- 1118 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrılık Ertesi...
Filmlerde olur derdim hep, bu kadar acıtamaz derdim; ama…..
Gözünün önünden perde perde geçince yaşanılanlar; bir çığlık üşüşürmüş yüreğine, fırtınalar koparan. Üşürmüşsün o zaman, sarılmak için bir şeyler ararmışsın da bulamazmışsın. O zaman koparmış yüreğinden bir şeyler, engellemeye gücün yetmezmiş.
Günün ilk ışıkları süzülürken perdenin arasından, gözlerini aralamaya korkarmışsın ve sımsıkı yumarmışsın yanında olmadığını görmemek için. Sanki yanındaymış gibi hayaller kurmaya başlarmışsın o anda. Hayallerin altına saklanıp, anıları bürürmüşsün üstüne üşümemek için.
Gün geceye teslim olurken, sen de yalnızlığa teslim olurmuşsun. Kabullenmeye çalışmak imkansızın diğer adı olurmuş. Kayan her yıldızın kuyruğundan tutup ona gitmek istermişsin….
Önceleri anılara tutunup ayağa kalkmak için çabalarmışsın. Ellerin semada, gözlerin yollarda, iki dizinin üstünde; onun gelişine secdeler eder olurmuşsun, ta ki; gök kubbenin sana küstüğünü, dualarının arsız bir buluta çarpıp geri döndüğünü görene kadar.
Çaresizliğin, yapılabilecek hiçbir şeyin kalmadığını vururmuş yüzüne tokat gibi. Sonu kötü biten bir masal gibi kapanırmış sayfalar teker teker. Sararmış sayfalarda buram buram anılar kokarmış burnuna İşte o zaman, aşkının sokaklarında; aşklara düşman seri katiller dolanmaya başlarmış. Teslim olmamak için verdiğin uğraşlar, bir boşlukta kaybolur gidermiş.
Ve…
Aldığın nefesler düğümlenirmiş boğazına. Yüreğin, ayazda kalmış bir kuş yavrusu gbi titrermiş de kimseler görmezmiş. Ulaşmak istermişsin ona ama el ele tutuşan kocaman dağlar geçit vermezmiş. Gitmek istesen de dizlerinde takat kalmazmış ki zaten…. Kolun kanadın tutmazmış. Ayağına vurulan prangalar, bileklerini kesen kelepçeler…..
Yürüdüğün yollar çıkmaza sürüklermiş seni. Bilmediğin şehirlerde firari hırsızlar gibi dolaşırmışsın; çalınanın, senin kalbin olmasına rağmen. Kaldırımlar ayrılık şarkısını bir tek sana fısıldarmış, sanki dalga geçercesine.
El ele dolaşan her sevgiliyi kıskanır olurmuşsun; kıskanmanın kötü bir şey olduğunu bile bile hem de. Onların gözlerinden kopup gelen aşk kırıntıları senin yollarına serpilirmiş. İçindeki bütün öfkeyle basarmışsın üstüne, ayrılığının intikamını onların aşkından almak istercesine.
Aşka ve aşığa düşman kesilirmişsin.
Herkesten, her şeyden kaçıp gitmek gelirmiş içinden. Kimseler görmesin ağladığını diye kollarının arasına gömermişsin ıslak yüzünü, geceyi bekleyip kapı arkalarına saklanırmışsın. Çığlıklarını yastıklarla boğarmışsın, yüreğine mühürler vurup dillerine mil çekermişsin. Ayrılığın attığı naralar bastırırmış kulağına çalınan sesleri; kimseleri duymaz, kimseleri görmez olurmuşsun.
Ellerin ceplerinde sokak sokak gezip başıboş meyhanelerde sabahlamaya başlarmışsın, şişelerin diplerine gömmek için anıları. Bir daha hortlamasınlar diye bütün şişeleri arka arkaya devirirmişsin. Aslında dibe vurduğun her şişede kendini de gömermişsin. Şişelerle gelen geçici sarhoşluklar kıyıya vuran dalgalar gibi sürüklermiş seni en derinlere. Sonunda kocaman bir yalnızlığın tam ortasında kalıverirmişsin. Attığın her kulaç, seni başka bilinmezlere sürüklermiş.
Sokaklar hiç bu kadar ürkütücü olmamıştır o güne kadar. Ne gece bu kadar yıldızsız ne gün bu kadar karanlık olmuştur. Cayır cayır yakan yaz güneşi bir tek seni titretirmiş. Yaz mevsiminde kapkara kışlara gebe kalırmış yüreğin. Her sancılı gecede kabuslar peyda olurmuş. Ayrılık; her gün, her gece dokuz doğurarak ürer; sarıp sarmalarmış bütün hücrelerini.
İşte o vakitlerde anlarmışsın ecelin adım adım takip ettiğini. Yüreğin her şey için gecikildiğinin sinyalini vermeye başlarmış. Artık yapman gereken tek şeyin, uçurumun kenarında durup seni çağıran meleğe kollarını açarak koşmak olduğunu anlarmışsın ve ilk adımı atmak için bir rüzgarın seni itmesini beklemeye başlarmışsın. Rüzgar da zaten hiç vakit kaybetmeden gelirmiş.
Sonrası mı? Bedava ölüm...