- 1104 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (48)
“Köy değil Ayşe, bir çiftlikte, üç çocuğum ve eşim ile birlikte yaşıyorum. Çocuklarımın ikisi büyük zaten. Küçük de, on iki yaşına geldi. Büyük çocuklar, eşimin ilk eşinden. Eşini kaybettikten sonra evlendik. Ama çok mutlu bir ailem var. Çocuklarım benim her şeyim oldular. Üveylik nedir bilmedik. Babamı biliyorsun, hatırlarsın yani. Bana çok yakın bir evde oturuyor. Çiftliğe gelmiyor. Can’ın yanına da gelmiyor. Bir yardımcı kadın buldum kimsesiz, iki çocuklu. Onu da babamın yanına yerleştirdim. Ben iki günde bir gidiyorum bakıyorum, bir şey var mı yok mu diye. Annemi kaybettik söylemiştir Can. Babamın, biraz arazisi var. Orayı ekip biçip, oyalanıyor. Kan davası olayı bitti. Çok aramışlar ama bulamadılar. Kimliğimizi hepten değiştirdik, İşte bizim hayatımız bu işte Ayşe”
“Can biraz anlatmıştı. Benim başıma gelenleri bildiğinizden eminim”
“Bilmez miyim? Ne zaman Can ile bir araya gelsek, tek konumuz sen ve yaptıkların. Onun için dedim zaten Can’a, tanışmak istiyorum diye. Senin ismini anarken, az çok tahmin etmiştim, o kişinin sen olduğunu. Kadınların önsezileri çok kuvvetlidir bilirsin.”
“Evet abla biliyorum. Ben de Can’ı, Ahmet Can’a benzetiyordum ama soyadı değişikti, bir de Ahmet ismi olmayınca, yanıldığımı düşünmüştüm.”
O akşam, Ayşe için beklenmedik bir akşam olmuştu. Can’ın kendisine, gözlerini bile kaçırmadan bakışlarını yakalıyor, bu bakışları yakaladıkça, utanıyor ama mutlu da oluyordu.
“Hacer abla, neden erken gidiyorsun yarın. Bir gün daha kalsaydın. Ben, bir gün sonra orada olacağım”
“Gitmem gerekiyor Ayşe, çocuklar sefil kalıyor. Gerçi yardımcı kadın var evde ama olsun. Benim olmam başka. Eşim de iki gündür “ ne zaman geleceksin” diye telefon açıp duruyor. Şimdi onu kırmayayım. Can burada rahat, sen varsın ve ona her şekilde yardımcı oluyorsun. Artık daha da rahat olabileceğim”
Ayşe başka bir şey söylemiyordu. Saatler bayağı ilerlemişti. Ne zaman vakit geçmişti anlayamamışlardı. Yaşadıkları şoklar, kendilerine gelmesine mani olsa da, toparlanmışlardı.
“Off..! Can saate bak. Saat bire geliyor. Artık kalkalım. Ayşe de erken kalkacak, ben de erken çıkacağım yola”
“Ya abla yarın gitme, Telefon açarız enişteme, bir gün sonra geleceğini söyleriz. O kırmaz beni. Ne olur abla”
“Dur dur, şımarık şey. Eve gidelim, bakarız. Enişten tamam derse bir gece daha kalırım“
“Eniştem izin verir, bana kıyamaz”
“Hadi kalkalım artık”
Can ve Hacer Hanım, gecenin birinde toparlanmışlar evin kapısında vedalaşıp çıkmışlardı. Ayşe perdeyi sıyırmış, arabaya binmelerini bekliyordu. Bu akşam dışarısı çok soğuktu ve ayaz vurmuştu. Akşam yağan karı dondurmuş, yerler buz tutmuştu. Araba çalışıyor ama bir türlü ilerleyemiyordu. Ayşe camı açıp, camın kenarındaki buza baktığında korkmuştu. Bu buzda onları gönderemezdi. Arabanın tekerlerinde zincirde yoktu. Camı kapatıp üstüne montunu alıp, koşarak arabanın yanına geldi.
“Bu akşam kar yağmış ve ayaz vurmuş. Yerler buz tutmuş. Arabada zincir de yok. Sizi bu durumda gönderemem. Lütfen gitmeyin, bu akşam burada kalın, yarın gidersiniz. Sabaha kadar buzlar biraz erir. Hem sabah kalktıklarında çocuklar sizi görünce de çok mutlu olurlar”
“Ayşe doğru diyor Can. Bu akşam burada kalacağız mecburen. Ben korktum bu havada yola çıkmaya”
“Ben gideyim abla, sen kal, yanlış olur şimdi burada kalmam. Ayşe’ye zarar gelir. Bunu kaldıramam.”
“Ben olmasam haklısın, ben varım. Kim ne söyleyecek ki.”
“Ablam doğru söylüyor. O var yanımızda. Hem çocuklar da var. Kim söz söyleyebilir ki.”
“Benim, uyurken giyecek bir şeyim yok üstümde”
“İçeri girelim ben donacağım Can. İçerde konuşuruz. Hadi bekletme artık, kızcağız da üşüyecek. İn arabadan aşağı”
Üçü birlikte tekrar eve girmişler, koşarak sobanın yanına gelmişlerdi. Gerçekten çok soğuktu dışarısı, soba gürül gürül yanmasına rağmen yine de tam anlamı ile ısınmıyordu evin içi.
“Eşofmanım yok demiştin ya,eşofman takımı almıştım lazım olur, misafirim falan gelebilir diye. Hiç açılmamış, bak sana nasipmiş”
Ayşe, hiç açılmamış eşofman takımını getirip Can’a uzattı. Can, eşofmanları alıp, banyoya gitti. Orada üstünü değiştirip, odaya geldiğinde;
“Tam bana göre almışsın sanki, rengi de mavi. Çok severim mavi rengi. Kalınmış eşofmanlar, üşümeyeceğim.”
Ayşe, şehre indiğinden beri ilk defa yatılı birilerini konuk edecekti evinde ve bu ilk konuğu da çocukluk aşkı Can ve onun ablası Hacer’di. Yüreğinde iki duygu savaş halindeydi. Hem çok mutu, hem de hüzünlüydü. Bu iki duygu ile nasıl baş edebileceğini ise bilmiyordu. Bu duygular içinde, sobalı odada oturmuş oldukları çekyatlara, yatak yapmaya başladı. Aslında ablası ile birlikte aynı odada yatırmak düşüncesi biraz rahatsız etmişti Ayşe’yi. Sonra aklına geldi. Oğlu Serkan ile birlikte yatmış olduğu yatağa Can’ı yatırmış olsa daha iyi olacaktı.
“Can, seni, Serkan ile aynı yatağa yatırsam, ben de burada ablan ile yatsam daha iyi olmaz mı? “
Hacer hanım, Ayşe’nin yüzüne bakınca anlamıştı huzursuz olduğunu.
“Valla iyi olur Ayşe, biz de kadın kadına biraz sohbet etmiş oluruz”
“Ben yatarım Serkan ile. Sıcacıktır şimdi yatağı.”
“Çarşafları değiştireyim, beş dakika bekler misin?”
“Sen ve Serkan yatmadınız mı o yatakta? Değiştirmene gerek yok. Haydi bakalım hanımlar, size iyi sohbetler, ben Serkan’ın yanına kaçtım”
Ayşe’nin söz söylemesine fırsat vermeden, Can yatağa girmişti bile.
“Deli bu çocuk. İlk defa birinin evinde bu kadar hevesli kaldığını görüyorum. Bana geldiğinde bile hemen kalkıp, kendi evine gitmek ister. Baksana burada kalalım deyince hiç düşünmeden evet dedi”
Ayşe, sessiz kalmıştı bu sözlere. Karşılıklı yataklara uzandılar ikisi de. “Yanlış mı yaptım acaba, kalın demekle” diye düşünüyordu. Ama Hacer’i görmek gerçekten mutlu etmişti Ayşe’yi. Onun sayesinde çocukluk aşkını bulmuştu. Bu yeni durum onun hayatında nasıl bir değişiklik yapacaktı, şimdi onu merak ediyordu.
“Ne düşünüyorsun Ayşe?”
“Sizin gelişinize ile ne kadar mutlu olduğumu düşünüyordum. Sizin gelişiniz geçmişim ile köprüleri yeniden kurdu sanki”
“Bak Ayşe, biliyorum, şu anda çok büyük çelişkiler yaşıyorsun. Ama bu durum kısa zaman sonra geçecek. Can, seni gerçekten seviyor. Sen de onu seviyorsun. Bu sevginin temeli daha ilkokul sıralarında atıldı ve buna hiç kimse karşı çıkamaz. Yüreğin seni nereye götürürse oraya git, oldu mu? “
“ Yüreğimin götürdüğü yere gidemem Hacer abla. Benim gideceğim yollar çoktan kapandı, ben o kapanan yollardan, kendim ve çocuklarımın geçebileceği kadar bir aralık açabilmeyi başardım, daha fazlasını başarabileceğimi hiç sanmıyorum. Can, bekâr bir erkek, üstelik de doktor. Oysa ben, evlenip ayrılmış, üç çocuk sahibi, ilkokul mezunu bir kadınım. Sorumluluklarım var, o sorumluluklarımı eksiksiz yerine getirmem gerekiyor. Onun için, yüreğimin çizdiği yolu kapattım”
Devam Edecek
YORUMLAR
bu gün bir daha okudum yazınızı .hep okuyorum izliyorum hikayeyi yorum yazmasamda.
ahmet dede ile ayşe teyzenin hikayesini okuduktan sonra tekrar okumak gereği duydum,
sevginin büyüklüğünü,ruh ikizi diye düşündüğüm insanların birbirlerini ne zorluklarla bulduklarını.
ve rağmen sevginin değerini
çok güzel bir hikaye.bitsin artık olumsuzluklar.güzel şeyler olsun hayatımızda ,hayatında ayşenin.
olumlu düşünce bu dönemde ısrarla takip ettiğim yazı şekillerinden biri.deneyimle de sabit bence.
aklımıza gelen başımıza geliyor.tabii bu genelde kötü olaylarda dikkatimizi çekiyor.çünkü iyi deil akılda kalan kötü şeyler.
bunun yanında öyle güzel şeyler varki yaşamımızda.hiç önemsemediğimiz.
sağlıklı olmak,yürüyebilmek ,görebilmek,yiyebilmek .hatta hatta sevebilmek seven bir yüreğe sahip olmak.
yazabilmek böyle güzel yazma yetisi olmak.
sevgimle arkadaşım .kutlarım
nazan erten
Eyvah eyvah ! Ama doğru düşünüyor aslında. Bu tür evliliklerde çocuklar mutlaka sorun yaratıyor. Baştan kabullenilmiş gibi davranıyor insanlar, daha sonra cicim ayları geçtiğinde çocukların her şeyi göze batıyor. Yine güzel bir konuyu ele almışsınız. O çocukların sadece sevgiye ve ilgiye ihtiyacı var. Gerçek bir ana baba olmak için işlla da doğurmuş olmak gerekmiyor. Sadece sevmek yeterli. Tebrikler Türkan hanım. Sevgilerimle :)
“ Yüreğimin götürdüğü yere gidemem Hacer abla. Benim gideceğim yollar çoktan kapandı, ben o kapanan yollardan, kendim ve çocuklarımın geçebileceği kadar bir aralık açabilmeyi başardım, daha fazlasını başarabileceğimi hiç sanmıyorum. Can bekâr ve üstelik doktor. Oysa ben evlenip ayrılmış, üç çocuk sahibi ve üstelik de ilkokul mezunu bir kadınım. Sorumluluklarım var ve o sorumluluklarımı eksiksiz yerine getirmem gerekiyor. Onun için, yüreğimin çizdiği yolu kapattım”
Ayşe'nin düşünceleri yerinde.Her ne kadar çocukluk aşkı olsa da şu anda her ikisinin de yolları farklı bana göre...
Tebrikler...Devamını bekliyorum...Selamlar...
ayhansarıkaya tarafından 1/19/2010 8:18:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ayşe'nin böyle düşünmesine üzüldüm. Eğitim farkını düşünmemeli bence. Ayşe okulu bitirmek için uğraşıyor o engeli aşarlar mutlaka ama çocuk ebgelini aşabilecekler mi? işte o önemli.
Ablası olumlu gördüğüne göre, Ayşe daha mutlu olmalı. Ne demişti Can'ın ablası, " eğer ben bunları yaşamamış olsaydım tüm güvcümle karşı çıkardım bu sevda işine. Ama başıma geldi ve şimdi aşka çok büyük saygı duyuyorum." diyordu.
İnsanın karşısındakini anlayabilmesi için mutlaka kendisi yaşamış olması gerek bdeğil mi?
Düşündüren bir bölümdü canım arkadaşım. Öpüyorum seni.
Bu bölümde kadın ve erkek arasındaki eğitim farkı otaya çıkıyor galiba. Ayşe'nin ilkoklul mezunu olması, ünüversite mezunu biri ile evlenmesine engel midir? bu soruyu sorduruyor. Bir de Ayşe'nin evlenmiş ve üç çocuk sahibi olması belki de eğitim farkından çok büyük engel olabilir mi? Toplum bu tür evliliklere nasıl bakar? bunu da soruyoruz bu bölümde.
Ayşe, kalbinin kapılarını kapatmamalı canım