- 531 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (16)
Zaman su gibi akıp gidiyordu. Boşa geçen dört saat. Şans oyunun ilk devrelerinden zevk almaya başlamış,oyunun çekiciliğine kendisini kaptırmıştı.Kazanıyor kazandıkça daha fazla kazanma hırsına kapılıyor.Kaybettikçe de kazanma hırsıyla yanıp tutuşuyordu.İlk defa oynamasına rağmen kısa zamanda acemiliğini atmıştı üzerinden…Fakat ilerleyen zaman sürecinde tarifi imkansız kabuslar, benliğini sarmaya, oyunun yarısından sonra dikkati yavaş yavaş dağılmaya başladı.Dimağını tek bir nokta üzerinde odaklaştıramıyordu artık.Algılama sisteminin boyutları değişmeye başlıyor adeta kendi kendisini sorguluyordu:
- Emek gücüyle geçinen bizler,kendimize yabancılaşıyoruz.Oyun masalarında saatlerce zaman öldürüyoruz hiç yoktan…Halbuki bir dilim ekmek uğruna işçi pazarında umutlarla beklemiyor muyduk.Ne çabuk kendi öz benliğimizi unutup da kumar tutkusunun içerisinde birbirimizin kuyusunu kazmak için içimize hırs bürüdü?... Şu anda yaptığımız her şeye karşı pasifize olduğumuzun bir kanıtı değil mi?
Bu imgelem dünyasında beyni çalkalanıp durdu. Gözleri okey taşlarının aranan ve beklenen sayıları üzerinde seyrediyordu ama boşuna. Oyun bilincinden oldukça uzaklaşmıştı. Bu elde de kaybeden kendisi oldu.Oyunun bitmesini fırsat bilerek müsaade isteyip kahvehaneden ayrıldı.Kaybettiği on paket sigaraydı ,neredeyse kaybeden sadece kendisi olmuştu…Beş binden, on katı elli bin liraydı kaybettikleri.Bu bana ders olsun,bir daha da kumar masasına oturmam diye kendi kendine tembihledi.Dışarıya çıktığında temiz hava,yüzünü yaladı.Temiz havayı ciğerlerine alabildiğince çekerek :
- Ohhh bee hayat varmış !.. Günlük bir gazete almalı sonra eve gidip kafayı dinlemeli diye gazeteciye yöneldi. Gazete, koltuğunun arasında ana caddeye adımını atacağı sırada burun buruna genç bir kızla neredeyse çarpışacaktı. Kızın uyarıcı sözleri karşısında içerisinde bulunduğu rehavetten kendisini kurtardı:
Pardon !.. Aaaa, Dursun sen miydin? Bakıyorum da beni tanımıyorsun. Aşk olsun valla…
Dursun bakışlarını kıza çevirdi. Evet, o idi. Hapisteyken anasının kendisine haber olsun diye bahsettiği; bekaretine karşılık tazminat ödendiği kızdı. Hafızasını toparladı:
- Yıldız sen miydin? Kusura bakma farkına varamadım,dalgınlık işte.Nasılsın görüşmeyeli bakalım ?..
- İyiyim.Teşekkür ederim.Aslında sizlere karşı bizler suçluyuz.Çünkü sen hapisten tahliye olduktan sonra bu zamana kadar geçmiş olsuna gelemedik.Karşılaşmamız bir vesile oldu şimdi söyleyeceklerime;bu akşam biz size geleceğiz ailece.Hem böylece kendimizi de affettirmiş oluruz…Öyle değil mi?..
- Tabi ki bekleriz.
- İyi günler !..
- Sana da …
- Dursun gazeteyi aldıktan sonra hemen eve yönelecekti ama bunu yapmadı. Yıldız’ın evi de Dursun’lara yakındı. Birlikte aynı istikamete yürürsek çevreden görenler, bizleri yanlış değerlendirirler sonra diye adımlarını başka tarafa çevirdi.Kütüphane yoluna yöneldi.İçeri girmeye vakit geç oldu diye vaz geçti.Postanenin karşısındaki kahvehanelerin birinin önünde oturdu.Niksar Ayvaz Membaa suyundan bir şişe içti.Biraz ferahlamıştı.Niksarlı olmasına rağmen bu suyu fazla kullanmıyordu.Bu yüzden kendi kendine de kızıyordu.Nasıl olsa boş zamanım çok,her gün bir bidon ayvaz suyunun doğal aktığı yerden doldurup eve getirsem ne kaybım olacak.Tembellikten doğru düzgün bir şey de elimizden gelmiyor,hiç olmazsa su bari getirsem.Bu maden suyunun kıymetini yabancılar bizden daha iyi biliyorlar.Bizler ise içinde olduğumuz halde farkında değiliz.Bu kadar aptallık olmaz valla diye aklından geçirdi.
- Birazdan karma karışık duygularla evine doğru yöneldi. Düşüncelerini Yıldız üzerine odaklaştırmaya başladı şimdi de… Onunla hapisten çıktıktan sonra doğru düzgün karşılaşmamışlardı aynı mahallede oturmalarına rağmen.Doğrusu Yıldız ismi,beyninden kayıp gitmiş adeta silikleşmişti.Biraz önce karşılaşmalarına rağmen farklı çağrışımlar oluşturmuyordu içinde…Yıldız hakkında yürütülen bekaret tazminatı üzerine bile fazla kafa yormamıştı bu zamana dek…
- Akşam erken saatlerde beklenen misafirler geldiler. Yıldız,anası,ortaokul ve ilk okula giden iki küçük kardeşi daha.Misafirleri televizyonlu odaya buyur ettiler.Zaten pek evin ahım şahım bir özelliği yoktu.Gecekondu tipinde iki katlıydı.Birinci katı dört odalı;odalar,küçük küçüktü.Ufacık bir mutfak.Dursun ile anasının ayrı odaları.Bir de mini sayılacak kilerden oluşuyordu.Odaların duvarları,toprak kerpiçten örülüydü.Duvarların üzerlerine kaba sıvadan sonra ince sıva yapılmamış,beyaz kireçle boyanıp bırakılmıştı öylece…Evin dış yüzü ise yalın halde bekliyordu öylece.Birinci katın üzerine çıkılan ikinci kat ise çıplak,iskelet halinde bekliyordu.Belli ki evin tamamlanması yarım kalmıştı.Herşey Dursun’un babasının ölümüyle düğümlenip kalmışa benziyordu.Zaman zaman anası babasını anımsadığında:
- - Adamım sağ olsaydı bu ev böyle yarım mı beklerdi hiç. Zavallı erkenden inşaattan düşüp öldü gitti. Diye içinden sızlanırdı.
Misafirlerle sohbet oldukça derinleşmişti. Yıldız’ın anası oldukça neşeli görünüyordu. Bu yaşına dek çektiği sıkıntıları açık açık anlatıyor yine de umursamıyordu hiçbir şeyi.Dursun’un anası da kadının konuşmaları arasında fırsat bulabilirse arada bir sohbete giriyordu.Televizyonda haberler verilmiş yeni bir dizi başlamak üzereydi.Yıldız’ın anası,Dursun’a:
Dursun,sana da şimdi küçük bir işimiz düştü.Yaparsan sevinirim.Ortaokula giden benim ufaklığın Türkçe dersinden bir ödevi varmış.Yarına hazır olması gerekliymiş sanırım.Kızım sana söylemeye de utanıyor.Eğer yapabilirsen çok iyi olacak…Göster kızım ödevini ağbeyine bakalım.
- Memnuniyetle Ayşe teyze ne demek aklım sardığı, bilgim yettiğince hemen yardımcı olurum. Öyle bir şey olduğunda hiç çekinmeden birkaç gün öncesinden gelip yardım isteyebilirler benden… Ne demek insanlık ve komşuluk ölmedi ya.Seve seve yaparım…
Ödevin başlığı ilgisini çekti: Tarım mı Yoksa Sanayi mi önemli diye…
- Sizin Türkçe öğretmeninizin adı ne ?..
-
- Asım Delifişek.
- Öyle mi… Ortaokuldayken benim de öğretmenimdi.Yıllar var ki görmüyorum onu.Kim bilir yaşlanmış,saçları da ağarmıştır onun.Neyse ödevini hazırlamaya çalışayım.Dursun,ödev kağıdı ile kendi odasına çekildi.Yıldız’ın annesinden müsaade isterken de:
- Odamdaki kitaplardan hazırlanmalıyım. Şu anda onlardan başka da yararlanacağım kaynak yok. Dedi.
Yıldız, zaman zaman bakışlarını Dursun’a doğru yöneltmişti. Dursun onun ilk aşkıydı.Yıllar öncesi başlayan ilk aşkını nasıl unutabilirdi.İlk kez temiz duygularla bağlandığı ve gönlünde bir şeylerin kıpır kıpır ettiği,Dursun ile öpüştüğü o sıcak anları anımsadı.Şimdi aradan beş yıl geçmiş , hatta bekaret tuzağının en ağır kırbacını yemiş olmasına rağmen Dursun’u hala unutamamıştı.Nasıl unutabilirdi.Onun genç kız olduğunu ilk kez anımsatan o olmuştu.Bu yakınlaşma karşılıklıydı.Beş yıl öncesi Dursun on sekiz yaşında civa gibi bir gençti.Şimdi ise araya giren hapis belası,onu biraz olsun değişikliğe uğratmış, yıpratmıştı.Durgunlaşmış, eski cıvıl cıvıl halinden eser kalmamıştı.O zamanlar Yıldız’ın hissettiği duyguları kendisinin de içinde uyanmıştı.Günlerce uzun süren bakışmalarının ardından bekledikleri an gelmişti.
(DEVAM EDECEK)