- 1163 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAL BİR MISRA
-Bu mektubum sizedir.-
Ruhumdan çekip atamadığım ve şu kör kuyudan bir türlü çıkaramadığım duygularımadır bu mektup, duyguların sahiplerine değil. Çünkü artık, ölülerden hesap sorulmayacağını öğrendim.
Şimdi soruyorum nedendir insanın başka gönüllerin gölgesinde kendi varlığını tüketmesi veya nedendir insan denen varlığın acizliğinde kıvranırken başka insanları da kendiyle tüketmesi?
Bakıyorum da yarım yüzyıllık bir insan olup çıktım nasıl olduysa ve yaşadıklarımın yaşayacaklarımdan fazla olacağı garantisiyle diyorum ki aşk, insana hayatın sunduğu en güzel armağandır. Vuslata erebilirseniz o vuslatın hasreti de güzel, yaşanması da… Sonra ayrılığında da ayrı bir garip haz var aşkın.
Ne garip bir duygu. İnsan can oluyor bir başka ruhla, kenetleniyor ona ve beklentileri, düşleri, yaşama dair her şeyi onunla özdeşleşiyor. Adeta sıfır noktasında tüketiyor kendini o bedensiz ruhla… Sonra bir gün bakıyor ki ya kendi ruhu ayrılmış ya da o ruh, arınmış kendinden. Bir kez veda şarkısı söylenirse artık dikiş tutmaz bir ilişki kolay kolay, yamalar patlak verir… Belki hatır gönül adına ite kaka yürür ilişki ama ya bıkmışlık ya da yeni bir sevgi ışığı, öteletir eskiyeni ve her şey sil baştan başlanır ya da öyle sanılır.Öyle sanılır, dedim çünkü biliyorum ki en güzel yaşanmış aşk da bitiyor ve izi, koruyor nefretiyle de olsa varlığını.
Zaman zaman unutulmuşlukların içinden başını kaldırıyor anılar, ötelemek istiyorsunuz ya da bir ah çekip dalıyorsunuz. İşte bu… Yaşananların hiç birini götüremeden öbür dünyaya, yüreğe mi beyne mi nereye saklanıyorsa onca güzellikler, yiten beyinle birlikte her şey yok oluyor. Sadece anıları yaşayacak olan kalıyor. O da gidince kim kalacak geride? İşte bütün mesele burada.
Şimdi siz, kalem erbapları yazın hadi, yazın ki akıl unutsa, bellek silinse de bu dünyada kalsa yaşanmışlıkların izleri. Çok da önemli değil ardımızdan birilerinin bizim yaşadıklarımızı öğrenmesi ama belki şu sevdalı, diyemiyordur sevgilisine aşkını. Belki sizden birkaç mısrayı der de çalar bir deli gönlün kapısını. Kim bilir?
Ankara, 19 Ocak 2010
SERAP HOCA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.