14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3180
Okunma
Ulaşılması imkânsız mektuplar yazıyorum sana sevgili. Gelmesi olanaksız ama ben yine de yazıyorum ve yazdığım her bir mektubu rüzgârlara veriyor, ya da güvercinlerin ayağına bağlıyorum. Bazen de o mektuplardan gemi yapıyor, engin ummana salıyorum belki getirir sana diye. Hiç birini postaneye gidip, teknolojinin en büyük nimeti olan posta kutusuna atamıyorum. Oradan, gizli bir el gelip alır ve içinde yalnız senin için yazılan ölümsüz sevdamı okuyup, kıskanıp götürmez diye korkuyorum.
Mektuplarıma, içime sığdıramadığım, gördüklerinde yürekteki yangınları korkarlar diye çekindiğim, anladıklarında sana olan sevdamı kıskanırlar ve sana ulaştırmazlar diye endişelendiğim aşkım var ya canım, onları yazıyorum mektuplarıma.
Harflerle dertleşiyor, her bir harfi yan yana getirip, binlerce cümle kuruyorum sevda üstüne. Kimi harfler boyun büküp, yan yatıyor yazma diye, kimi harfler kafa tutuyor“ olmaz” deyip dimdik kalıyor ayakta, kimi harfler meşale oluyor, ışık tutuyor sevdamı yazdığım kâğıtlara, kimi harfler kurşundan kalem olup saplanıyor yüreğime ama ne yaparlarsa yapsınlar her biri hizmet ediyor benim sevdama. Her biri yine yan yana gelip “ seni seviyorum” yazıveriyor bembeyaz kâğıtların üstüne
Kâğıtlar olmak istiyor derdime ortak. Biliyorlar kurşundan kalem olmadığında ve harfler boyun eğmediğinde, yüreğimdeki aşkı anlatacak kelime kurmakta güçlük çektiğimde, bembeyaz kalacaklarını. Biliyorlar, o sayfaların anlamlı cümleler ile dolması için, içimde sevdamın olması gerektiğini, biliyorlar, her kurşunun yüreklere saplanıp, oradan kâğıtlara geri döneceğini ve biliyorlar sessice bekliyorlar elimin altında. Onlar bana bakıyor, ben onlara. Ve özlem vurduğunda, çıkıveriyor yüreğime saplanan kurşunlar bir anda dökülüveriyor harfler. Pusuda bekleyen canavar gibi, üşüşüveriyorlar beyaz kâğıtlara
Bazen mektup diye başladığım harfler şiir olup, çıkıyor engin maviliklere ve oradan ulaşmak için uğraşıyor sana. Bazen ılık bir seher yeli olup, titretiyor tüm sabahları, bazen ayaz geceler olup karartıyor tüm evreni, bazen gülün üstündeki bülbül olup, şarkı söylüyorlar bana, bazen baharları beklerken hazanları getiriyor tüm kelimeler ve yeşereceği yerde, sarartıyor tüm umutları.
Bazen bin bir gece masallarından çıkan hikâyeler anlatmak istiyorum kalemin yardımı ile kâğıtlara. Öyle masallar dökülüyor ki kalemin ucundan, ben bile korkuyorum sonucundan ve hemen vazgeçiyor buruşturup atıyorum yere. Buruşturup attığım her kâğıt, içindeki harflerin yardımı ile kalkıp dikiliyor karşıma. Kötü de olsa sonuç, yazmalısın diyerek, seriliveriyorlar tekrar önüme. Korkuyorum, oysa onlar korkusuzca duruyorlar karşımda ve istemsiz dökülüyor masallar bir bir kâğıtlara
Sana olan sevdam korkutuyor beni aşkım. Korkum benim yitip gitmem değil, korkum sevdamın sana zarar vereceği endişesi. Çünkü böylesi bir sevda ancak efsanedir bilirim ve o efsaneleri gerçeğe çevirdiğim için korkarım.
Aşkım, biraz kısa kestim mektubumu. Daha sonra tekrar yazarım her zaman yaptığım gibi. Şimdi turnalar geçiyor başımın üstünden. Güvercinler kondu balkonumun demirlerine. Gülün üstünde bülbül, dikenleri batmış ayağına kanıyor ama bülbülün hiç yok şikâyeti. Martıları getirdi gelin edasıyla süzülen dalgalar. Ya gemi yap koy kanatlarımıza indirelim denize, ya bağla güvercinlerin ayağına, ulaştırsın mektubun yâre diyorlar. Ve bülbül sarılırken dikeni ile güle “ dikenleri ile sevebildiğinde aşk, aşktır” deyip bitirmemi bekliyorlar mektubumu. Bitirip verdiğimde turnalara, turnalar söyleyecekmiş bana ikimizin türküsünü. Neydi o türkünün adı” Turnalara tutunda gel’ diyeceklermiş sana
Bitirdim deyip birkaç kopya yaptım mektubumu. Verdim hepsine birer örnek. Ulaştırırlar mı sana bilmiyorum ama eğer ulaşırsa içlerinden bir tanesi. Anlayacaksın aşkım, bende bıraktığın seni ve göreceksin, özleminin gün gün ummana dönüştürdüğünü beni
Seni seviyorum bir tanem, neredeysen, oraya çağır beni kanat takıp uçarak gelirim inan ki.
Türkan DİNÇER ( Onurumsun ) Resim: Türkan DİNÇER
Yer: Sinop’ta özel bir gün