- 6765 Okunma
- 69 Yorum
- 0 Beğeni
ARAP DEDE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ARAP DEDE
Sivas’ın kazası, Şarkışla’da yüksek dağların tepesinde mezarları bulunan yedi kardeşin en büyüğü olan ARAP DEDE yatırı, radar üssünün içindedir. Arabistan’dan geldiği söylenen bu zat,
Uzun yıllar bu civarda yaşamış, sözde herkese şifa dağıtmış, köylülerin sevgisini kazanıp, ulu kişi sıfatına erişmiş biri, geniş ve uzun mezarını, başı sarıklı dik bir taş tamamlıyordu, nefti yeşil boyasıyla, etrafının yüksek taşlarla çevrili oluşu, bir başka gizem veriyordu. Dağın tepesinde olduğu için, mezar çok uzaklardan bile gözüküyordu.
Ermiş olduklarına inanan civar köylüleri, Arap dede için inanılması güç efsaneler uyduruyorlardı. Radar üssü kurulurken yatırın başka yere nakli düşünülmüş bir türlü muvaffak olunamamıştı. Köylüler yılın belli aylarında buraya gelir. Çaresizliklerine derman olması için, Arap dedeye dua ederlerdi. Çocuğu olmayan kadınlar, evlenecek genç kızlar, hastalar, sakatlar, yaşlılarla, radar üssü dolup, dolup taşardı. Mezarın tüm bakımı birliğe aitti. Yatırı gözlerken, Hem ürperir, hem korkar, hem de saygı duyar yanından geçerken’ de besmele çekerdik. Mezarın hemen yanında verici binamız mevcut’tu. İçinde yirmi dört saat çalışan cihazlar, birde bunları kontrol eden nöbetçi erimiz bulunurdu. Bizim görev yaptığımız operasyon binası, Arap dede mezar’ına yüz metre mesafedeydi. Sabaha karşı nöbette,
Uyku bastırdığında hava almak için bazen dışarı çıkardık. Mezar tam karşımızda belirir, oraya bir türlü bakmak istemezdik. O, an içimizi bir gariplik kaplar. Bu gizemi çözemez çok çabukta cihaz nöbetimizin başına dönerdik.
Yetmişli yıllar, mevsim sonbahar, iki bin rakımda rüzgâr her zaman uğultulu eser, sabaha karşı, şafak ağarmak üzere, telefon çaldı. Titreyen bir ses,
---Komutanım burayı evliyalar bastı. Ses kesik, kesik kekeliyor korku dolu. Uykulu halim gitmiş, şaşkınlık içinde beraber nöbet tutuğum yüzbaşıya,
---Efendim telefon ettiler verici binasını evliyalar basmış. O’da şaşırdı, ayağa kalktı,
---Kim o yahu, hadi beraber gidip bir bakalım dedi.
Belimizde Smith Wesson, elimizde çift şarjörlü otuz iki mermili Sten makineli tüfek alelacele operasyon binasının önündeyiz, mezar tüm heybetiyle tam karşımızda, yüz metrelik mesafe bize çok yakın gibi geldi. Yan, yana yatıra doğru yürüyoruz. Birden bire,
--- Allahüekber, Allahüekber sesiyle irkildik.
---Duydun mu?
--- Evet
Dilimiz damağımız kurudu. Telaştayız, gözlerimiz yuvalarından fırlayacak gibi, şaşkınlığımız geçmeden, binanın etrafında beyazlar içinde biri koşarak geçti. İkimizde yere atladık. Korkuyoruz.
--- Gördün mü?
--- E evet
Seslerimiz ve vücudumuz titriyor.
---Ben okuyorum Tacettin sende oku.
Bildiğimiz sureleri okuyor bitince tekrar ediyorduk.
Aynı ses daha da yükselerek
---Eşhedüella ilaha illallah”
Diye uzatıyor. Beyazlar içindeki hayalet bir görünüyor bir kayboluyordu.
O, ara binanın içinden, Allah, Allah sesleri yükseliyordu. Zaman durdu. İkimizde birbirimize sarıldık. Saniyeler yıl gibi, korkudan tir, tir titriyoruz.
Kalbimiz göğsümüzden fırlayacak gibi, bilinçsizce devamlı kelimeyi şahadet getiriyoruz. Neydi nasıl bir şey yarabbi, sesimizi duy, bizi kurtar, yüce Allah’ım diye feryadı figan ediyorduk. Gözlerimizi kapattık. Çaresizlik içinde beklemedeyiz. Birdenbire derin bir sessizlik oldu.
---Bu kadarı yeter Selman, çok korktu, ben bırakıyorum. Diyen sese kulak kesildik. Başka birisi
---Haklısın bu kadarı kâfi ödü patladı diyerek, gülüşmeye başladılar. Sarılarak yattığımız yerden yavaşça ayağa kalktık. Bunlar bizim askerlerimizdi. Bizi görünce İkisi de toparlandı. Binadaki nöbetçide şaşkınlık ve korku içinde bizlere bakıyordu. Yüzü kireç gibi beyazlaşmış halada titriyordu. Arkadaşını korkutmak için birisi bina üstünde ezan okuyor, diğeri beyaz çarşaflara sarınmış bir görünüp bir kaybolan hayaleti oynuyordu. İçimizi sevinç ve korkuyla karışık bir duygu kaplamış, şaşkınlık içinde birbirimize bakıyorduk. Yüzbaşı iki kafadara sabaha kadar yatırı bekleme cezası verdi. Yüzbaşıyla beraber görev yerine dönerken ve ondan sonraki günlerde’ de hem korkutan hem’ de komik olan bu olayı hiç konuşmuyor.
Sadece uzun, uzun birbirimizle bakarak gülümsüyorduk.
TACETTİN YILDIRIM
YORUMLAR
ARAP DEDE
Sivas’ın kazası, Şarkışla’da yüksek dağların tepesinde mezarları bulunan yedi kardeşin en büyüğü olan ARAP DEDE yatırı, radar üssünün içindedir. Arabistan’dan geldiği söylenen bu zat,
Uzun yıllar bu civarda yaşamış, sözde herkese şifa dağıtmış, köylülerin sevgisini kazanıp, ulu kişi sıfatına erişmiş biri, geniş ve uzun mezarını, başı sarıklı dik bir taş tamamlıyordu, nefti yeşil boyasıyla, etrafının yüksek taşlarla çevrili oluşu, bir başka gizem veriyordu. Dağın tepesinde olduğu için, mezar çok uzaklardan bile gözüküyordu.
Ermiş olduklarına inanan civar köylüleri, Arap dede için inanılması güç efsaneler uyduruyorlardı. Radar üssü kurulurken yatırın başka yere nakli düşünülmüş bir türlü muvaffak olunamamıştı. Köylüler yılın belli aylarında buraya gelir. Çaresizliklerine derman olması için, Arap dedeye dua ederlerdi. Çocuğu olmayan kadınlar, evlenecek genç kızlar, hastalar, sakatlar, yaşlılarla, radar üssü dolup, dolup taşardı. Mezarın tüm bakımı birliğe aitti. Yatırı gözlerken, Hem ürperir, hem korkar, hem de saygı duyar yanından geçerken’ de besmele çekerdik. Mezarın hemen yanında verici binamız mevcut’tu. İçinde yirmi dört saat çalışan cihazlar, birde bunları kontrol eden nöbetçi erimiz bulunurdu. Bizim görev yaptığımız operasyon binası, Arap dede mezar’ına yüz metre mesafedeydi. Sabaha karşı nöbette,
Uyku bastırdığında hava almak için bazen dışarı çıkardık. Mezar tam karşımızda belirir, oraya bir türlü bakmak istemezdik. O, an içimizi bir gariplik kaplar. Bu gizemi çözemez çok çabukta cihaz nöbetimizin başına dönerdik.
Yetmişli yıllar, mevsim sonbahar, iki bin rakımda rüzgâr her zaman uğultulu eser, sabaha karşı, şafak ağarmak üzere, telefon çaldı. Titreyen bir ses,
---Komutanım burayı evliyalar bastı. Ses kesik, kesik kekeliyor korku dolu. Uykulu halim gitmiş, şaşkınlık içinde beraber nöbet tutuğum yüzbaşıya,
---Efendim telefon ettiler verici binasını evliyalar basmış. O’da şaşırdı, ayağa kalktı,
---Kim o yahu, hadi beraber gidip bir bakalım dedi.
Belimizde Smith Wesson, elimizde çift şarjörlü otuz iki mermili Sten makineli tüfek alelacele operasyon binasının önündeyiz, mezar tüm heybetiyle tam karşımızda, yüz metrelik mesafe bize çok yakın gibi geldi. Yan, yana yatıra doğru yürüyoruz. Birden bire,
--- Allahüekber, Allahüekber sesiyle irkildik.
---Duydun mu?
--- Evet
Dilimiz damağımız kurudu. Telaştayız, gözlerimiz yuvalarından fırlayacak gibi, şaşkınlığımız geçmeden, binanın etrafında beyazlar içinde biri koşarak geçti. İkimizde yere atladık. Korkuyoruz.
--- Gördün mü?
--- E evet
Seslerimiz ve vücudumuz titriyor.
---Ben okuyorum Tacettin sende oku.
Bildiğimiz sureleri okuyor bitince tekrar ediyorduk.
Aynı ses daha da yükselerek
---Eşhedüella ilaha illallah”
Diye uzatıyor. Beyazlar içindeki hayalet bir görünüyor bir kayboluyordu.
O, ara binanın içinden, Allah, Allah sesleri yükseliyordu. Zaman durdu. İkimizde birbirimize sarıldık. Saniyeler yıl gibi, korkudan tir, tir titriyoruz.
Kalbimiz göğsümüzden fırlayacak gibi, bilinçsizce devamlı kelimeyi şahadet getiriyoruz. Neydi nasıl bir şey yarabbi, sesimizi duy, bizi kurtar, yüce Allah’ım diye feryadı figan ediyorduk. Gözlerimizi kapattık. Çaresizlik içinde beklemedeyiz. Birdenbire derin bir sessizlik oldu.
---Bu kadarı yeter Selman, çok korktu, ben bırakıyorum. Diyen sese kulak kesildik. Başka birisi
---Haklısın bu kadarı kâfi ödü patladı diyerek, gülüşmeye başladılar. Sarılarak yattığımız yerden yavaşça ayağa kalktık. Bunlar bizim askerlerimizdi. Bizi görünce İkisi de toparlandı. Binadaki nöbetçide şaşkınlık ve korku içinde bizlere bakıyordu. Yüzü kireç gibi beyazlaşmış halada titriyordu. Arkadaşını korkutmak için birisi bina üstünde ezan okuyor, diğeri beyaz çarşaflara sarınmış bir görünüp bir kaybolan hayaleti oynuyordu. İçimizi sevinç ve korkuyla karışık bir duygu kaplamış, şaşkınlık içinde birbirimize bakıyorduk. Yüzbaşı iki kafadara sabaha kadar yatırı bekleme cezası verdi. Yüzbaşıyla beraber görev yerine dönerken ve ondan sonraki günlerde’ de hem korkutan hem’ de komik olan bu olayı hiç konuşmuyor.
Sadece uzun, uzun birbirimizle bakarak gülümsüyorduk.
TACETTİN YILDIRIM
ÇOK HARİKA DOYUMSUZ DİZELER KALEMİNE SAĞLIK DOSTUM GÜZELDİ.
ŞU yazıyı yazmanız degerli bir eser niteligindedir gercekten güzel yazmışınız herkim olursa inanır o olaya
bu olaya benzer bennimde camide yuvarlalanan halı hikayem oldu onuda en kısa zamanda şizlerle payşaşacagım siz degerli şairimizin bizleri düşünüp bizlerle anınını paylaştıgınız için ne kadar teşekkür etsem azdır saygılar...
Bu tür hikayeleri çok dinledim ve çokta severim dinlemesini gerçekten insanın içini ürpertiyor doğrumu acaba sorularıyla mücadele ettiriyor.gerçekten çok güzel çok sürükleyici bir yazı yaşanmş gerçek bir hikaye,yani o mehmetciğimize de aşk olsun o ıssız yerlerde bu denli kötü şakayı yapacak cesareti bulmuş kendisinde :)) kim bilir daha ne kadar güzel anılarınız vardır paylaşmanız umuduyla candan tebrik ediyorum güne düşen hikayeyi yazdıran yüreğinizi yazan kaleminizi başarılarınızın devamı dileklerimle.selam saygılar...
Bunlar bizim askerlerimizdi. Bizi görünce İkisi de toparlandı. Binadaki nöbetçide şaşkınlık ve korku içinde bizlere bakıyordu. Yüzü kireç gibi beyazlaşmış halada titriyordu. Arkadaşını korkutmak için birisi bina üstünde ezan okuyor, diğeri beyaz çarşaflara sarınmış bir görünüp bir kaybolan hayaleti oynuyordu. İçimizi sevinç ve korkuyla karışık bir duygu kaplamış, şaşkınlık içinde birbirimize bakıyorduk. Yüzbaşı iki kafadara sabaha kadar yatırı bekleme cezası verdi. Yüzbaşıyla beraber görev yerine dönerken ve ondan sonraki günlerde’ de hem korkutan hem’ de komik olan bu olayı hiç konuşmuyor.
Sadece uzun, uzun birbirimizle bakarak gülümsüyorduk.
..........................................
eşek şakası buna derim...:)))
ama öykü başarılıydı... ki günün yazısı boşuna seçilmemiş.
demlenmiş halde okumak, ayrı bir keyifti sevgili Tacettin dostum.
çok saygımla.
merhabalar....anekdotunuzu ilgiyle okudum...
yapılan kötü bir şakaymış...
ama bu arada Hikmet Bey'e katılmadan edemicem doğrusu...bu tür safsatalara inanmamak gerekiyor...yaşarken onlarda sizin bizim gibi insanlardı...eğer bahsettikleri gibi güçleri olsa kendileri için kullanırlardı....inanç ve duygu sömürüsünden başka bir şey değil....
her neyse, amacım yazınızı sabote etmek değil siz sadece yaşadığınız bir anıyı paylaştınız...konu bu olunca düşüncelerimi söylemeden de geçemedim, umarım bana kızmadınız... belki de paylaşımınızdan çıkarımlar yapmak pek de yanlış olmaz... belki de bu anı safsatalara inanmamak gerektiğini de vurgulayabilir...böyle de bakabiliriz...
ömrünüz çok olsun...sevgiyle...
Hocam inanmayacaksın ama o arap dedenin yaşarken ki resimleri anneannemin evinde asılı..çünkü anneannnemin dedesi bahsettiğiniz şahısın dervişiymiş daha sonrada "el" i ondan almış..çocukluğum arap dedenin hikayeleriyle geçti dolayısıyla..burada sizden okuyunca şaşırdım..
güzel samimi ve akıcı bir öyküydü..beğenerek okudum
saygılarımla
şahan çoker tarafından 1/20/2010 2:04:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
abim sen bi harikasın...yine tebessüm oldun dudaklarıma.. çok yaşa e mi...ben olsam o askerleri askerliği boyunca dikerdim oraya..:) ..bi tanesin bi tane...tebrik ve saygılarımla.. sağlıcakla kalınız...ayrıca yazı günü yazısı seçilmiş..başarılarınız daim olsun..tekrardan tebrik ediyorum..
...eee dedik ya, modern mevlana diye
... felsefe cepteydi zaten
... işin uslubunu da kavramış ustam
... şimdiiii
... ver elini bir derleme
... ya da anılarla karışık
... bir biyografik roman gibi
... sanki
... neden olmasın !...
... yüreğinden öpüyorum koca şair
... artık sana pek yorum yapamam
... çok aştın hocam
... biluğ çağında çocuk gibi
... herşeyi çok çabuk kavrıyor
... analiz ediyor
... ve sunuyorsun
... layıkıyle
... eeee
... bize de
... yalnızca okumak düşer
... bu güzel insanın
... şaheserlerini !...
... sevgi saygı selam ve muhabbetimle
... ağabeyim
... allaha emanet ol ;
...
her zaman yorumlarıyla bana destek veren günün yazısına taşıyan kalemdaşlarıma edebiyat defteri okuyucularına...çok teşekkür eder saygılarımı sunarım.bu yazımı yazarken..ne kimseyi..küçültmek..ne bir durumu düzeltmek nede olumlu veya olumsuz herhangi bir mesaj vermekti....amaç bire bir yaşadığım korku ve komik dolu bu anımı siz arkadaşlarımla paylaşmaktı
beğeninizi görünce gayeme ulaşma duygusunu sayenizde bolca yaşıyorum..yeni şiirlerimde ve yazılarımda buluşmak üzere tekrar hepinize minnettarlığımı belirtir sevgilerimi sunarım...hoşçakalın ....
tacettin yıldırım tarafından 1/20/2010 6:24:11 AM zamanında düzenlenmiştir.
sevgili tacettin abim arab dedeyi hayet güzel anlatmışsın.... sonunda sizde bunun bir şaka olduğunu görüp rahatlamışsınız. bu tür mezarların normalinde aslı astarı yok, tamamiyle yalan, inanç ve duygu sömürüsü. yatırlar, dedeler, nineler tamamıyle saçmalık ve bu yerlere giderek yardım dileyenler, işlerinin düzelmesini istemek, kızına kısmet dilemek, çocuğunun inüversite sınavlarından geçmesi istemeleri yanlış ve çok ayıp inanki çok ayıp, terbiyesizlik. dedenin işi kaydı yokmuş gibi elinde listeyle allaha gidicek, şunun kızına koca, bunun işlerini düzelt, bu kadının çocuğu biraz geri zekalı onuda sınavlardan geçir diyecek, allahta ne demek hemen hallederiz merak etme sen olmuş bitmiş bil, hallederiz diyor. oh ne ala yaşamak. iyi ozaman bende her türlü haltı yiyeyim ondan sonra allah la arası çok çok iyi bir dedede ben bulayım,gel keyfim gel arada sırada dedeye gidip bir dua, söyle benim günahları siliversin diyeyim. büyük günah işliyorlar buralara gidenler.... müslümanım demesini biliyorlar müslümanlığın ve islam dininin gereklerini bilmiyorlar. ilk önce allahü teala ne diyor kul hakkıyla gelme, kimsenin malında mülkünde gözün olmasın, hiç kimsenin yuvasını yıkma diyor. ben affederim ama kullarım affetmezse cezanı çekersin, ben karışmam. demek ki tek dua edilecek adres belli, yardım isteme demiyorum herkesin belli bir beyni var kullanmasını bilsinler. işlerinde yaratıcı olmayan kaybeder, dersten kaçıp orda burda sürtüp vakit geçirirken iyide sınava girmeye bir gün kala neydiği belirsiz, kendine hayrı olmayan mezardan yardım beklemek... o çocuk okumasın daha iyi. birde şu kızına kısmet diye gidenlere gülüyorum daha doğrusu o kızlara üzülüyorum, öyle bir aileye sahip oldukları için. kızı 18 ile 19 yaşına kadar okutmazlar geleceğini engellerler, sen bizim namusumuzsun diye kızı en yakınlarından bile uzak tutup canını çıkarırlar. sonrada yaşı geçiyor evde kalıyor diye donları tutaşır, ya başlık parası adı altında kızlarını tanımadıkları bilmedikleri birine satarlar yada dedeye dua ettikleri için kısmet diye fırsatçılara sermaye ederler. hangi devirde yaşıyoruz şaşıyorum. yazında kendin de ap açık belirtiyorsun, her kesin yardım beklediği dededen yıllarca kimseye
zarar gelmemiş ve gelmediğini kendinde orda görevli olduğun için biliyorsun da.1. hayaletleri görünce onlarca mermi ve silahınız var ateş etmiyorsunuz, 2. bu sefer niye dedeye değilde direk allaha sığınıyorsunuz, o ğün dedeye ayıp etmişsiniz. sevgili abim kısa kesicem ama lüfen okullarda yabancı dil öğretilirken öğrencilere, öğretmenlerimiz gayet açık bir şekilde hangi dil olursa olsun. yazılışı şu, okunuşu şu, anlamıda bu diye öğretiyorlar. hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. ama kuran kurslarında bu böyle değil, arab alfabesini öğrendinmi zaten kuranıda heceleyerek okumaya başlıyorsun. sadece okuyorsun ne anlatıyor ne mana teşkil ediyor kimse bilmiyor. televizyonlarda bu konuda bilgiçlik taslıyanlarında hepsi sahtekar ve dolandırıcı.... bu tür insanlara güvenme ve yanına da sokma.. güzel bir konuya değinmişsin teşekkür eder, sevgi ve saygılar sunarım.
tacettin yıldırım
Sayın hocam ne diyeyim bilmiyorum ki inanın bir ürperdim ki sormayın.Siz orda yüzbaşınızla hayaleti izlerken ordaydım sanki.
Nasıl akıcı ve net bir anlatımdı.Hayranlıkla okudum .
Bu arada evliyalar diyince aklıma geldi konya "da da böyle bir yer var.Sakın korkmayın 3 tane ana, kız ve eşi yatıyor.
Çamlarla kaplı yüksek bir tepenin tepesinde kurulu bir ziyaretçi yeri bu dediğim yer.
Yattıkları yerin avlusunda küçüçük bir yer var..Orda bir bakraç su hazır bulundurulur.
Her perşembe gecesi o dediğim in gibi derin yerin zemini ıslak olurmuş.Söylenene göre o gece abdest alırlarmış.Bilmiyorum ne kadar doğru, ne kadar batıl bir inanışın yarattığı düşünce ama görenler var.
Ayrıca çevre halkı tarafından kanıksanmış bir gerçek var.Bu evliyaların yattığı tepedeki çam ağaçlarının kozalaklarından yada küçük bir odun parçasından eve yakmak için götürenler kesinlikle bir felaketle karşılaşıyorlarmış.
Birden burayı hatırladım bende.Her zaman ki gibi bilginin, tecrüübenin ve aklın yansıması olmuş akıcı anlatımıyla okurunu içine çeken değerli bir eser okudum güçlü kaleminizden.Teşekkürler ediyorum.Gönül emeğiniz varolsun.
Selam ve saygılarımla.
Değerli Üstadım,
İnsanın yaşadığı müddetçe acı tatlı anıları vardır.Özelllikle türbeler, yatırlar biraz gizemlidir.Yüce Allah Kuranı Kerimde Ölen canlının bir daha geri gelmeyeceğini ayetlerle belirtiyor.Ancak Şehit olanlar zaman zaman Dünya ya gelip Hak yolunca haklı savaşlara manen destek veriyorlar.Bu durum ise Dünyalık kişileri korkutarak değil, aksine Hak savaşının karşısında bulunan düşmana bir set gibi görünüyortlar.Bunun son örneği 1974 Kıbrıs Barış Harekatında görülmüştür.Bunun dışında türbelerde belki Allah Dostu kişiler yatıyor olabilir ama artık bu fani Dünyadan göçmüştür.Kimseyede faydası olmaz.Ancak burada bahsedilen durum çok farklı.Burada arkadaşını bir an için korkutmak isteyen iki üç askerin yaptığı biraz soğuk bir şaka olmuş.Türk Askeri İnancının gereği sadece Yüce Allahın Önünde eğilir.Ölmüş fanilerden korkmak mantıklı ve gerçekten İnançlı Müslümana yakışmaz.Şayet bu yatan fani Allah dostuysa biliniyorsa başında okunur Ruhuna gönderilir.
Değerli Üstadım,Anılar geçmişin tatlı birer hatıraları... Yüreğinize sağlık ..Saygılar ...
Değerli Tacettin Bey,
Hani bir ironik öykü okudum desem tamam, komik bir anı okudum desem de tamam çok hoş olmuş derim. Benim çok hassas olduğum konular bunlar. Bütün yazılarınıza hayran kaldım da bu yazınızı çok daha farklı yorumlamak zorundayım.Bunun için de yapılan diğer yorumlardan da yararlanacağım. İnanılmaz bir şey, Atatürk'ün Modern Cumhuriyette yasakladığı Tekke ve Zaviyeleri sayenizde yeniden anmış olduk. Doğrudur Arap dede yatırı sadece Sivas da değil, malatya'da, edirne'de, Kütahya'da hemen hemen 81 ilimizin hepsinde var. Çünkü her ilde benim halkım var. Her ilde birilerinin çıkarı için bir arap dede hikayesi uydurulmuştur. Bu yazı sayesinde Türkiye'nin batıya açılan denizinin bir koyunda bile iyi saatte olsunların var olduğunu hatırladık. Bir çoğumuz artık ilimle fenle ilerleyelim derken artık teknolojide dünya ile yarışalım derken yeniden küçüklüğümüzün inlerini cinlerini yatırlarını hatırladık. Ve yeniden çanakkale de düşman taburunu durduran ve hala da sırrını çözemediğimiz bulut kütlesini hatırladık.Oysa Çanakkale'nin nasıl geçilmediğini en iyi şerefli Türk ordusunun bir mensubu olan sizler bilirsiniz. Ama işte bu yazınızla bize o düşman durduran bulutu hatırlattınız. Yine bu yazı sayesinde ölülerden medet ummamız gerektiğini yatırların türbelerin zararsız ve değerli yerler olduğunu öğrendik. Fakir Baykurt Hocamızın 'Tek tek Gelin' isimli bir öyküsü var keşke bulunupta okunsa.
Lafı uzattım biliyorum ama, şunu söylemek istiyorum değerli Tacettin komutanım. O nasıl orduymuş ki bir uyduruk yatırı kendi sınırları içinde korumaya almış. Niye onu söküp atmamış oradan? Kim onlara dur diyebilirdi ki? Nerdeyse başında nöbet tutuyorlar.Bu ordu tekke ve zaviyeleri yasaklayan, "Efendiler! Türkiye Cumhuriyeti şeyhlerin, dervişlerin ve müritlerin ülkesi olamaz" diyen Mustafa Kemal'in ordusu değil mi yoksa?
Hoş bir anı ama, sizde o kadar çok güzel anılar var ki, diğerlerini okumak için saygıyla sabırsızlıkla bekliyorum...
Neyse ki benim gibi düşünen yorumcularda varmış...
tacettin yıldırım
Nilgün Akçay
oyyyyyy Allahim koptummmmmmm abim hayata dair ne güzel seyler olyormus demi
inan gülmekden kirildim güzel heleki böyle bir aniyi bizle paylasdigin icin cok tesekür ederim
askerler ceza yemis ama onlar da unutmamislardir emeinim heleki sen ve komutanin
bir birinize bakip gülmesi en cok da o hos olmus korku cok kötü sey ya hele insan bi de hayalet görürse demi
cok yasa sen abim harika bir ani sag ol paylastigin icin sevgiler saygilarla ))))) insallah daha korkun kalmamisdir))))
Bir kısım detaylara ve yorumlara diğer dostlardan emsaller gelse de mevzuu'nun laubaliliği içinde ciddiyetine bir daha bakmak gerek. Yatır konusunda özellikle istihzaya varan lafazanlıklar da olur, Çanakkale'de uhrevi âlem misali çok ibret verici hâller de bize nakledilir.
İşin birinci tarafı lâf ebeliğine kalsın.
İşin ikinci kısmı itibariyle derim ki; bizde yatır iken ayağa kalkıp Küffarı siperinden dışarıya çıkarmayan bir manâ âlemi mevcuttur. Ki bu şehadet özelliğinin müstesna bir güzelliğidir.
Hemen her millette olan ve batıl inanç gibi gelen bu nadide hasleti biz Çanakkale'de de, Sakarya'da da yaşamışız.
Bu itibarla ta 82'li yıllarda Sincan Meydanı'na arkadaşlarla toplanmış Ankara'nın Hacı Bayram Gülü Gül Baba'yı konuşuyoruz. Bir arkadaşımız işte o istihsa hâliyle "hadi canım sende. Gül Baba bir yatırsa nasıl olurda bir kepçeyi durduracak kadar gücü olur. Ölmüş insanın ne gücü kuvveti olur. Ben inanmıyorum" dedi. İnanırsın inanmazsan çekişmeleri içinde iken, ismi Yavuz kardeşimiz şu meseli anlattı: "Arkadaşlar, şimdi dediğim gibi içkili bir hâlde Gül Baba'dan aşağıya doğru arabamla iniyorken, Gül Baba'ymış hah," diyerek O'nu küçümsedim. O anda frene dokundu, fren yok. Böylece aşağıya indim, tam anayola çıkacağım sırada "Yarabbi hata ettim, affet beni. Affet Güllü Baba" dedim. Dediğim anda frene yine bastım. Tuttu, ama birine de hafifce önden vurdum. Hasar sadece bendeydi. Gittim sanayiye tamir ettirmeye. Bir ustaya girdim, pazarlığa tutuştuk. Bin liraya anlaştığımızda bir baktım benim arabanın etrafında dışarıda biri dolanıyar ve arabanın sahibi kim deyip duruyor.
Hemşehrim ne var benim dedim. Adam abi geri geri gelirken senin arabaya vurdum, nasıl oldu bilemiyorum. Baktım vurduğu yer Güllü Baba'dan inerken benim vurduğum yer. Hemşehrim git işine. Ben burayı Gül Baba'dan inerken vurdum desem de adam bizi dinlemedi ve bin lirayı atıp çekti gitti.
Yani bir inançsızlığa arabayı çarptıp, bir tövbeye arabanın tamir parasını başkasından aldık. Arkadaşlar o günden sonra Güllü Baba'nın oradan ne içkiyi geçtim, ne de onu küçük gördüm.."
Evet.. bu bize sahibinden 29 yıl önce nakledilen bir vakıa..
İnanan inanır,inanmayan da inanmayabilir. Ama en kesif gerçek şu ki; Çanakkale'de Anzak Suvla Koyu 60. Tepe'de İngiliz 4. Norfolk Taburu'nu içine alıp bir asırdır sırrın vermeyen bulut kümesini bizim alacak bir idrakimiz var mıdır?
Bu ülke her menfi düşünce yapılarına rağmen Evliya, Enbiya, Dede, Yatır ve Eren'ler ile kare kare bezelidir.
Ama buna rağmen kimi muzipler tarafından da İstanbul'un göbeğine muhayyel Bardakçı Baba türbeleri de inşa buyurulur..
İnanç ve itikat meselesi. Kişinin ruh ölçüsüne göre değişmekte.
Komutan Tacettin'den bizim irdak ufuklarımızı açıcı bir mesel dinledik..
İyi de oldu. Zira bir takım yatır üstü hâlleri hâlleşmiş olduk.
Dualarımızla
bekirce tarafından 1/19/2010 4:25:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gerçekten muhteşem bir hikaye bu.Yaşanmış olması zaten insanı koparıyor.Okurken ben bile korktum bir an.Ama güzel ülkemizde bu tür "Dede"olayları hemen her yerde olduğu için,yabancı değiliz.Anlatımınız mükemmel,okurken hem yaşadım hem de güldüm...Asla unutulmayacak bir anı ve paylaştığınız için çok teşekkürler.Candan kutluyorum.
merhaba ablam
inan okumaya gülerek başladım yine benim canım kardeşim ne güzellikler sunacak diye ablam sen harikasın ya vallahi iyiki seni tanımışım iyiki varsın ablam önce allahtan başkasından medet beklenmeyeceğini allaha şükür bilenlerdenim o muhterem zatta bir allah kulu ve peygamberimizin ümmeti ve bizler çok şükür müslümanız ve yabancılar gibi allahla aramızda elçi yok yani papazlar gibi bizler bizlerin bir dileyi varsa ellerimizi açar allahımızdan isteriz çok şükür tabiki şehitlerimizin ölmediğini biliyoruz vucutlarınıda çürümediğinide biliyoruz evliyaya enbiyayada inanıyorum ama istek dilek dilemek için deyil dualarımızda onlarada okuyoruz deyilmi ablam canım ablam çok güzel bir anı unutulması mümkün olmayan bir anı okurken bende sanki sizlerle orda hissettim kendimi askerlerimizin canı sıkılmış galiba bir oyun hazırlamışlar size tabiki sizlerin onları hoş göreceğine sığınarak :)
canımsın ablam çok güzel anlatıyorsun yalnız çok kısa yazmışsın hemen bitti çok ara verme ablam yazılarını büyük bir zevkle okuyor ve beklıyorum sende anı çoktur lütfen yaz ama uzun yaz bu kadar kısa yazma tamammı ablam:))))ablan seni öperek ayrılıyor canım kardeşim ablasının bitanesi hoşçakal( YAZLIARINI BEKLIYORUM):)))))))))
Sağ ol dost güzel bir anı...Harput'ta gezmeye gitmiştim...işte oradada bir arp dede türbesi var..insanlar şifa dilemek için giderler..
Ne çok Arap dedelerimiz varmış meğer...İşten insanlar böyle çaresiz olunca ölenlerdem medet umar..
Güzel anlatım...güzel anı...Saygılar dost
Konuya başlarken,sonunu tahmin ettiğim için ---Evliyalar bastı---- sözünü okur okumaz gülmeye başladım.Reşat Nuri güntekinin de Perili köşk isimli bir hikayesi vardır ,aynı buna benzer.
Fakat akıcı ve sade bir üslupla okadar güzel anlatmışsınız ki.
Hiç nefes almadan okudum.
Bu mistik ve mizahi paylaşım için çok teşekkürler.Hani derler ya ağzından bal akıtıyor.Bu dini mizahı bile harika bil dille önümüze sermişsiniz.
Gönülden kutluyorum efendim.Anılarınızın devamını bekleriz.Saygılar.
Aslında mezardan, mezarlıktan korkma adedi, huyu, davranışı veya refleksi tamamı ile Hıristiyan “Cenaze İşleri Müdürlüğü”nün zaman içerisinde kültürümüze kattığı bir virüs veya etkileşimdir tahmin ediyorum. Oysa İslam inanışına göre en emin, zarasız yerler mezarlıklar, yatırlar, türbelerdir. Bu yüzden olsa gerek Osmanlı İmparatorluğu şehirleri imar ederken mezarlıkları insanlardan tecrit etmeyip tam şehrin göbeğine, mahalle aralarına veya sayfiye yerlerinin yanı başına yaparmış.
Zira İstanbul’dan biliyorum, sur içinde kalan Fatih, Kocamustafapaşa, Yedikule, Balat, Edirnekapı, Silivrikapı, Mevlanakapı, Draman, Süleymaniye, Cerrahpaşa, Yusufpaşa, Beyazıt, Çemberlitaş, Sultanahmet gibi semtlerin sokak aralarında hala Osmanlıdan kalma küçük, küçük eski mezarlıklar durur. Büyük camilerin hazirelerini saymıyorum.
Mesela bizim oralarda(Trabzon) genel olmasa da birçok aile ölülerini evlerinin bahçelerine gömerdi yakın tarihlere kadar.
Hatta küçükken İstanbul’da oturduğumuz mahallemizde vardı eski bir mezarlık(Osmanlıdan kalma hala durur) gece yarılarına kadar saklambaç oynardık içinde mezar taşlarının arkalarına saklanarak, güle oynaya şarkılar söylerdik Yusuf’a inat.
Ha! Yusuf kim mi? Tabi ya yanlış yazdım “yusuf-yusuf” diyecektim.
Hocam hoş bir anı yazısıydı, zevkle okudum
Tebrikler, saygılar, selamlar
Çok hoştu.
Anlatım akıcı ve maraklandırıcıydı. Sıradan bir şakanın iyi bir kalemin elinde sanatlı yazıya nasıl dönüştüğü görülüyordu.
Bu yazı kusursuz. Tebrik ederim.
Toplumun eğitim düzeyi ve hurafelerin hayatımızdaki etkileri de kısman ırdelenmiş.
İnsan evliyadan korkarmı? Korkuyor işte.
Saygılar.
Çocukken bizde böyle beyaz çarşafa bürünerek kardeşler birbirimizi korkutmaktan keyif alırdık ama çok tehlikeli şakalar bunlar. İnsanın kalbini tekletebilir. O yüzden bu tür şakalara hiç niyetlenmemek gerekir :)
Evliya yatır mezarlarına gelince yazdığınız hurafeler heryerde var. Ama tabiki sevdiğimiz zatların mezar ziyaret etmek gayet doğal güzel birşey. Allah'tan bir isteği olupta bunun niyetinle mezarlara gidip dua edip dilek tutmayı ben kendine güvenememek, dua etmeyi bilmemek diye nitelendiriyorum...
Güzeldi.
Saygılar
Gerek insanlık ve gerekse İslâm tarihinde , mübarek zat diyebileceğimiz kişiler gelmiş geçmiştir. Onlar saygı duyulmayı, mezarlarına gelindiğinde bir fatihayı elbette hak ediyorlar.
Fakat bence çoğu, başlarına gelip de onlardan bir şeyler dileyen insanlara, şuna benzer sözler söylemek isterler : Bizi hatırlayıp saydığınız için sağolun, var olun. Lâkin sizler madem ki müslümansınız ; o halde Allah'ın daima en yakınınızda olduğunu da bilmeli, O'ndan dilekleriniz için araya - bizler dahil- hiç kimseyi koymanıza gerek olmadığını da bilmelisiniz. Dileklerinizi daima Allah'a bildiriniz !
Onlar kendilerinden korkulmayı, korku unsuru olarak ve aracı olarak kullanılmayı değil, saygı ve minnet duyulmayı hak ediyorlar.
Fikret TEZAL tarafından 1/19/2010 9:11:59 AM zamanında düzenlenmiştir.
Cehalet, bizi bu durumlara düşürmedi mi Tacettin bey. Yatırlardan medet umnalar, fallara baktıranlar, bilmemem nerelere yüz sürenler, bilmem ne muskaları yaptıranlar. Biz halk olarak bu tür olaylara çok yatkın olduğumuz için, bu tür şakalar hep ulaşmak istediği yere ulaşmıştır.
Umarım bir gün gerçekten kendimizi bulup, bu tür olayların olmayacağınıa düşünüp ona göre davranışlarımızı sergileriz. Güzel bir anı idi.
Teşekkür ederim paylaşımınız için. Saygılar
İlgiyle okudum ,şaka yapmayı ben de çok sevdiğim için gülümsedim,Aslında bazen şakanın dozunu kaçırıyoruz ve istenmedik durumlar olabiliyor,ee şaka yapıyorsak sonucuna katlanacağız.Anılar böyle hatırlanıyor ve gülümsetiyor .
Bizimle paylaştığınız için teşekkürler saygılar selamlar.
Hikayenin ortasında tüylerim diken diken oldu. Şaka olduğunu öğrenince gevşedim.Buna benzer anılar hep anlatılır.
Çarşaflar içinde dolaşanları görmedim ama, iş makinalarının hasara uğradığını biliyorum.
Şakacılarda hakettiği cezayı bulmuşlar.Ömür boyu çıkmamıştır akıllarından.
Teşekkürler Komutanım paylaşım için.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Benzer bir şakayı ben de büyüklerimden dinlemiştim.Bu şakaya mâruz kalanı o an için korkutmasına rağmen ,sonra güldürdüğüne eminim(Şayet hala sağ ise) :)) Yazınız öylesine hoş bir uslûpla kaleme alınmış ki yaşıyorcasına okudum.
Tebrik ediyorum değerli kaleminizi can-ı gönülden. Selam ve saygılarımı kabul buyurun lütfen..
Gün ağarmadı.Bir solukta okunup sonu heyacana karışan öykü.Kaleminiz duru,akıcı müthiş..Etklenmemin diğer nedeni memleketimde (marmaris) açık denize geçit vermeyen yalancı boğazda da aynı şekilde yatırın bulunmasıdır.Kürek çekerek gidilirdi eskiden.Dilekler,adaklar sunulurdu.Dileği olacak kişinin yatıra koyduğu taş yapışırdı. Küçüktüm yol uzadıkça heyacanım katlanırdı.Hiç taşım yapışmadı .Halâ durur.Saygıdan mı korkudan mı ana cadde üzerinde duran bir yatır daha vardır.Birde Saranna Tepesi'nde...ne çok varmış:))konuyla hatırladım şimdi.Unutulmaz bir anı sizinki dondurucu,ama hiç akıldan çıkmayaca:)))) Güzel bir gün dileğiyle saygılarımı sunarım.Erenlerimizde nur içinde yatsın.l
Tacettin bey,yazınız sürükleyici,dil çok düzgün,türkçemizi çok güzel kullanıyorsunuz,tebrikler.İçerik olarak,insanlar her zaman yatırlardan keramet bekler.O iki asker arkadaşlarına çok kötü bir şaka yapmış.Allah korusun korkudan,kalbi durabilir,ya da ödü patlayabilirdi.
Bir de naçizane şunu açıklamak istiyorum.Kabirlerde yatan,ister evliya olsun ,isterse normal insan ,başına gidildiği zaman
dua okunur.Eğer bir sıkıntımız ya da isteğimiz varsa,'Yarabbi duamı ,peygamberler,evliyalar,bir de şurda yatan zatın yüzü suyu hürmetine kabul et' diye ,Allahü Tealadan dilenir.Direkt olarak'Telli baba bana şunu ve,Uyku dede kızıma kısmet ver gibi istekler şirke girer.Büyüklerimizden öğrendiğimize göre, çalışıp çabalıyacağız,sonra dualarımızla Rabbimizden isteyeceğiz arzularımızı.Yatırlar yalnızca vesile edilebilir.
Konu enteresandı.Yazınız merakla okutturuyor,tebrikler,çok başarılı,saygılar.10 puan.
handan akbaş tarafından 1/19/2010 8:22:44 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bu yapılan şaka ama bence bu şakayı yaparken inananları küçümse ve yatan ister ister evliya sonuçta insan olsun küçümsememek gerek burada siz küçümsüyorsunuz küçümsediniz mansı çıkmasın orada bilmeden şaka yapan alet edenler bunu bilmeden yapmışlardır yada yaparlardır. Unutulmayacak bir anı olmuş. Güzeldi
tacettin yıldırım
bir daha okursanız sizin dediğinizi gibi olmadığını görürsünüz...her yanından geçerken besmele çekerdik cümlesinde saygı alabilği kadar vardır.saygılarımla