GÜNAHKARLAR
“İki yabancıyız biz,bir Şubat akşamı,işlediğimiz günahlarla bir başımıza...”
Yer ile göğün kesiştiği ufukta tüm umutlarını biriktirmiş ve tüm tutkularını elinde tutamamış iki yabancıyız. Sıradan bir ekim günü birbirimiz görmüş,önemsiz bir kasım gecesi ilk defa konuşmuşuz. Konularımız şurdan burdanmış,biraz da ordan. Dört önemsiz gün sürmüş dostluğumuz. Dört önemsiz güne sığdırmışız bir aşkın tüm sancılarını,acılarını,anılarını,kıskançlıklarını sığdırmışız. İlk görüşte aşka da inanmışız,son görüşte dostça ayrılmamaya da.
Çünkü dostluğun içinde sevginin barınacağını biliyormuşuz ve sadece senin içinde bana karşı en ufak bir sevgi kırıntısı dahi kalmamış. Bu yüzden sen dostça ayrılmamışsın benden. Fakat dost ağızlarda adımız hala sevgiliymiş ve sadece ben savunuyormuşum bu aşkı dosta düşmana. “Biz” zamiri ikiye ayrılmış arktık:BEN ve SEN diye. BEN,o ayrılık akşamı açtığın yaradan çok kan kaybettim. Bir gece ayaklarına kapanıp diz çökerek ağlayan o kanamalı hasta bendim ve kan gruplarımızın aynı olmasına rağmen SEN,bir damla kan bile vermedin. Mezara mı götürecektin?
“İki insanız biz,Allah’ın yarattığı,hayali misyonları olan...”
Şehrin yorgunluğunda iki sancılı yürektik ve o yorgunluğa rağmen bir aşkı dört önemsiz günde yaşadık ve bitirdik. Yüreğimizde gururla taşır olduk o görkemli hüznü. Ağlamadığımıza inandırmak için insanları,geceleri,yalancı şahitler olarak gösterdik ve tüm bunlara rağmen,bir zamanlar dinlediğimiz duygusal melodilere inatla,Vivaldi’nin her “Dört mevsimi”nde gözlerim doluyor hala....
Geçmişte yaşanılan her aşkın külleri,hep alevlenmeyi bekler,ümitsizce. Bir bakışla,bir gülüşle,cep telefonunun çalmasıyla alevlenmeye meyillidir. Ve küller bir kez daha alevlendi mi,o yangınlar bir bir aydınlatır günahkar yüzleri. İki yabancıdır halbuki onlar hala. Uçsuz bucaksız bir yolda karşılaşsalar,ve bir o kadar tenhada-içleri Roma’dan bin beter yansa-birbirlerine bakmadan geçer giderler yan yana. Çünkü emin değildirler diğer yabancının yangınından. Gerçi kendileri de kabul etmezler kendilerindeki yangını,tıpkı,bizim gibi.
“Asla ulaşamayacağımız mahremiyetlere sahip iki yabancıyız biz...”
Çoğu zaman baş başa geçen dakikalarda anlatsan ciltlere sığmayacak aşkı bir bakışa sığdırabilmiş,her buluşmadan önce dizleri ürkekçe titreyen aşıklardık biz,ikimiz. Yalnız kalmayı,baş başa kalmaya tercih ettik. Dört önemsiz gün kadar süren bir maçtık esasında,hakemler yüzünden berabere bittik.
Günün birinde uzaklarda,çok uzaklarda karşılaşırsak,son zamanlarda bende gördüğün o güvenli duruşu ve alaycı bakışlarımı yine göreceksindir. O dört önemsiz güne duyulan özlem,son gecede ayaklarına kapanıp diz çökerek ağlayan çocuğun yalvarışları,iyi bak,bin bir saniye sürecek o göz göze gelişimizde gizlidir.
“Dört bir yana uçuşan küller gün gelip alev almadıkça,
İki yabancıyız biz,bir Şubat akşamı,gölgelerimizle baş başa...”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.