Kayıp Ruhumun Bekçisi
KAYIP RUHUMUN BEKÇİSİ
Adım Elvan, “bahar kokulum” diye çağırırdı beni tanıdık ama yabancısı olduğum o ses, yitip gittiğinde gövdemdeki yankısı, belki üç yaşındaydım, belki dört...
Kafamda görüntüye dönüşen ilk şey, gözlerimi açtığımda gördüğüm o kocaman iri kahverengi gözler, yanımda duran o eski püskü oyuncak için kafamda dikilen bir çocuk o, bende bir çocuğum, yüreğimde neyim o daha belli değil..
Ağlıyoruz, buna avazımız çıktığı kadar bağırmak diyelim, korkuyoruz, yoksa keyiften ya da şımarıklıktan değil bunca gürültü, buraya ait değiliz, annemizin kokusu daha tenimizdeyken “başka bir dünyada uyanın” diyor hayat bize, bundan sonra eviniz burası ve yıllar geçiyor, hızla değil, alabildiğine yavaş, terk edilmişlik kokuyor yataklarımız, eski elbiselerimizi atmasınlar istiyoruz, yıkayıp yıkayıp giyiyoruz, usanmak bilmiyor tenimiz, ruhumuzda açlık tavan yapmış, geriye düne ait bir tek onlar kaldı biliyoruz, dün, bizi hayata bağlayan tek şey, olmak istediklerimizi anlatıyor dün, sevildiğimizi anları, ait olmak ne demekmiş onu anlatıyor, ama başka şeylerde anlatıyor dün, örselenmiş ruhlarımız, yetimliklerimiz, yarım kalmışlıklarımızda dündün, yine de çekip gitsin istemiyoruz hayatımızdan, çocukken de istemiyorduk, şimdide.....
Zamkla yapışmış gibiyiz birbirimize,. artık aile ne demek bilmiyoruz, hayatımızdaki herkese yarın gidecekmiş gözüyle bakar olduk, bakar olduk, çünkü burada tam 38 kardeşiz, aynı kaderi paylaşan, 38 yetim...
Gözlerimde annemin bir yansıması beliriyor, sarı saçlı olmalı, gözleri yeşil, yanağında bir gamze var, hani güldükçe peydahlanan cinsten.. Uzun boylu, ama ellerini hatırlayamıyorum. Hiç saçımı okşadı mı bilmiyorum. Bana söylediği şarkıyı duyuyorum bazen, hepsi bu..
Dilim “anne” demiyor artık, yüreğimde öyle, çok annem oldu burada, kimine yatıya gittim, kimi günü birlik geldi, temizlikçi kadınlar gibi...
İyi niyetliydiler, ama annem değildiler...
Gece yattığımda, başka yerlerde hayal ettim kendimi, hiç gitmemiştim sanki, babam giriyordu kapıdan, ellerinde poşetler, içinden şu sürpriz yumurtalardan çıkıyor, sofrayı kuruyoruz beraber, annem saçlarımı okşuyor aferin kızıma diyerek. Ben yemek yemiyorum, tokum, doyurmuş yüreğimdeki mutluluk beni. Daha hasretmiş, açlıkmış, yoklukmuş, umurumda değil, annemmiş yanımdaki...
Sonra uyanıyorum, gerçekler tam karşımda, sırıtıyorlar, arsızlık hat safhada...
Birbirine ekli ama bir o kadar dağınık anının ortasında, kim olduğumu sorgulamak için çok küçüğüm, ağzımda süt kokusu var, biliyorum; çünkü kendi kızım süt kokuyor, onu bağrıma bastığımda anlıyorum, annem neden gitmiş ve neden kalmış yanımda..
Uzun süre, kendime gelemedim, yani yetimhanede, arada bayılıp düştüğümü anımsıyorum, ablalarım olurdu başımda, sevgi kırık dökükte olsa sevgiydi, elimde olsa yüreklerinde ne kadar sıcaklık varsa çekip alırdım sanıyorum, o kadar hasrettim öpülüp koklanmaya, sarılmaya bir başka yüreğe...
Annemi sorardım hep, o gitti derlerdi, bense dönecek derdim... umut, beni büyüten şeydi, yalnızken “neden” diye sorardım, “neden gittin anne?”...
Cevabı olmayan sorularla büyüdüm, büyüttüm kendimi, şimdi on sekizim ve bana bir ömür kadar uzun gelen bir vakit sonra, birazdan annemi göreceğim.
Bir bahçedeyim, hocam, öğretmenim, manevi annem, onun adı Yaren, beni büyüten, genetik olmayan her şeyim, yetiştirme yurdundaki dünyam, yanımda dikiliyor, gitme vakti ellerimden tutuyor sıkıca, bir banka oturuyoruz, üşüyorum. Oysa Temmuz ayı, dışarısı yangın yeri, içerim ayaz...
Yılların bende bıraktıkları bu bahçedeki ağaçlarda hatıra, her dalı çocukluğumun yankısı, kayıp ruhumun bekçisi, ağlamaktan şiş gözlerimle bu bahçeye baktığımda bana el sallayan dostlarım onlar, kara kuru, sıska, bazen tombul komşum, sessiz dostlarım ...
Yaren usulca yanağımdan akan yaşları siliyor. Göz göze geliyoruz. Hani bir uçurtmayı tutarsınız ya ipinden, kayıp gitmesin istersiniz, giderse bir daha dönmez, Yarende öyle tuttu beni hayatta, çamura bulaşmadıysam kirlenmediysem onun eseri.. Gözlerinde kayıp düşen yıldızlar var, ben bir yıldız değilim artık bunu biliyoruz,...
Sus diyor yüreğim, susamam oysa,...
Dünya bilmiyor yetimliğimi, artık susmak istemediğimi...
Saatlerce konuşmak istiyorum
Ve hiç gitmemek Yarenimin güven dolu kollarından
Abla, “sen beni niye sevdin?” diyorum?..
Boynunu büküyor serviler gibi...
Yarende bir zamanlar yetimdi, bunu bir ben biliyorum. Hep sakladığı bu sırrı tesadüfen öğrendiğimde, onu benden biri saymam daha kolay oldu, güvendim, çünkü oda terk edilmişlik kokuyordu, buydu bizi birbirimize yakın kılan. Beni neden sevdiğini,neden ban annelik ettiğini anladım, oda diğer kardeşlerimin kadersizliğine yanmıştı geceler boyu, ve belki şanslıysa, onunda bir Yareni olmuştu... Bunu öğrendiğimi bilmiyordu,.hiç söylemedim, kabuk bağlamış yaraları deşmek onları derinleştirmekten öteye gidemiyor. Ben hayatı küçücük avuçlarımda annenim iki tel saçıyla uyuyup, avuç dolusu yalnızlığımla uyandığımda öğrendim. Öğretmenin annemdi, öğrendiklerim; hayatın ta kendi...
Kafamı dağıtmak için havadan sudan konuşmak istiyoruz. Geyik muhabbetleri sarıyor dilimizi, üç beş lakırdının ardından, gerçeğin yankısı çalınıyor kulağımıza, bir korna sesi bu. Beni almaya gelen bir kadın var, adı Rana,soyadı Çelik. Hepsi bu...
Ürperiyorum, Yaren dokunmakla dokunmamak arası değiyor koluma, bir şeyler söylemek istiyor giderayak, ama susuyor. biliyor ki, yıllarca konuşsak değişen bir şey yok kalbimizde. Benim annem birazdan bahçe kapısından girecek olan o kadın değil, o bana biraz önce sarıldı bile, on beş yıldır yanımda ve sen benim diğer yarımsın Elvan dedi.. Kulaklarım bundan ötesine tıkalı...
Küçük bir bavulum var, yetimhane dediğin yer için büyük bile, onu taşırken ayaklarım geri geri gidiyor. Korkmak gelmiyor aklıma, şaşkın ve tedirginim, nasıl bir kadınla karşılaşacağım, onu affetmek mümkün olacak mı, ona sorduklarıma cevap vermek isteyecek mi, daha doğrusu verdiği cevaplar benim için neyi değiştirecek?iki dakikada aldığımız o yol, bana bir asır gibi geldi.
İşte tam karşımda!
Etrafımdaki bütün nesneler değersiz şu an, bir sandalyeye ihtiyacım var birde kağıt mendile...
Hayır...Duygusallık yok
Bakıyorum ona, ağlamış belli ki, ikiye bölünmüş gibiyim. Bir yanım delice ona koşup sarılmak istiyor beni bağrına basmalı, onca yılın acısını çıkarırcasına sıkmalı ellerimi, acıtmalı; ama ben okşuyor sanmalıyım. Rengim solmalı mutluluktan, ama içimden bir ateş yakmalı ciğerime dek...
Ama olmuyor. Tutuldum yine...
Elinden tuttum, ama Yareni, “bırakma” diyorum gözlerimle, anlamış olacak ki beni itiyor yavaşça, “git” diyor, zamanla affedeceksin, hazır olduğunda....
Gözlerim yüreğim gibi çaresiz. Ona odaklanmış, yanıma gelmiyor, benim gelmemi bekliyor belki, adımlarım olabildiğince yavaş, ama onun menziline girdim bile, ne yapsam bu anı yaşamamız gerektiğini biliyorum ve bazı gerçeklerin ben istesem de değişmeyeceğini...
Karşısındayım..Dudaklarımı ısırırken buluyorum kendimi, elimi uzatıyorum,Yaren şaşkın, çünkü elim boşlukta bekliyor bir süre ve o zaman anlıyorum 18 yıldır yangınlarımın sebebi, hayatımın baş kahramanı o kadın aslında kör...
“Nasılsın yavrum?” diyor... Sesi o kadar hafif ki..
Ben konuşacak güçte değilim. Koluna giriyor Yaren ve bizi biraz önce kalktığımız o banka götürüyor... Baş başayız...
Ne konuşacağız? Elimi arıyor, bense ağlıyorum... Oluk oluk boşanıyor yaşlar, artık tutmanın bir anlamı yok, tüm öfkem yerini hüzne ve kedere bıraktı...
Artık özgür değilim, bu andan itibaren aramızda kopamayacak bir bağ var. Affetmek için bir sebep sundu tanrı bana. Bu acımak mı, acıma yanmak mı bilmiyorum.
Ama annemi beni yaşamın tam ortasında karnıma kadar yalnızlığımla bırakan o kadını, nefesim tükenene dek sevme sözü verdim kendime. O bütün bunlardan habersiz.
Utanç ve korku var yüzünde, “sorulara hazırım!” diyor. Ben susturuyorum ve bugün anne diyorum, sen beni almaya geldin, keşkelerim yok artık, üşüdüğüm geceleri yaşamamış sayıyorum, artık üşümekte yok. Yüreğinin mahzenini bana açtıysan ben ne bulacağımı umursamıyorum. İçerisi zifiri karanlıkta olsa, ben senin ışığınım, ellerim senin ellerindir bundan böyle ve gözlerim ikimiz içinde görür dünyayı.
Talan Ayşe Kanca
YORUMLAR
*****************************************
"Ben yemek yemiyorum, tokum, doyurmuş yüreğimdeki mutluluk beni. "
"...sevgi kırık dökükte olsa sevgiydi, elimde olsa yüreklerinde ne kadar sıcaklık varsa çekip alırdım sanıyorum, o kadar hasrettim öpülüp koklanmaya, sarılmaya bir başka yüreğe..."
"...üşüyorum. Oysa Temmuz ayı, dışarısı yangın yeri, içerim ayaz..."
"Hani bir uçurtmayı tutarsınız ya ipinden, kayıp gitmesin istersiniz, giderse bir daha dönmez..."
"Benim annem birazdan bahçe kapısından girecek olan o kadın değil, o bana biraz önce sarıldı bile, on beş yıldır yanımda ve sen benim diğer yarımsın Elvan dedi.. Kulaklarım bundan ötesine tıkalı..."
"Artık özgür değilim, bu andan itibaren aramızda kopamayacak bir bağ var. Affetmek için bir sebep sundu tanrı bana. Bu acımak mı, acıma yanmak mı bilmiyorum.
Ama annemi beni yaşamın tam ortasında karnıma kadar yalnızlığımla bırakan o kadını, nefesim tükenene dek sevme sözü verdim kendime. O bütün bunlardan habersiz."
"...ve bugün anne diyorum, sen beni almaya geldin, keşkelerim yok artık, üşüdüğüm geceleri yaşamamış sayıyorum, artık üşümekte yok. Yüreğinin mahzenini bana açtıysan ben ne bulacağımı umursamıyorum. İçerisi zifiri karanlıkta olsa, ben senin ışığınım, ellerim senin ellerindir bundan böyle ve gözlerim ikimiz içinde görür dünyayı."
******************************************
Başından,sonuna insan.İnsan derken , her türlüsünden değil.Hani, insan olan insan.Olması gereken insan.
Sevgi,özlem,dostluk,sadakat,tarifsiz duygular. Ve af...
Çok,çok güzeldi.
Selam ,saygı.
anemon55
Esen kalın
Başından sonuna kadar, etkileyiciydi...
Yüreğinin mahzenini bana açtıysan, ben ne bulacağımı umursamıyorum. İçerisi zifiri karanklıkta olsa, ben senin ışığınım,
ellerim senin ellerindir bundan böyle, ve gözlerim ikimiz içinde görür dünyayı.
Sevgilerim ve selamlarımla
anemon55
merhaba ilknur, hiç bir zaman o güzel yüreğini esirgemedin benden, teşekkür ederim..
dostlukla...