- 2111 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
288 - EL ALÎM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
Emekli de olsalar; öğretmenler, kendilerini hep sınıfta zanneder, her yerde ve her zaman öğretmeye devam ederler. Öğrenme ve öğretme aşkı ruhlarına işlemiştir. Babam da onlardan... Görünüşte emekli, aslında ilimden emekli olamayanlardan... Her konuda bilgi edinmeye ve bildiğini öğretmeye devam ediyor. Onunla konuşmak demek, kolayca bilgi edinmek demek... Tek sözcüğün anlamını sorsam, sayfalarca açıklama yapar. Bir sohbet başlar ki ardı arkası gelmez.
Eski muallimlerden... O zamanlar öğretmenlere, hocalara, müderrislere, iki sınıflı okullarda başöğretmenlere ‘muallim’ derlermiş. Aristo için de ‘Muallim-i Evvel’... İlimle meşgul olan kişiler bunlar. Geçici de olsa ben de meslek edindim, aralarına katıldım. Çok şey öğrenmem lazım, çok...
Babam, kahvaltıdan sonra hemen okumakta olduğu kitabı alarak köşesine çekildi. Annem bir içeri bir dışarı gidip geliyor, bir taraftan sofrayı kaldırıyordu. Ben onunla biraz konuşmak istiyordum. Yani onu konuşturmak... Yine bir soru sorarak konu açmalıydım. Anlamını bilsem de ilk aklıma geleni sormaya karar vererek dedim ki:
“Baba, ‘Muallim’, ‘Âlim’ demek mi?”
“Hayır. ‘Öğretmen’ demek. ‘Muallim’ de ‘Âlim’ gibi ‘İlm’ kökünden gelir. Fakat aralarında çok fark vardır. ‘Âlim’, ‘çok bilen, bilgin, bilen’; ‘Allâm’, ‘çok ve her şeyi bilmek’ demek olup sadece Allah’a ait bir sıfattır. Çok bilen, ezelî ve ebedî bilgi sahibi; ilmi, yaratılan yaratılmayan gizli ve aşikâr her şeyi her yönüyle kapsayan yegâne yaratıcı...”
“O kadar geniş anlattın ki aklım karıştı! Yavaş yavaş anlat! ‘Ulema’ da o kökten geliyor, değil mi?”
“Evet. ‘Âlim’ in çoğulu... Âlimler... İlmiye mensupları... Müderris ve kadılık yolunda olup özel kıyafetleri bulunanlar... Bilginler...”
“Yavaş, yavaş... ‘İlmiye’ ne demek?”
“Aslında ‘ilmiye’ değil, ‘ilmiyye’... Fıkıh ve şeriat işleriyle uğraşan sarıklı sınıfı ve onların meslekleri...”
“Önce ‘İlm’ ne demek? Bilgi demek değil mi?”
“Bilgi, biliş... Okumakla elde edilen bilgi... Nazari bilgi...”
“Peki... ‘İlmihal’ ne demek?”
“Neden sözlüğe bakmıyorsun? Kolayına mı geliyor? ‘İlm-i Hal’, din kurallarını öğretmek için yazılmış kitap... Şimdi onu da sorarsın; ‘İlmiyyat’ da epistemoloji demek.”
“Epistemoloji ne demek?”
“Yirminci yüzyılda kullanılmaya başlanan Fransızca kökenli bir kelime... Bilgi kuramı...”
“O kökten gelen bir de Allah’ın sıfatlarından olan ‘Âlim’ sözcüğü var...”
“Allah, yarattıklarına benzemez. İlmi de mahlûkatınkinden farklıdır. Ezeli ilim sahibidir.”
“Ezelî ilim, O’nun ilmidir. O’na mahsustur. Nasıl bir ilim acaba?”
“Ezeli ilmin hakikatini sadece Allah bilir. Bizim bildiğimiz, sonradan sahip olunan bilgi. O’nun bilgisi ise ezeli... Her konuda olduğu gibi onun hakkında da yarattıkları, Allah bildirmedikçe hiçbir şey bilemez. İnsan acizdir. Bir anda sadece bir şey düşünebilir veya hatırlayabilir. Allah öyle mi? İlmimiz de cüzi... Allah’ın ilmi, külli... Allah Mutlak’tır. Her şeyi birlikte bilir. Muhit’tir. Hiçbir kayıt altına girmez, her şeyi içine alır, ihata eder.”
“Biraz açar mısın? Nasıl?”
“Güneşin ışıkları her yere nasıl aynı anda dağılır? Her bir ışının çıktığı yerde bir göz olduğunu hayal et! Bir anda her yeri birden gördüğünü tahayyül et! İşte aynen böyle her yeri aynı anda görür, her şeyi aynı anda algılar, olup bitenden haberdardır, hepsiyle aynı anda ilgilenir. Bizimle kıyaslama! Bizde sırayla olanlar, O’nun için aynı anda mümkün... Görmesinin, duymasının, bilmesinin sınırı yoktur. O’nun bilmesi, ‘Fiilen bilmek’tir.”
“İşte, şimdi de ‘Fiilen bilmek’ çıktı. O ne demek?”
“Mülk Suresi’nin 14. Ayeti’nde: “Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf ve Habîr’dir.” Buyruluyor ya... Oradaki bilmek, fiilen bilmektir. Yani yaratarak bilmek... Aslını, esasını, kökünü... Biz, yüzeysel biliriz. Yaratılanı görerek, duyarak, öğrenerek... Kısıtlı algılama gücümüzle, kıt aklımız ve dar idrakimizle...”
“Anlayabildiğimiz kadar anlayalım, yeter. Allâme-i Cihan olacak değiliz ya... Efendimiz, bir saat tefekkürün bin yıl nafile ibadetten hayırlı olduğunu söylemiş.”
“İlim Çin’de de olsa arayıp bulmak zorundayız. Bilenle bilmeyen bir olur mu? Kuran-ı Kerim okumalıyız. Yaş ve kuru ne varsa, orada yazılıdır. Bizim için gereken her şey oradadır.”
“Biz, geleceği bilemeyiz. Allah, geleceği de bilir. Kuran-ı Kerim’de, asırlar sonra olacaklardan da haber verilmiş.”
“Allah’ın bilgisi, mekânla da zamanla da kayıtlı değildir. İçimizden geçenleri bile bilir. O’ndan sakınmamız için, bunu dahi bildiğini bildirmiştir. Bakara Suresi’ndeki bir ayette "Bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. (O halde) Ondan sakının." buyrulmaktadır.”
“İslamiyet’te ilme çok önem verilmiş. İlim yapmamız emredilmiş. Çok değerli âlimler yetişmiş. İlimle meşgul olmak, nafile ibadetten üstün tutulmuş.”
“Annen de gelsin de size, ilme verilen kıymet hakkında gerçek bir olay anlatayım.”
Mutfağa gittim. Baktım, buzdolabındakileri elden geçiriyor, yerleştiriyor, vakit geçiriyor.
“Anne, biraz gelsene! Babam bir şey anlatacak. Seni bekliyor.” dedim, geldi.
Hemen gidiverecekmiş gibi oturdu. Babam önce ona:
“Dünyanın işi bitmez! Sen mi bitireceksin? O kadar titizlenme! Bırak, boş ver. Otur şöyle! Biraz dinlen!” dedi ve anlatmaya başladı:
“Abdullah bin Mübarek Hazretleri’ne:
“Eğer Allah-ü Teâlâ sana, öleceğin anı bildirmiş olsa, o zamana kadar neyle meşgul olurdun?” diye sormuşlar.
“İlimle meşgul olurdum.” demiş.
“Neden?”
“İlimden daha üstün bir ibadet yoktur da ondan...”
“Nerden biliyorsun? İspat et, o zaman!”
“İlim her şeyden önemlidir. Allah, her şeyi bahşettiği Efendimize, hiçbir şeyin daha fazlasını istemeyi emretmedi. Fakat Taha Suresi’nin 114. Ayeti’nde mealen şöyle buyurdu: “Ey Habibim! De ki: Rabbim benim ilmimi artır.”
İlimden daha makbul bir şey olsaydı, onun artmasını istemeyi emrederdi. En iyi amel, ilim öğrenmeye devam etmektir.” diye cevap vermiş. Ne zamana kadar ilim ve hadis öğrenmeye devam edeceğini sormuşlar.
“Bilmiyorum.” demiş. “Nasıl kurtulmam gerektiğini öğreninceye kadar... Kurtuluşu, ilimde arıyorum.”
Ahmed bin Hanbel Hazretleri, ilim konusunda şöyle demiş:
“Bir insan ilim yapmaya devam ettiği müddetçe âlimdir. “Bu zamana kadar öğrendiklerim bana yeter.” diye ilmi bırakan, cahildir. Cahiller de ölü mesabesindedir.”
Nabî, ilim hakkında, şöyle bir beyit söylemiş:
“İlim bir lücce-i bî sâhildir.
.Anda âlim geçinen câhildir.”
“Dinlemesine dinledim ama anlamasına karışmadım!” dedi, annem. Babam, Türkçeleştirilmiş halini de okudu:
“İlim sahili olmayan bir denizdir.
.İlimde âlim geçinen cahildir.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 288
YORUMLAR
İşte aynen böyle her yeri aynı anda görür, her şeyi aynı anda algılar, olup bitenden haberdardır, hepsiyle aynı anda ilgilenir. Bizimle kıyaslama! Bizde sırayla olanlar, O’nun için aynı anda mümkün... Görmesinin, duymasının, bilmesinin sınırı yoktur
evet Allah her seyi her yerde gören ve bilen Allah herseye sahit olan.
cok güzeldi yine aydinlatici yüregine saglik
sonsuz sevgimle