- 997 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İşte O Sendin
Göklerdi aşklarının kıblesi
Güzeldi Medine; havası, suyu, yeşilliği… Belki de bu yüzdendi buranın kadınlarının güzel ve güler yüzlü oluşu. Ama bunların içerisinde öyle birisi vardı ki! Güzelliğinin namı çoktan Medine’yi de aşıp öte diyarlara gitmişti. Bakışıyla, endamıyla, zarafetiyle sadece erkeklerin değil, kadınların bile hayallerini süsleyecek kadar cezbesi olan bu kişi ŞifaHatun’du. Ve güzelliğince de varlıklıydı aynı zamanda.
Evli değildi Şifa Hatun, bu yüzden onunla evlenebilmek için sadece Medine’nin zenginleri değil, Medine dışından da vezirler, sultanlar onunla evlenebilmek için he gün kapısını aşındırıyorlardı. Aracılarla öyle teklifler gönderiliyordu ki, kimi hediye olarak yüzlerce deveyi kapısının önüne bağlatıyordu, kimi deve yüküyle altını ayaklarının altına seriyordu. Ama bütün bu teklifleri hep geri çeviriyordu Şifa Hatun, hatta Necasi gibi bir Hükümdarda onun reddettiği talipliler içerisinde yer alıyordu. İşte böylesine güzel ve göz alıcıydı Şifa hatun. O’nun tek bir istediği ve dileği vardı. Allah katında makbul bir kul olup, O’nun rızasına erişebilmek…
Eşleri Hz Muhammed’e A.S. kendisiyle konuşmak isteyen bir kadın olduğunu söylediler. Allah’ın Resul ü gelen kişinin içeriye buyurulmasını istedi. Gelen kişi Şifa Hatun du. Mahcup bir şekilde Sevgili Peygamberin yüzüne bakmadan konuşmaya çalıştı;
“Ey Allah ın Resul ü, beni cennete koyacak ibadetler nelerdir, söyler misin bana?”
Hz Muhammed a.s. nin yüzünde tatlı bir hoşnutluk oldu ve bu haliyle Şifa hatuna baktı;
“Evlenmelisin” dedi. “zira bu, dinin yarısı ve ibadetlerinde en hayırlı olanlarındandır.”
Bu sözler Şifa Hatun u çok şaşırttı. Aslında beklediği tavsiyeler bunlar değildi! Oysaki o, Hz Muhammed a.s. mın, “çokça namaz kıl, fırsat buldukça oruç tut” türünden bir şeyler söyleyeceğini düşünüyordu. Bir müddet durdu, şaşkınlığını attıktan sonra;
“Ey Allah’ın Sevgilisi, ben bugüne kadar hep sabrettim, istedim ki bana eş olacak kişi içinde Allah aşkı taşısın, Senin sevgini taşısın, peki ben şimdi kiminle evleneyim, kim benim için hayırlı olur, buna Sen kara verir misin? Kuşkusuz Sen seçersen bunun sonu hayra varır.”
Hz Muhammed a.s. bir süre düşündü; sıradan değildi Şifa Hatun. Allah aşkıyla yanandı, dengi de aynı ateşten olmalıydı. Şifa Hatuna bakıp,
“Yarın sabah mescide ilk gelenle evleneceksin!” Dedi. Ardından sanki bir şeyleri hissetmişçesine hüzünle baktı Şifa Hatun a,
“Umuyorum bu evlilik hakkında her şeyden daha hayırlı olacak.”
Bu konuşma daha o vakit Bütün Medine de özellikle de Şifa Hatun la evlenmeyi hayal eden erkeklerin kalplerine düştü. Hepsi de daha şimdiden Şifa Hatun la süslenmiş tarifsiz pembe hayallere daldılar. O O gece, ertesi sabah mescide ilk gelen olmak için uyumamayı tercih ettiler. Fakat o gece bir şey oldu! Sabah namazı vaktine kadar uyanık kalıp erkenden mescide gelmeyi isteyen taliplilerin üzerine derin bir uyku hali çöktü. Sanki göz kapaklarına tonlarca yük bindiriliyordu.
Gün ağarmaya yakın Şifa Hatun un kalbi delicesine atıyordu. Kimle olacaktı izdivacı, kimi seçecekti kendisine Allah’ın Sevgili Peygamberi.
Hz Muhammed a.s. mescide gelmiş namaz vaktini bekliyordu.
Uzaklardan alaca karanlığın içinde ince uzun boylu birisi göründü. Bu kişi her adımında Hz Muhammed a.s. mın olduğu mescide doğru yaklaşıyordu. Bu gelen Medine nin en gariban insanlarından Suheyb di. Kimseye zararı olmayan kendi halinde birisiydi. O da Hz Muhammed a.s. mın, Şifa Hatun la ilgili konuşmasını duymuş ama bekar olduğu halde aldırmamıştı. Zaten aldırsaydı ne olurdu hiç bir şeyi olmayan bir fakirdi. Nerde olsa, bu belki bir ağaç altı, belki bir dam yanı kıvrılır yatar, bulursa yer şükreder, bulamassa aç gezer yine şükreder kimseye mihnet etmezdi. Arada sırada bulduğu günlük küçük işlerle hayatını işte bu şekilde devam ettirmeye çalışırdı. Ve bir de çokça Allah ı huşu içinde zikreder, kıyılarda sessizce ama içinde büyük bir coşkuyla gözyaşı dökerdi.
Mescidin kapısından girenin eşgalini görünce Hz Muhammed a.s.in gözeri ışıldadı! Suheyb i tanımıştı.
Hz Muhammed a.s., Suheyb le ve sonradan mescide gelenlerle birlikte sabah namazını kıldı. Ardından mescide ilk giren kişi olan garip Suheyb in elinden sıkıca kavradı. Yanına oturttu. Bu arada uykularından zorlukla kalkıp gelen Şifa Hatun taliplileri de koştura koştura camiye gelmişlerdi. Onlar ve cemaati oluşturan diğer insanlarda namazın ardından şimdi Hz Muhammed a.s. ve Suheyb in etrafına toplanmış merakla konuşulacakları dinlemeye başlamışlardı.
Hz Muhammed a.s. sevgiyle baktı Suheyb in yüzüne ve O’na durumu anlattı. Suheyb bu İlahi yakıştırma karşısında çok hislendi. Ve Kabul etti, Sevgili Peygamberin O’na önerdiğini.
Hz Muhammed a.s. bunun üzerine Şifa Hatun u çağırdı, onun da rızasını alınca, Orada bulunanlara hitaben evliliğin önemini vurgulayan bir hutbe okudu, ardından nikah akidlerini yaptı.
Tüm bunlardan sonra Suheyb e;
“Hadi şimdi hanımına bir hediye al ve evine götür.” Dedi. O an büyük bir mahcubiyet duydu Suheyb!
“Ey Allahın sevgilisi” dedi utanarak. Sonra iki elini açtı “benim ne bir dirhem param, ne de başımı sokacak virane bir damım var”
İşte o an şifa Hatun eşini küçük düşürmemek için ona hemen içinde gümüş olan çok güzel bir kese getirtti. Ayrıca evini de ona verdiğini söyledi.
Akitten sonra hem şaşkın hem de mutuydu Suheyb. Hiç ummadığı bir anda ve hiç hayal edemeyeceği bir Hanım’la evlendirilmişti. Şifa Hatun u eve gönderdikten sonra biraz düşünceli biraz da kafası karışık bir şekilde Medine sokaklarında dolaştı bir müddet. Sonra bir hurma ağacının altına gelip gölgeliğine oturdu. Üzerindeki rengi gitmiş elbisesine, ardından kaygıyla ayağındaki eski ayakkabısına baktı.
Akşama doğu Şifa Hatun en güzel elbiselerini giymiş, en şık takılarını takınmış, Allah Resulü nün kendine eş olarak seçtiği Suheyb i karşılamaya koyulmuştu. Suheyb belki de kendine eş olacak adaylar arasında aklına en son gelecek olandı.
Güneş batmıştı. Suheyb çekingen adımlarla en sonunda Şifa Hatun un oturduğu oldukça görkemli eve geldi. Ürkerek çaldığı kapıyı sıcak bir gülümsemeyle Şifa Hatun açtı kendisine. İçeride kendisi için çok zengin bir sofra kurulmuştu, belki de böylesine zengin bir sofraya ilk kez otuyordu. Ama oturduğu bu sofradan ancak birkaç lokma aldı. Yemeğin bitiminin ardından, gecenin sonarına doğru ilk gecelerini geçirecekleri odalarına çekildiler. Şifa Hatun en güzel kokularını sürmüştü ona verdiği değeri göstermek için.
Suheyb bir müddet hayran hayran Şifa Hatun a baktı. Ardından mahcup bir ses tonuyla;
“Sevgili Şifa” dedi, “sen onca varlığına ve bu güzelliğine rağmen hayırlı bir eş için bu kadar sabrettin, bense iyi, kötü yaşadığım her şeye hep şükrettim. Ne dersin bu gecemizi bizi bir araya getiren Yüce Rab bimize şükrederek geçirelim mi? Yani bu gecemizi sabaha kadar ibadet ederek tamamlayalım mı?”
Suheyb in bu isteği Şifa Hatun nun gözlerini dolu dolu yaptı. Yüzünde tarifsiz bir mutluluğun resimi belirdi. Onun bu isteğini büyük bir memnuniyetle kabul etti. Seccadelerini yan yana serip huşu içinde namazlarını kılmaya başladılar.
Bu iki hak aşığı öyle hisli bir şekilde namaz kılmaya başladılar ki, iki rekat… dört rekat…on rekat… Namazları ayrı seccadelerde olsa da şimdi bir olmuş gönülleriyle İlahi aşka giden yolda el eleydiler. Sabaha kadar birbirinden farklı öyle mana denizlerinde yüzüp durmuşlardı ki sabaha doğru seccadeleri sırılsıklamdı artık gözyaşlarından.
Hz Muhammed A.S sabah namazını kıldıktan sonra aynı safta namaz kıldığı Suheyb i sıcak bir gülümsemeyle yanına davet etti . Suheyb büyük bir hoşnutlukla O’nun yanına geldi. Saadete ermiş bir hali vardı. Bu arada mescitte bulunan cemaatte onların etrafını sarmıştı büyük bir merakla.
Allahın Sevgili Kulu iftihar eden gözlerle Syheyb e bakıp sordu;
“Dün akşam yaşadıklarını sen mi anlatırsın ben mi söyleyeyim?
Suheyb bir an durakladı! hemen ne diyeceğini bilemedi.
Hz Muhammed a.s. oradakilerin de duyacağı şekilde sesini biraz daha yükselterek konuştu;
“Cebrail dün gece bana gelerek Şifa Hatun la beraber sabaha kadar içli içli nasıl ibadet ettiğinizi anlattı. Ve bu müjde sizin… Allah bu yanmanıza karşılık ikinizin de bütün günahlarını affetti”
Bunu duyan Suheyb bir anda kendinden geçmişçesine “Allah’ım” diye bağırdı. Gözlerinden sevinç gözyaşları süzülüyordu. Hararetle hemen o an Peygamberimizin ellerini tuttu garip Suheyb;
“Ben” dedi, bu arada gözlerinden oluk gibi yaş akıyordu. “ben bir daha günah işlemek istemiyorum, ne olur Allah şimdi alsın canımı yalvarırım.”
Suheyb oradakilerin şaşkın bakışları atında hıçkırıklara boğulmuş yakarıyordu.
“Allah ım ne olur şimdi al canımı, şimdi al…”
Bunları dedikten birkaç saniye sonra bir şey oldu!
Suheyb in peygamberimizi tutan zayıf parmakları gevşemeye başladı. Ve ardından cansız bedeni Hz Muhammed a.s. kollarına düştü.
Suheyb Hak ka kavuşmuştu...
Mescide bulunanlar bu sahne karşısında gözyaşlarına boğulmuşlardı. Bu durum Hz Muhammed a.s. da çok etkilemişti. Biraz sonra Hz Muhammed.a.s. büyük bir teessür içinde ağlayanları susturdu. Sanki elemli bir şey diyecek gibiydi;
“Şimdi size kederleneceğiniz bir şey daha söyleyeyim mi?
“Şifa Hatun da şimdi evinde ruhunu Allah’a teslim etti”
Kabirleri kazılır güzeller güzeli Şifa Hatun ve garip Suheyb in. Ve bu dünyada birbirlerine dokunamasalar da mezara konulurlar artık Hak yolunda...
YORUMLAR
Mustafa bey, eşinize Rabbim rahmet etsin,çok duygulu bir yazı,hüzünlendik,saygılar.
Mustafa Sakarya
ölümün engel olamadığı tek şey sevenler arasındaki o müthiş bağ galiba...yazınızla bir kez daha buna inandım..kaleminize ve yüreğinize sağlık..eşinizide, Rabbim nurlar içinde yatırsın...
Mustafa Sakarya
Sevgili Mustafa Bey, yazılarınızın hayranıyım zaten. Bu güzel unutulmaz aşkınıza da hayran oldum. Eşinize Allah'dan rahmet, size de sabırlar dilerim. Yazınız çok güzel benzetmelerle anlatılmış, harika bir yazı.
Tebrikler...
Sevgiler...
Mustafa Sakarya
Güzel güzel okurken, çok müthiş acıttı sonu.
Ne mutlu size... Ve ne mutlu O'na.
Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın...
Selamlar...