5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1267
Okunma
Esasında onca zorluklardan, karşıtlıklardan ve acı verici evrelerden geçerek doğarlar... Kolay değildir... Paradoksal ve ironik olmaktan ibaret hayatlar...
Ölmek üzere doğmak gibi,
Günün sonunda artık yaşamayacağını bile bile yaşama sarılmak isteyen kelebek gibi,
Deniz kıyısından hiç bir zaman uzaklaşamayan kumdan kaleler gibi...
İşte, bunlardan bir tanesi, önce sıcağın altında terler, kızarır ve en sonunda dayanamaz buharlaşır.
Dayanamaz dünyanın bu sıcaklığından uçar havaya, görünmeyen tanelerden bir hava zerreciği olur gök yüzünde, içerisinde gözyaşından rutubet... Gider gözlerden uzak diyarlara.
Onca zorluklara, çilelere bir teşekkür dahi bulamadan sonucunda saçı süpürge haline gelip, kendi özü de yanaklarından yere doğru, derelere doğru süzülür gider. Acılarıyla beraber...
İşte, bakın, şimdi de dayanamadı, uçup gitti dünyadan, sonucu meçhul diyarlara.
Gitti baktı, kendi hemcins ve kaderdaşlarıyla karşılaştı. Toplandılar ve bir oldular, birlik oldular dünyadan başka ortamlarda. Unutmak istediler dünyadaki acılarını, ve dünyadaki acıları ama başaramadılar bir türlü. Özlediler tekrar dünyalarını yine de, sevdiklerini, iyileri.
Onlar olmadan, rahmet kokusu dolaşmıyordu etrafta.
Onlar olmadan, çocuklar öksüz ve rahatsız...
Onlar olmadan bu gittikçe pis, gri, sisli, eskimiş dünya daha da bunaltıcı, daha da küflü ve daha da kuru...
Anladılar, dünyadan ayrılamaycaklarını, dünyaya dönmeye kadar verdiler, ama hala gelmediler. Nedir tutan şey onları, gelip örtmeyecekler mi kötülükleri yoksa! Yoksa onlar da mı korkar oldular bencil insanın kendini beğenmiş bireyselciliğinin etrafına saldığı pis kötülük kokusundan?
Her taraf renksiz, cansız, kasvetli ve karanlık güçlere teslim.
Hala gelmeyecek misiniz, kundaktaki bebeklerden nöbetçi askerlere kadar tüm insanların gecelerini dahi çekinmeden ağartan melekler?
Her taraf kötülük doldu,
Ankara’ya, hala kar yağmayacak mı ?
..
21.01.2010
02.40
(T.A)