SİYASET VE SİYASET ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ...
Siyaset acımasızdır.
“Neden” derseniz; kaybetmekte vardır, kazanmakta...
Siyasetin cilvesidir belki bu...
Ama bir şey var ki, hiç şaşmaz; ektiğini biçmek...
Bu, nerede olursanız olun; hep aynı...
Kirli hesaplar, geçiştirme politikalar ile iktidarda kalmak zordur.
Bu, bütün iktidarlarda böyle...
Bakınız siyasetin tarihine...
Hep böyledir bu...
Ne zaman ki, adaletten, dürüstlükten ayrıldıysa siyaset; kaybedişler kaçınılmaz olmuştur.
Siyasette en önemli unsur; halkın refahı ve mutluluğudur.
Halkın beklentilerini görmezlikten gelen bir siyaset anlayışının ömrü de kendisi gibi kısadır. Bu; "iki kere iki eşittir dört " gibi bir şey...
Biz, bunu biliyoruz...
Yetmiş senedir bu böyle...
Siyaset bir tecrübedir aslında...
Ders çıkarılması gereken bir şey...
Bir futbol maçını düşünün...
Süresi belli bir zaman içinde oynanan bir futbol maçı...
Yaptığınız her kusurlu hareketin sonucunda , maçın hakemi tarafından uyarılırsınız.
Uyarılara aldırmaz, devam ederseniz; sarı kart ile cezalandırılırsınız. Buna rağmen devam edersiniz kusurlu hareketlere... ve en son; kırmızı kart ile cezalandırılır, oyunun dışına itilirsiniz.
Bu siyasette de böyledir... Oyunun kuralları neyse onu yerine getirmek...
Peki nedir oyunun kuralları...?
Halkın beklentilerini dikkate almak... Halkı hakem seçmek... Tribüne oynamamak... Çalım atmamak... Şahsi oynamamak... Ve daha başka kurallar...
Basın ile siyaset konuşulduğu ortamda; "Basın , dördüncü kuvvettir" der bazıları ... Haklı olabilirler de... Belki de sebep şu:
Basın ile siyaset arasındaki kirli yakınlaşmalar...
Olmaması gereken şeyler yani...
Seviyeli bir basına diyeceğim yoktur elbet...
Pireyi deve yapmakla yada deveyi pire yaparak; yanlış köşe hakemliği yapmak gibi bir şey bu...
Orta hakemi yanıltmak... Yani halkı...
Toplumun sesini en iyi yansıtan şey basındır belki...
Siyasetçinin icraatlarını da...
Bu yüzdendir belki basına “dördüncü kuvvet” demeleri...
Basını dikkate almalı elbet...
Bu, hem halk, hem de siyasetçi açısından gerekli. Çünkü siyasetçi; kendini, icraatlarını , yapmış olduğu kusurlu hareketlerini fark etmesi ve görebilmesi açısından gerekli bu...
Beri taraftan halk için de öyle...
Siyasetçinin gösterdiği , ortaya koyduğu performansın belirginliği açısından bu gerekli...
Bir ayna gibi yani... Doğruları ve yanlışları gösteren bir ayna...
Bir politikacı bir gün hasta ve yaşlı , eski bir politikacının ziyaretine gider...
Sohbet ederler ...
Yaşlı olan, genç politikacıya güya öğüt verir...
Şöyle der: “Siyaset ; yolu sandıktan geçen bir hilekarlıktır...”
Bu, ne kadar doğru...? Siyasetin yozlaştığı, kirlendiği bir ortamda belki de bu yaşlı adam öyle edinmiştir bu tecrübeyi...
İyi de ... hangi siyaset zemininde...?
Gündelik çıkarların, halkı kandırmanın, kesesini doldurmanın geçerli olduğu bir siyaset zemininde ise belki..
Ama vatandaşının dürüst, siyasetçinin temiz, basının basın ilkelerine tam bağlı olduğu ve tüyü bitmemiş yetimin hakkının bir kuruşuna tenezzül edilmeyen bir siyaset ortamında ise asla geçerli olmayan bir öğüt bu...
İyi bir siyasetçi olmak ile iyi bir siyasetçi olmak arasındaki fark da burada yatıyor aslında:
Halkı kandırmak ile kandırmamak gibi...
Siyaset yapmak ile “siyaset yapmak...”
Ama ikisinin arsında çok ince bir çizgi var.
Kesin bir çizgi... Bütün mesele de burada işte...
Ama bir şey var ki , hiç şaşmaz ; Ektiğini biçmek...
“Kim ne ekerse onu biçer...”
Bu da , böyle biline...
YORUMLAR
zekice; siyasetin püf noktalarını keşfetmişsin.yakında aday olarak görürüz seni sanırım:)))
Şaka bir tarafada politikacıların siyasetçi kimlikleri doğal ve de yazdıklarınla kesiştiği gibi.Ama normal hayattada politikayla alakası olmayan ama çok iyi siyasetçi olabilen insanlar var.Anlıycan siyaset sadece mecliste diğil aslında toplumun her yerinde var.
tebrikler.