmedi o doktor yine doktorluk hatası yüzünden ölmüş.
Her hangi bir yazı ya da şiiri yazana kimsenin dinsiz(!), salak(!), zavallı(!), sümüklü(!) vb. bizzat kendilerini anlatan yorum yapamazlar, yazamazlar. Kem söz sahiplerine aittir. Bunları burada olmazsa mahşerde mutlaka ispat edeceklerdir.
Köyün birinde günümüz yazar ve şairlerinden bazılarının ahlâk seviyesinde cahil bir kabadayı varmış. Her vardığı yerde hiç sıra beklemez hemen kaba kuvvet kullanarak en öne geçer işini yapar ya da yaptırırmış. Bir gün başına belayı bulacağını bilen garip annesi “Oğlum bu kadar zalim olma, bir gün …… kıllıya çatarsın” demiş.
Bu nasihati dikkate almayan kabadayı bir gün geç vakit köyde değirmene gitmiş. Bakmış sıra çok, çuvalları omuzlayıp ilk sıraya durmuş. İlk sıradaki ve diğerleri ne dediyse dinletememiş. Kafasının tası atan ilk sıradaki köylü bu cahil kabadayıyı aldığıyla yere çarpmış ve altına almış. Kabadayı alttan yukarı bakınca köylünün donunun anının yırtık olduğunu ve yırtıktan fal taşı gibi açılmış gözlerle bakınca kılları görmüş. “Eyvah annemin dediği ….. kıllı buymuş galiba” demiş. Güzelce dayağı yedikten sonra sırasını bilip beklemiş.
Bu kavatlar üstelik şölenlere ücret ödenerek gelirler. Şölenin birinde asansör askıda kalınca yanındaki bayan arkadaşını anlatan ayarı düşük şair bozuntusuna aynı ayardaki diğer biri “Bir daha bunun geldiği yere kesinlikle gelmeyeceğim” diyordu. Hâlbuki bizlerin gözünde kalite farkları aynıydı. Ama düzenleyen kişi mükemmel bir şahsiyetti. Onların adı çıkmış okumaya değer şiirleri olmasada
Değerli site yöneticisi arkadaşlar. Lütfen sitenizin kurallarına sadık olanlara yer veriniz. Sitenizin en kültürsüz üyesi en az sizin kadar kültürlü olmalıdır. Lütfen hiç bir üyenizi böyle cevabi yazı yazma zorunda bırakmayınız.
Ben en cahil geri zekâlı birinin dahi yoruma gerek kalmadan anlayacağı şekilde yazmaya çalıştım. Daha da anlamamışlarsa anlayanlara sivri sinek saz, anlamayanlara davul zurna az. Ne yapalım Allah öğle yarattıysa kafalarını matkapla açıp içine zımbalayacak değiliz ya.
Kültürlü insan eleştiriye açık olur. Ben yazı ve şiirlerime yapılan eleştirilere kızmıyorum. Şahsıma yazılan yazıları uygun bulmuyorum. Dilerim bundan sonra “İpin ucu puştun elinde” olmaz. Hepsi o kadar. Hodri meydan.
Teşekkür eder başarılar dilerim.
Dursun Yeşil – Eğirdir 24.01.2010
YORUMLAR
Saygıdeğer dostum, güzel insan Dursun Yeşil.
İlgili makaleni, başından sonuna kadar sabırla okudum.
Anlatım üslubun biraz sert olmuş. Senin gibi erdemli bir Yazar-Şair’in bu denli hiddetini, bazı cahiller tarafından haksız yere incitildiğini düşünerek hoş görüyorum. İlgili yazının konusu ise, kısmen kişisel iç döküm, kısmen de toplumun her alanında dikkate alınması gereken ayrıntılar zincirini içermektedir. Senin o berrak yüreğini bildiğim için ve bu berrak yüreğe taş atıp bulandıracak birilerinin de olabileceğini tahmin ederek söylemlerinin yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum.
Senin kültüre olan hizmetini, azmini ve onurlu mücadeleni bilmeyenler için belki de “Kendini beğenmiş, Kaba veya çok bilmiş.” Şeklinde haklı yorumlar getirebilirler. Ama seni en az benim kadar tanıyanlar veya tahmin edenler asla aksini düşünmeyip benim gibi düşüneceklerine inanıyorum.
Saygıdeğerli dostum Dursun Yeşil. İmam örneği yerinde oturmuş güzel bir anlatı olduğu gibi düşündürücü ve hisse alınması gereken bir öykü.
Bundan böyle sana karşı sert, kötü veya kaba takınanları, Hacı Bektaş Veli’nin buyurduğu “İncinsen de incitme.” Sözleriyle erdemlilik göstermeni arzu ediyorum. Aslına bakarsan, yeryüzünde öylesine yanlışlar, kötüler ve çirkinler vardır ki bunların da zıtları olan; doğrular, iyiler ve güzeller vardır. Bunlardan birileri, diğerlerinin aynalarıdır, onların varlığını ortaya koymakla sorumludur. Bu da tabiatın kanunudur Hâkkın bize bahşettiği.
Konuyla ilgili birkaç makalem Edebiyat Defteri’nde mevcuttur.
Her zaman her konuda sabır ve hoşgörü diliyorum. İhtiyacı olanlara sun. Bana ait ithaf ve methiyelerin, benimle ilgili düşüncelerin beni çok mutlu etti. Ancak bu mutluluğu seninle, diğer sevenlerimle ve site üyeleriyle paylaşmak suretiyle kabul ettim. Teşekkürederim Saygı ve muhabbetlerimle Mansur Ekmekçi
mansurekmekci tarafından 1/26/2010 10:42:45 AM zamanında düzenlenmiştir.